Isn't that good Çeviri Türkçe
941 parallel translation
That probably isn't quite as good as water, but at least it's a medium.
Muhtemelen su kadar iyi olmasada en Azından bir şeylerin etrafta dolaşıp..
- I say. That's good, isn't it?
- Bu çok güzel değil mi?
That's good isn't it?
Bu çok iyi, değil mi?
Isn't there one thing you seem to have forgotten, that our word's as good as, or perhaps a bit better than that of a jailbird.
Seninde unuttuğun bir şey var, bizim söyleyeceklerimiz bir hapisane kuşunun söyleyeceklerinden daha önemli.
The way she's living now isn't doing that kid any good.
Böyle bir yaşam tarzı çocuk için hiç iyi değil.
- That's a pretty good one, isn't it?
- Bu sence de oldukça iyi bir neden değil mi?
That'd be very good for "Javert"... but the blood stain's not big enough You can't see it... and the body isn't visible
Bu " Javert için çok iyi olabilir fakat kan damlası yeterince büyük değil. Görülmüyor ve vücut da fark edilmiyor.
- That's very good, isn't it?
- Çok güzel, değil mi? - Evet.
I've decided that it's your family that isn't good enough.
Asıl senin ailenin uygun olmadığına karar verdim.
Isn't that a good story?
Bu güzel bir hikaye mi?
Fat lot of good that will be against something that isn't there.
Var olmayan bir şeye karşı ne de faydası olur ya.
- Yes, isn't that a good action shot?
- Güzel bir resim değil mi?
Isn't that good?
Güzel değil mi?
If that isn't good enough for the Supreme Court bench, it's too bad.
Bu da Yüksek Mahkeme kürsüsüne yetmezse çok yazık.
That's good news, isn't it?
Bu iyi bir haber, değil mi?
- I only wanted to say, David that I have a feeling that he isn't really a very good-natured man.
- Sadece şunu demek istiyorum David hislerim Teck'in iyi yaradılışlı bir adam olmadığını söylüyor.
- Thank you, Father. If that isn't good, I'll go into the real estate business.
Eğer iyi değilse emlak işine gireceğim.
Perhaps that isn't good.
Sanırım bu iyi bir şey değil.
I make enough to get by, but no, that isn't good enough.
Ben yaşamamız için para kazanıyorum ama yetmiyor.
I take a plain water chaser with that... when the Scotch isn't so good.
Arkasından da bir su. Skoç çok kaliteli değilse... sonra hep su içerim.
Isn't that a good horse?
- İyi bir at değil mi?
Isn't that a good enough reason?
Bu yeterli bir sebep değil mi?
- That's good, isn't it?
- Bu iyi bir şey, değil mi?
- That's a good-Iooking filly, isn't she?
- Güzel bir kısrak, değil mi?
It isn't faith that makes good science, Mr Klaatu. it's curiosity.
Bilimi ilerleten inanç değildir Bay Klaatu. Meraktır.
I wouldn't ask you to do anything that isn't good for you, would I?
Senden hayrına olmayan bir şeyi yapmanı istemem, öyle değil mi?
Isn't that a good idea?
İyi bir fikir ha, ne dersin?
He isn't that good.
O kadar iyi biri değil.
That's good music, isn't it?
Ne hoş müzik, değil mi?
- He isn't that good.
- O kadar da iyi değil.
That's a pretty good model though, isn't it? They make'em real today, don't they?
Oldukça iyi bir model, Bugün onu gerçek gibi yapıyorlar, değil mi?
Or isn't that a good enough reason?
Daha iyi bir neden olabilir mi?
Oh, I don't mean... that this isn't a wonderful place, a good life -
Buranın güzel bir yer olmadığını söylemek istemedim.
That's a waste of good Scotch, isn't it?
Araya gitmiş iyi bir iskoç viskisi ha?
That's good, isn't it?
Bu iyi bir şey, değil mi?
That's good, isn't it?
İşe bak.
Oh, that's very good, sir, isn't it?
Oh, Bu çok iyi, efendim, değil mi?
Isn't it good to know that you'll be with someone till the whole world blows up?
İnsanın bütün dünya paramparça oluncaya değin biriyle olacağınıy bilmesi güzel değil mi?
I feel too good to fight with you, but that isn't what I said.
Benim için bir zevk olurdu ama söylediğim bu değil. Neden sürekli beni izlediğini soruyorum.
Isn't that good?
Yapayalnız.
Your sugar isn't that good.
Şekerin o kadar iyi sayılmaz.
All I can tell you is that my way isn't good enough.
Söyliyebileceğim tek şey, durumumuzun kötü olduğu.
Isn't that good?
Bu iyi değil mi?
Isn't that good?
Öyle değil mi?
That's good, isn't it?
Bu iyi, değil mi?
Well, thanks, men. It isn't only modesty that makes me doubt I'll make a good ranger.
Bu sadece alçak gönüllülük değil iyi bir polis olacağımdan şüphem yok.
Isn't that a good thing?
Bu iyi bir şey değil mi?
Because, you see, this is one fish that isn't jumping into anybody's pond unless I'm paid $ 100,000 in cash as a token of your good faith. You want the syndicate to pay you?
Çünkü bu balık, sadakatinin bir göstergesi olarak karşısındakinden yüz bin dolar almadığı sürece, hiç kimsenin havuzuna atlamaz.
If you don't say that's good whiskey my name isn't Wringle, Henry J. Wringle.
Bu viskiyi beğenmezsen adım Henry J. Wringle değil.
Hey, that's pretty good, isn't it?
Bu çok iyi, değil mi?
That isn't good enough for my readers.
Bu okuyucum için yeterince iyi değil.
isn't that the point 36
isn't that enough 159
isn't that what you wanted 60
isn't that crazy 40
isn't that right 1289
isn't that beautiful 37
isn't that nice 131
isn't that cute 44
isn't that great 227
isn't that lovely 31
isn't that enough 159
isn't that what you wanted 60
isn't that crazy 40
isn't that right 1289
isn't that beautiful 37
isn't that nice 131
isn't that cute 44
isn't that great 227
isn't that lovely 31