It's not Çeviri Türkçe
228,090 parallel translation
Which, I know, is not ideal but it's- - it's not a permanent solution.
Uygun olmadığını biliyorum ama kalıcı bir çözüm değil.
And it's not that I don't want to do it,'cause I do.
Gitmek istemediğimden değil, istiyorum ama...
It's not about the huge profits.
Büyük kâr peşinde değiliz biz.
So, not only is my office door always open to you, I've actually had it removed.
Ofisim size her zaman açık olduğu gibi kapısını da cidden söktürdüm.
That's not part of it.
Bunlar işin içinde yoktu.
Hope it's not that one over there.
Umarım şuradaki değildir.
You may not believe this, But it's even lonelier way up here.
Belki inanmazsın ama yukarısı çok daha yalnız.
It's not your fault.
- Senin suçun yok.
It's not me.
Ben değilim.
I have not, but it's only two hours away.
Ben etmedim ama sadece iki saat uzaktayken.
It's not worth it for you.
Senin için buna değmez.
No, that's not it.
Hayır, öyle değil.
I might do some paperwork or something like that for it later, but it's not even...
Ben... bazı evrak işi yapabilirim Ya da bunun için böyle bir şey daha sonra, Ama bile değil...
Well, let's try to not let it ruin the rest of our trip.
Yolculuğumuzun kalanını bozmamaya çalışalım.
I mean, it's not such a bad place.
Yani, o kadar da kötü bir yer değil.
Sorry's not the half of it.
Üzgün olman yetmez.
Oh, it's not being destroyed, just taken beyond mankind's grasp.
Evin yok edilmiyor... sadece insanoğlunun elinden alınıyor.
Really... how could you not see that it's practically at your... fingertips?
Gerçekten... nasıl oluyor da... onun neredeyse parmak uçlarınızda... olduğunu görmüyorsunuz?
No, that's not it.
Hayır, konu o değil.
It's not too late to do the right thing.
Doğru olanı yapmak için geç kalmış değilsin.
I've seen what happens when people in the government abuse their power, and it's not something I stand for, so give me the chance to make this right before anyone else gets hurt.
Devlet dairesindeki insanların yetkilerini kötüye kullandıklarında neler olduğunu gördüm ve bu onayladığım bir şey değil. Başka kimse zarar görmeden bu işi düzeltme şansı ver.
It's not too late to do the right thing.
Doğru olanı yapmak için geç değil.
It's not even like that.
Öyle bir şey değil bile.
It's not cool, Dickweed!
Bu hiç hoş değil osurukotu!
Anyway, I-I-I just want to say that I'm-I'm really grateful to this program for helping my wife see that it's not my fault.
Her neyse, şunu söylemek isterim ki, karıma bunun benim hatam olmadığını gösterdiği için bu programa çok minnettarım.
It's not what it's designed for.
Senin dediğin şey için tasarlanmadı.
It's not worth it.
Buna değmez.
It's not like we're short on dough.
Hamurda yetersiz olmamız gibi değil.
It's not like it's that tasty piece of ass, Julian Edelman.
Julian Edelman'ın poposundan tatlı bir parça gibi değil.
It's not a choice, Grover.
Bunu seçme şansın yok, Grover.
From Shawna's ramblings, it seems you had an intimate relationship with a human, and she did not turn into a zombie.
Shawna'nın ipe sapa gelmez davranışlarından görülüyor ki bir insanla samimi bir arkadaşlığın olmuş ve o zombiye dönüşmemiş.
It's not something I can allow to continue.
Bu devam etmene izin verebileceğim bir şey değil.
It's not like we can arrest him.
Tutuklanacak gibi değil.
I mean, it's not a great picture but...
Tamam harika bir fotoğraf değil ama...
- It's not about my feelings. - It's all about your feelings.
- Bunun duygularımla alakası yok.
It's not hygienic.
Hiç hijyenik değil.
She had a keycard for the hotel around the corner in her pocket, so it's possible she's not a local.
Cebinde köşedeki otele ait anahtar vardı, buralı olmaması muhtemel.
It's not my fault we brainbanged.
Aklında çakışmamız benim suçum değil.
The mayor's announcement comes amid growing concern, believe it or not, about zombies.
Belediye başkanının bu artan endişe ortamındaki açıklaması ister inanın ister inanmayın zombilerle ilişkili.
It's not the same.
Bu aynı şey değil.
That's not what it looks like.
Böyle görünmüyor ama.
We're not here to burn it down, if that's what you're worried about.
Orayı yakıp yıkmayacağız, eğer endişelendiğin buysa.
Now, we both know you can't go back to any time you already exist, so it's not like you can stop the murder or even... even stop Wes.
İkimiz de var olduğun bir zamana geri gidemeyeceğini biliyoruz, bu yüzden cinayeti veya Wes'i durduramazsın. Hayır.
Oh, it's not that fast.
- Bu kadar çabuk belli olmaz.
It's not allowing anything else to grow on it.
Üzerinde hiçbir şeyin büyümesine izin vermez.
You also can't communicate with your team, other than through sign language, and we are not good at it.
Ayrıca işaret dili dışında, ekibinle konuşamıyorsun ve biz de bunda hiç iyi değiliz.
It's not a silent world at all.
Hiç de sessiz bir dünya değildir.
- It's not even- - You can't even accept it.
Bunu kabul bile edemiyorsunuz.
See, I'm not even mad that I'm leaving, because it's just so miserable here.
Gideceğim için kızgın bile değilim çünkü burada çok mutsuzum.
[Hoegh-Guldberg] When scientists say they're researching climate change and coral reefs, it's not about whether or not climate change is happening or not. It's really the uncertainty between knowing whether it's going to be bad or really bad.
Bilim insanları iklim değişikliği ve mercan resiflerini araştırıyoruz, dediklerinde iklimin değişip değişmediğine değil durumun kötü mü yoksa çok mu kötü olacağı konusundaki belirsizliğe bakıyorlardır.
[Hoegh-Guldberg] It's not too late for coral reefs, indeed, for many other ecosystems that are facing challenges from climate change.
İklim değişimi nedeniyle zorluk yaşayan mercan resifleri ve diğer ekosistemler için henüz çok geç değil.
it's not fair 795
it's not that difficult 19
it's not bad 367
it's not your fault 1412
it's not that good 18
it's not funny 753
it's nothing 2788
it's not mine 359
it's not a big deal 561
it's nothing fancy 21
it's not that difficult 19
it's not bad 367
it's not your fault 1412
it's not that good 18
it's not funny 753
it's nothing 2788
it's not mine 359
it's not a big deal 561
it's nothing fancy 21