It had to be done Çeviri Türkçe
265 parallel translation
- You searched him? - It had to be done, didn't it?
Yapılması gerekiyordu, değil mi?
I was sorry, too, when it had to be done.
Yapılması gerektiğinde, ben de üzgündüm.
It had to be done.
Yapılması gerekiyordu.
- I'm afraid it had to be done this way.
- Böyle olmak zorundaydı.
- It had to be done, sir.
- Yapılmak zorundaydı.
- Oh, yes, it had to be done.
- Evet, yapılmak zorundaydı.
Well... it had to be done.
Evet... bunun yapılması gerekiyordu.
It had to be done by a pro.
- Bir profesyonel yapmış olmalı.
It had to be done, and I did.
Yapmak zorundaydım ve yaptım da.
It had to be done to soothe the evil spirits of the rapids.
İvinti yerlerindeki kötü ruhları yatıştırmanın tek çaresi buymuş.
It had to be done face to face, and that's the way I did it.
Yüzyüze yapılması gerekiyordu ve ben de öyle yaptım.
Innocent people. It had to be done, Tina.
Olan oldu, Tina.
It had to be done quickly.
Vakit geçirilmeden yapılması gerekliydi.
I know that wasn't easy, but it had to be done.
Kolay olmadığını biliyorum ama yapılması gerekiyordu.
But it had to be done.
Ama yapılması gerekiyordu.
- It had to be done.
Buna mecburduk.
But it had to be done, and no one else had a clue.
Aramızı verelim. Kabul mü ediyorsun?
It had to be done.
Bunların yapılması gerekiyordu.
I did that time, that one time, because it had to be done.
O defa yaptım. Sadece bir kez. Çünkü yapılması gerekiyordu.
I felt like a Nazi, but it had to be done.
Kendimi Nazi gibi hissettim. Ama yapılması gerekiyordu.
It had to be done.
Derhal harekete geçmeliyiz.
It's just something that happened. It had to be done.
Bir şey oldu ve halledilmesi gerekiyordu.
I am sorry about the deception, but it had to be done.
Kandırdığım için üzgünüm ama yapmak zorundaydım.
It wasn't easy, but it had to be done.
Kolay olmadı, ama bu şarttı.
It had to be done and that's that.
Bunun yapılması gerekiyordu ve oldu!
And I know you're gonna be angry, but it had to be done.
Ve kızacağını biliyorum, ama yapılması gerekiyordu.
I'm sorry about the way it had to be done, but I didn't want to argue with you about it.
Böyle olduğu için özür dilerim, ama seninle bunu tartışmak istemedim.
It had to be done.
Olması gereken buydu.
But I can tell you this... if Mr. Bone had done it, we wouldn't be able to prove it.
Fakat size şunu anlatabilirim ki... Bay Bone bunu yapmış ise, bizim bunu ispatlamamız mümkün değil.
It seemed to him unbearable that what he had done could never be undone.
Yaptığı şey dayanılmazdı, asla yapılamayacak bir şeydi.
I'm awfully sorry I had to rush off, but it was something that had to be done.
Hemen çıktığım için çok özür dilerim, ama yapmam gereken şeyler vardı.
It was clear and had to be done.
Yapılması gereken bir işti.
I did exactly what had to be done, exactly when it should have been done.
Ben tamamen gerekeni yaptım, Tam da gerektiği zamanda yaptım.
It had to be done.
Brigitte de öldü, biliyor musun?
If we had huge furnaces to hold a hundred, five hundred, a thousand, it could be done in minutes.
Eğer yüz kişiyi alacak büyük bir fırınımız olursa, beşyüz kişilik, bin kişilik... Bu işin olması birkaç dakikamızı alır.
If there had to be another day, then all the landing craft would need to return to base, so it couldn't be done on a second day's postponement.
İkinci güne sarkarsa tüm çıkarma gemilerinin üsse geri dönmesi gerekecekti. Dolayısıyla ikinci güne erteleme sözkonusu olamazdı.
I had been getting obscene phone calls, and I want to know what can be done about it?
sapikca telefonlar aliyorum, bu konuda birsey yapabilirmisiniz acaba?
Uh, but he realized, I'm sure, there's no question, he realized he was part of a big job that had to be done, and he was gonna do it the way he did everything... full out.
Ama fark etti ki, çok eminim, hiç şüphesiz fark etti ki yapılması gereken büyük bir işin bir parçasıydı ve ne olursa olsun üstüne düşeni layıkıyla yapacaktı.
It would have been much better for me if he had suffered you to be drowned rather than do what he has done.
Bunların hiçbir anlamı yok! O zaman boğulmana izin verseydi şimdi yaptığından çok daha iyi bir şey yapmış olurdu.
When we found Jono, it seemed so clear what had to be done.
Jono'yu bulduğumuzda, yapılması gereken çok belliydi.
Just because he got a little better score than mine, he had to go and show me how it ought to be done.
Sadece biraz benden yüksek skor yaptı diye gitti ve bana yapmak zorunda olduğu şeyin nasıl olduğunu gösterdi.
It just had to be done.
Sadece yapılması gerekiyordu.
It's as though I knew what had to be done and...
Bunun düşüncelerimden olduğunu daha önceden...
If... If I had just done what you said when you told me to do it, then they would still be alive.
Eğer... eğer sadece söylediğini yapsaydım... yapmamı söylediğin zaman, o zaman hala hayatta olacaklardı...
Of all the people I'd done it to, that had to be the one I felt.
Rahat etmek istiyorum. Artık kendimi toplumun bir parçası... olarak hissetmek istiyorum.
I didn't enjoy it. Had to be done.
Bundan zevk almadım.
I did'em because it's what had to be done.
Yapılması gerektiği için yaptım.
I had the idea that there's room in it for business to be done.
işte şu odada çalışıldı bunun üzerinde.
We all signed up for this trip because we wanted to do something no one had ever done before, not because we thought it'd be easy or safe.
Bu yolculuğa kendi isteğinizle katıldık... Çünkü daha önce başkalarının yapmadığı şeyleri yapmak istedik çünkü bunun kolay ya da güvenli olacağını hiç düşünmedik ama aptalca olan riskleri almak içinde burada değiliz.
Had our sensors been working, we certainly would've done everything possible to determine the cause of the disaster. But as it was, with only a short-range distress beacon and limited air, we had no alternative but to set a course for Echo Three, where someday this vessel eventually this log, will be found.
Tarayıcılarımız çalışıyor olsaydı, felaketin nedenini bulmak için herşeyi yapardık, fakat elimizde sadece kısa menzilli yardım sinyali ve limitli havamız var, alternatifimiz yok, ama Echo III'e bir rota çizdik.
And they were anticipating, | because of this wonderful thing he had done with general relativity - this recasting the laws of | gravity out of his head - there was the thought | he could do it again and they... you know, | people want to be in on that.
Telgraf teli üzerinden binlerce mil ötedeki bir mıknatısa yollanan bir elektrik atımı, saniyenin çok küçük bir kesri kadar zamanda, kıtanın öteki tarafında mesajların alınabilmesini sağlayan