It's not that i don't like you Çeviri Türkçe
91 parallel translation
It's not that I don't like you.
Senden hoşlanmadığımdan değil.
It's not true that you don't look like him, I just said that to make you angry.
Ona benzemediğin de doğru değil. Sadece seni sinirlendirmek için söylemiştim.
it's not that i don't like you... no, it's okay.
Kontrollere de cevap vermemiş. - Kontrol panelinde bir sorun olabilir.
I don't want you to have a shower, I mean... you might like to get out of your clothes, not that it's my concern.
Duş almanızı istediğimden değil ama kıyafetlerinizden... kurtulmak istiyor olabilirsiniz, beni ilgilendirdiğinden değil.
Well, it's not that I don't like you but, well, to be perfectly honest I'm just having some trouble getting past the face-painting.
Senden hoşlanmadığımdan değil ama açıkçası yüzünü boyadığını aklımdan çıkartamıyorum.
Hi, Bryan Trenberth, I don't care if you like me or not... but we didn't bring a snack this week'cause my wife is as busy as hell... and she brought a perfectly fine snack last week... and if it's not on your stupid list... 'I'm sorry, but that's your problem.'
Merhaba, Bryan Trenberth, beni sevip sevmemen umrumda değil... ancak bu hafta atıştırmalık bir şeyler getirmedik çünkü eşimin işi başından aşkın... ve geçen hafta gayet güzel şeyler getirmişti... ve eğer bunlar senin listende yoksa... üzgünüm, fakat bu senin sorunun.
It's not that I don't like you.
Seni sevmiyor değilim.
It's not that I don't want you to go off and realize your dreams, Joey because I do, but for the first time I felt like it wasn't me that was holding you back from them.
Gidip hayallerini gerçekleştirmeni istemediğimden değil, Joey. Ama ilk defa olarak seni hayallerinden uzak tutanın ben olamadığımı hissettim.
It seems to me that... you don't like him very much, but I'm not saying this only because he's my friend, but Sang-hyuk's really a good guy.
Anladığım kadarıyla onu pek sevmiyorsun. Arkadaşım diye söylemiyorum ama gerçekten iyi birisidir.
You are not gonna apologize to me... because that's like an admission... and even though I saw it happen... I don't ever want to hear you admit to it.
Benden özür dilemeyeceksin... çünkü bu bir çeşit itiraf... her şeyi gözlerimle görmüş bile olsam... bunu itiraf ettiğini duymak istemem.
I mean, it's not that i don't like you or anything, it's just that I'm developing extra muscles in my jaw.
Yani seni sevmiyorum yada başka bişi değil, sanki yanak kaslarımı geliştiriyorum.
I don't know how it started, but--but--but she said something about things not going well with her and Stuart, you know, like, he's old and everything. And before I knew it, I said, yeah, and what if you guys do wanna have kids- - I just thought of that one right there on the spot- -
- Nasıl başladı bilmiyorum ama Stuart'la iyi gitmeyen bir şeyler olduğundan bahsetti yani yaşlı olduğundan falan ve farkında olmadan evet dedim ve ya çocuk yapmak isterseniz diye sordum.
- It's not that I don't understand, it's that up to now, your visions have taken you into the lives of individuals, and in rare instances into an event that affects a hundred lives like the steakhouse fire.
Sorun anlamamak değil, sorun şu şimdiye kadar öngörülerin seni birçok insanın hayatına karışmaya itti nadir olarak da, et lokantası yangını gibi yüzlerce insanın hayatını etkileyen olaylara karıştın.
Ed, it's not that I don't like you.
Ed, seni sevmiyor değilim.
Well, I mean, it's not that I don't like David and Di, you know.
Şey, David ve Di'yi sevmediğimden değil, biliyorsun.
- Guys, it's not that I don't like you.
- Çocuklar, sevmediğim siz değilsiniz.
Look, it's not like I don't think you're cute... but I'm just still hoping I'm gonna be the one that fucks Vince.
Bak, seni yakışıklı bulmadığımdan değil ama ben Vince'le birlikte olmayı umuyordum.
It's not that I don't like you, mate.
Senden hoşlanmıyor değilim, ortak.
No, it's not that I don't like it.It's just a little... maybe we can just take it down a little, you know?
Beğenmedim demiyorum. Sadece biraz... Belki biraz daha sadeleştirebiliriz.
the tails are like... exactly like... we look like mermaids i've told you before, you're not funny mermaids don't exist, that's just too weird oh no, it's Lewis, i forgot he's helping me with biology today
Kuyruklar sanki şey gibi... Tam olarak sanki... Deniz kızları gibi olduk.
It's not that I don't like you.
Seni sevmediğimden söylemiyorum.
Just so I don't bother you with, like, I'm phoning you up going, "Oh, I can't make it'cause of this..."'and you're going, "That's not an excuse."'
Seni "Şu yüzden gelemiyorum" diye aradığımda seni rahatsız etmeyecek bir şey.
That's not what I meant, and you know it, and as for your little imitation of me, I don't sound anything like that.
Demek istediğim bu değildi biliyorsun ki ayrıca benim kılığıma girmişsin, ama ben böyle konuşmuyorum.
Now, it's not that I don't like you.
Şu an seni sevmiyor değilim.
Don't get me wrong, a piece of paper that tells me whether or not I'm gonna get lucky, you're not gonna say anything bad about, but... it's... it's like... watching a tape of a football game, and you know your team wins.
Beni yanlış anlama, bir parça kağıt bana şanslı olup olmayacağımı söylüyor bu konuda kötü bir şey söyleme ama bu şey... şey gibi banttan bir futbol maçı izliyorsun ve galip gelecek takımı biliyorsun.
I mean it's not that I don't like you, I do.
Bu senden hoşlanmadığım anlamına gelmesin, hoşlanıyorum.
I should have never said that Egg Salad was gonna do anything wrong in Tucson, and I know you don't like it, so I'm not gonna call him Egg Salad anymore, okay?
Yumurta Salatası'nın Tucson'da yanlış bir şeyler yapacağını hiç söylememem gerekirdi. Ayrıca hoşuna gitmediğini biliyorum, bu yüzden artık ondan Yumurta Salatası diye bahsetmeyeceğim.
And I don't know why I am letting your crabby little attitude get to me, because Henry and I have already decided that we're going be together even after he goes back to Tucson, whether you like it or not!
Huysuzluklarına neden sıkıldığımı bilmiyorum çünkü sen istesen de istemesen de Tucson'a gittikten sonra bile Henry'yle birlikte olmaya karar verdik.
Look, I don't get off on being worshipped by my patients, if that's what you mean. It's not like I'm in some kind of...
Kast ettigin buysa hastalarimin beni taparcasina sevmelerini istemiyorum.
And it's not okay, he brings them around and you're like "Dude.. don't" like I literally pointed at her face and said "Don't fuck her, that's awful" because it's just bad, y'know?
Kızları yanında getiriyor. "Dostum! Yapma!"
- No, I don'T... it's just that when you were dying in the desert and yofeu d on me, you made it seem like it was a big deal, and now you're saying it's not,
- Yo, hayır... Çölde ölmek üzereyken benim kanımı içtiğinde bunun önemli birşey olduğunu söylemiştin, ama şimdi önemsiz birşeydi diyorsun kusura bakma, ama biraz kafam karıştı.
And look, it's not like I'm going to take sides, because obviously I don't know the whole story, but I think that if you apologize to Megan for making out with her boyfriend, then I don't think you guys...
Bak, taraf tutacak değilim çünkü belli ki tüm hikayeyi bilmiyorum ama, bence Megan'dan erkek arkadaşıyla takıldığın için özür dilersen, sanmıyorum ki siz gençler...
I don't wanna hear you talk like that, it's not stupid.
Böyle konuştuğunu duymak istemiyorum. Aptalca değil.
It's not that I don't like you.
Senden hoşlanmadığımdan değil. Hoşlanıyorum.
I don't know, you know, it's just like that thing you're always saying about not contaminating experiments.
Bilmem. Deneyimleri lekelememek lazım diyen sensin.
It sounds to me like he's not telling the fucking truth and I don't see how you can't fucking see that Rock.
Bana lânet gerçeği söyleyecek gibi gelmiyor. Bunu nerden çıkardığını anlayamadım, Rock.
And it's not that I don't want to be a doctor, but like... fucking... sometimes I wonder if he's just encouraging me... because he knows it'll make me happy... or because he wants me to carry on his legacy, you know?
Ve doktor olmayı istemediğimden değil ama amına koyayım... bazen merak ediyorum acaba beni doktor olmak mutlu edeceği için mi cesaretlendiriyor yoksa onun mirasını sürdürmemi istediği için mi, anlıyor musun?
I mean Jesus, Norah, It's not like that i don't have enough to deal with my own life. But now I have to take care of you and on top of it i can't.
Tanrı aşkına Norah, kendi hayatımda yeteri kadar sorunum yokmuş gibi bir de seninle uğraşıyorum.
Not that I don't like you Cat, it's just you're a..
Seni sevmediğimi söylemedim
Well, it's not that I don't believe you, Gerty, but I mean, you know, this thing is springing leaks like an Acme fire hose.
Sana inanmadığımdan değil, Gerty ama bu şey, boktan bir yangın hortumu gibi gaz kaçırıyor.
It's not that I don't like her. It's that sometimes I worry you do.
Sorun benim sevmemem değil bazen sizin de onu sevmemenizden endişe ediyorum.
I hope you don't think that I've been interrogating you, but I know what it's like to have an ex who's remarried and not have that much going on in that area.
Umarım seni sorguluyor gibi olmuyorumdur ama yeniden evlenmiş, "fırını" pek çalıştıramayan bir eski eşe sahip olmanın ne demek olduğunu iyi bilirim.
I know that you have neither the muscle mass nor the gang affiliations to be a predator, and it's not your nature to be a nilly queen, so, if you don't want to be passed around like a box of chocolates, you had better find a protector.
Avcı olmak için ne yeterli kas gücün, ne de çete bağlantıların var ve hapishane gülü de olamazsın, o yüzden bir gofret gibi elden ele dolaşmak istemiyorsan kendine bir koruyucu bulmalısın.
Yes, it's not true that I don't like you but true that I do.
Evet tabiki sizi seviyorum. Gerçek bu.
" It's not that I don't like you.
" Senden hoşlanmadığımdan değil.
Come on, look, it's not that I don't like being at home with you, believe me.
Hadi, bak seninle evde kalmaktan hoşnutsuz falan değilim, inan bana.
It's not like these are things that I don't like about you.
Bunlar beğenmediğim yönlerin falan değil aslında. Sadece...
I don't think it's that funny If you tell it like that is not funny.
- Bence o kadar da komik değil. - Böyle anlatırsan komik olmaz tabii.
If you just wouldn't think about what it is, you'd like it. It's not that I don't like it.
Ne olduğunu düşünmeden yersen seversin.
It's not that I don't like you.
Senden hoşlanmıyor değilim.
I didn't expect it, but don't think I don't like you because... because that's not true.
Bunu beklemiyordum, ama senden hoşlanmadığımı düşünme. Çünkü bu doğru değil.