It's the future Çeviri Türkçe
1,256 parallel translation
It's in a quiet building, you could try and check her out on a date, but she's probably booked for the future.
Sessiz bir binada, Onla çıkma şansını deneyebilir ve yoklayabilirsin ama o muhtemelen gelecek için rezerve edilmiştir.
While it don't mean shit that I can't take my steak knives to DiBiago and sons... it breaks my heart that there's no future for the Sobotkas on the waterfront.
Bıçaklarımı DiBiago ve oğullarına götürmemem bir şey ifade etmeyecek çünkü... Sobotkalar için limanlarda hiç bir iş kalmamış olacak.
Oh it plays records and 8 tracks, this thing's like right out of the future.
Oh 8 disc birden çalıyor, Gelecekten gelmiş gibi bu alet.
it's from the future.
Gelecekle ilgili.
What Blair argued was that faced by the new threat of a global terror network the politician's role was now to look into the future and imagine the worst that might happen and then act ahead of time to prevent it. 600
Blair'in savunduğu şey şu : bir politikacının görevi geleceğe bakabilmek ve olabilecek en kötü şeyi hesaba katmak ve sonra bunu önlemek amacıyla vaktinden önce harekete geçmek için küresel terör ağının yarattığı yeni tehditle karşı karşıya olduğumuzu bize göstermektir.
It's impossible, and so what ends up happening is the government short-circuits all the processes that are designed to distinguish the innot from the guilty because they simply don't fit this mode of locking people up for what they might do in the future.
Bu imkânsız ve eninde sonunda hükümet masumları suçlulardan ayırmak için tasarlanmış tüm bu süreci atlar çünkü onlar gelecekte yapabilme ihtimalleri olduğu için insanları hapsetme anlayışını hiç bir zaman benimsemezler.
It's to foresee the future.
Ve gelecek ile ilgili umutlar taşımak, planlar yapmak.
It's this forward-looking, future - producing activity of the nervous system which we can't just turn off.
Bu, öylece kapatamayacağımız sinir sisteminin ileri görüşlülüğü, geleceği tasarlama etkinliği ile ilgilidir.
How great it is to see this kid, this whole future in front of him, and how he deserves that,'cause he's a good guy and he does the right thing.
Seni ve seni bekleyen geleceği görmek, ve bu geleceği hakkettiğini bilmek. Çünkü sen iyi bir çocuksun ve hep en doğrusunu yaparsın.
It's the metropolis of the future, the pinnacle of progress...
Burası geleceğin metropolisi, gelişmenin zirvesi...
As long as it's in the hands of a Trojan, our people have a future.
Bir Truvalı'nın elinde olduğu sürece halkımızın bir geleceği var.
It's not about what happened in the past... or what you think might happen in the future.
Geçmişte yada... Gelecekte olanlar değil.
The future's ours now. And there are many ways of finding it.
Şimdi gelecek bizim ve onu bulmanın birçok yolu var.
The sperm spoon is the future. It's more useful than a hetero husband.
Çünkü sperm kaşığı bence geleceğin temellerinde var.
Now that heavy fighting has subsided and both sides have dug in for the long winter ahead, it's clear that the future of Krakozhia may be in doubt for some time to come.
Şu anda çatışmalar dindi ve iki taraf da kış için hazırlıklara başladı. Krakozhia'nın geleceği bir süreliğine belirsiz görünüyor.
It's the future.
Gelecek bu.
We all accept that the past marks our present... inspires our future, although, there're occasions that our future... our idea of what's gonna happen... that pushes us to change it into reality.
Hepimiz kabul ediyoruz ki geçmiş bugünümüze de damgasını vurur,... geleceğimizi etkiler, ancak bazı durumlar vardır ki... gelecekte neler olacağına dair fikirlerimiz... bizi bunu gerçeğe dönüştürmeye iter.
It's the future.
Gelecekteyiz.
It's the wave of the future.
Oraya gidip, bir iki nefes alırsan... harika hissedeceksin. Geleceğin tıbbı.
Um, for example, it's a puzzle from the standpoint of the fundamental laws of physics... why we should be able to... um, remember the past, um... and not have the same kind of epistemic access to the future.
Örneğin, geçmişi hatırlayabilmemize rağmen geleceğe ilişkin benzer bir bilgisel erişimimizi olmayışı temel fizik yasaları açısından bir muammadır.
It's a puzzle from the standpoint of these laws... why we should think something like by acting now... we can affect the future but not the past.
Neden, "şimdiki eylemimizle geleceği etkileyebiliriz ama geçmişi değil" şeklinde düşünmemiz gerektiği de bu yasalar açısından muammadır.
It's the future that matters, woman, not the past.
Önemli olan gelecektir, kadın. Geçmiş değil.
I thought you said it's the future that mattered, not the past.
Sanırım, önemli olan gelecek demiştin, geçmiş değil.
Spain, on the other hand, is a nice country, it ´ s got a future, unlike this place.
İspanya ise geleceği olan güzel bir ülkedir buralara hiç benzemez.
Even if it's for a short time... I want a future with... The ones I love.
Kısa süreliğine bile olsa geleceğimin sevdiklerimle olmasını istiyorum.
Whether or not I survive this illness... it is of great importance to me... that there's a future for the people.
Bu hastalıktan kurtulayım veya kurtulamayayım benim için bu insanların bir geleceğinin olmasının büyük bir önemi var.
It's a wall between you and the customers, between you and me, you and the future!
Sen ve müşteriler arasında bir duvar, senle benim aramda, sen ve gelecek arasında!
I can't talk about it, it'll mess with the future.
Ben, bu konuda gelecekte karışıklık olacak konuşamaz.
It could mess with the whole future.
Lt tüm gelecek karışıklık olabilir.
Yeah, but, Leo, it's in the future.
Evet, ama, Leo, gelecekte olduğunu.
So just'cause I can see the future, it must be my fault?
Ben de geleceği görebilirsiniz sırf, bu benim hatam olmalı?
Don't make too much out of it, because whatever you do, you can't change the past or tell anyone you're from the future.
, Bunun dışında çok fazla yapmayın, çünkü ne yaparsan yap, Eğer son değiştirme veya gelecekten olan kimseye söyleyemem.
It's these visions of the future that I'm having.
Sorun gelecek ile ilgi gördüğüm imgelemlerde.
it's time we left the past where it belongs, and start concentrating on our future.
Geçmişi ait olduğu yerde bırakmanın zamanı geldi. ve geleceğimize konsantre olmalıyız.
We both know it's from the future.
Gerek yok, ikimiz de biliyoruz ki bu gelecekten geliyor.
It's from the future.
Bu gelecekten geliyor.
It's from the future.
Gelecekten geliyor.
It's because we can see a future where the Xindi are no longer fragmented... no longer struggling for existence.
Çünkü Xindiler'in artık parçalanmadığı, varlıkları için mücadele etmediği bir gelecek görebiliyoruz.
It's not the way it works in the future, it's just heads, floating about at ceremonies.
Gelecekte, kafadan başkası işe yaramaz. Büyük insanların katıldığı törenlerdeki tartışmalarda sadece başlar önemlidir.
In the future, the appropriate response is, "Yes, I am here early" : it's called'small talk', not'my depressing life in thirty seconds'.
Bir dahaki sefere cevabın "Evet, erken geldim." olsun. Buna kısa konuşma denir. "depresyondaki hayatımdan 30 saniye" değil.
It's your assignment for the foreseeable future
Artık hep böyle olacak.
Well, it's nice to see you both looking to the future.
İkinizin de geleceğe baktığınızı görmek güzel.
It's going to be hands-off in the Western District... - for the foreseeable future.
Bu bölgede uzunca bir zaman rahatça çalışabilecekler.
Eh it appears that in the future, Americans have evolved into a hairless uniform mix of all races.
Görünüşe göre gelecekte Amerikalılar, tüm ırkların saçsız, tek formlu bir karışımına evrilmişler.
Uh it seems race is no longer an issue in the future, because all ethnicities have mixed into one.
Irk meselesi ortadan kalkmış gözüküyor, zira tüm etnik gruplar tek potada erimiş.
How about we cause more global warming, so that in the future, the polar ice caps melt, and and it ushers in a new ice age?
Küresel ısınmayı artırmaya ne dersiniz, böylece gelecekte kutuplardaki buzlar erir, ve yeni bir buz çağı başlar.
Johnny, it's imperative that we stay inside for the foreseeable future.
Belirli bir süre içeride kalmalıyız.
White Feather was determined to discover the meaning of Growling Bear's vision, and if the future it predicted could be changed,
Beyaz Tüy, Gürleyen Ayı'nın kehanetinin anlamını ve geleceğin değiştirilmesinin mümkün olup olmadığını öğrenmeye kararlıydı.
'Cause... it's the perfume of my future.
Çünkü... bu koku benim geleceğim.
The way he casually dismissed that man's whole future, it was sickening.
Adamın tüm geleceğini kayıtsızca hiçe sayması, hasta ediciydi.
No, it means you are the fliers of the future.
Hayır, bunun anlamı ; siz geleceğin uçucularısınız.
it's the thought that counts 64
it's the weekend 33
it's the first time 44
it's the least i can do 162
it's the truth 602
it's the same thing 191
it's the end of the line 17
it's the end of the world 47
it's the end 70
it's the same 180
it's the weekend 33
it's the first time 44
it's the least i can do 162
it's the truth 602
it's the same thing 191
it's the end of the line 17
it's the end of the world 47
it's the end 70
it's the same 180