It had to be you Çeviri Türkçe
1,014 parallel translation
It's just too bad it had to be you.
Senin olman çok kötü.
It had to be you, you fool.
Seni ahmak, sensin işte.
What I'm trying to say is I'm sorry it had to be you with the girl.
Söylemeye çalıştığım, kızı senin vurmak zorunda kalmana üzüldüm.
I'm just sorry it had to be you, Jim.
Bu kişinin sen olmasına üzüldüm, Jim.
It had to be you.
Bu sensin.
Everyone else is dead, it had to be you.
İşin içindeki herkes öldü, bir tek sen kaldın.
Then I knew it had to be you.
Sonra onun sen olman gerektiğini öğrendim.
It had to be you, Joanna.
Sen olmalıydın, Joanna.
It is almost dawn, and you told me you had to be in Verona before nightfall.
Neredeyse sabah olacak ve hava kararmadan Verona'da olman gerektiğini söyledin bana.
Now, tell me - if I really had something to hide... what do you think it would be?
Şimdi söyle bakalım... eğer gerçekten saklamam gereken birşey varsa... sence bu ne olabilir?
I had a little talk with your mother tonight, John... and your mother decided it might be best for me to let you know the news.
Bu akşam annenle biraz konuştuk, John. Annen bu haberi benden duymanın en uygun şey olduğuna karar verdi.
I hated it. You had to be in by 1 a.m.
Nefret ettim. 1'den önce içeride olmak gerek.
If it had to happen to one of us, why did it have to be you?
Bu birimizin başına gelecekse, neden sen olmalıydın?
We know you've had rather a shock, Polly, and talking about it may be disturbing, but I'm afraid we must ask you a few questions, so I'll be as quick as I can, and you just try not to let it upset you. Hmm? Oh, it don't.
Oldukça sarsıldığını biliyoruz, Polly, ve ondan söz etmek rahatsız edici olabilir, fakat korkarım sana bir kaç soru sormamız gerekiyor, dolayısıyla olabildiğince çabuk olacağım, ve sen de canını sıkmamaya çalış.
Look, I know how hard it would be for you to lose all that, much harder than for me, because I never had it.
Bak, bütün bunları kaybetmenin semin için ne kadar güç olduğunu biliyorum, benim için olduğundan çok daha güç, çünkü ona hiç sahip olmadım.
You remember saying this was a racket, there had to be something in it for Christiani?
Bunun bir dolandırıcılık olduğunu, Bunda Christiani'nin bir çıkarı olduğunu söylediğini anımsarsın.
Now, if you had to strain to get it, it'd be a whole lot different. Don't you see?
Eğer çok farklı bir boğa istiyorsan, elde etmek için biraz zahmet çekmen gerek.
You see, it had to be food poisoning.
Görüyorsunuz, yiyecek zehirlenmesi işte.
It'd be too bad if you had to buy another one.
Bir tane daha almak zorunda kalsaydın, çok kötü olurdu.
but you had it inside of you, to be so much bigger than anyone of them.
Ama senin içinde, onların herhangi birinden çok daha büyük biri vardı.
And if I had any more, you'd be welcome to it.
Daha olsa hepsini verirdim.
You want the compact because you had given it to that woman and it might be traced back to you,
Pudralığı istiyorsunuz çünkü bunu o kadına vermiştiniz ve sizin aldığınız ortaya çıkabilirdi.
You remember I told you it had to be added to and changed sometimes, by things called amendments.
Bu yasanın zaman zaman yasa değişiklikleriyle geliştirilip, değiştirilmesi gerektiğini anlatmıştım.
I know it's a sacrifice for you, but they had to be invited.
Bu yaptığın büyük fedakarlık biliyorum ama davet edilmeleri gerekiyordu.
You're going to be lonely. Say, how would it be if we had a nice quiet little drink together some night? "
Söylesene, neden bir gece birlikte şöyle hoş bir şeyler içmiyoruz?
Stephen, it's because of all these things that I had to be sure of you.
Stephen, işte bütün bunlardan dolayı senden emin olmam gerekiyordu.
- Chata had to be stopped and you did it.
Chata'nın durdurulması gerekiyordu ve sen başardın.
Look, Raspeguy, if I had anything to do with it you wouldn't be in my command.
Bak Raspeguy, benim elimde olsa... - benim komutam altında olmazdın. - Evet komutanım.
Even if there's no poverty to be seen, because the poverty's been hidden even if you got more wages and could afford to buy more of these new and useless goods and even if it seemed to you that you never had so much that is only the slogan of those who have that much more than you.
Sefaletin üstü iyi örtüldüğü için ortada gözle görülür bir sefalet kalmamış olsa bile maaşlarınız arttığı için bu yeni ve işe yaramaz ürünlerin daha çoğunu almaya gücünüz yetiyor olsa bile ve size daha önce hiç bu kadar çok şeyiniz olmamış gibi gelse bile hâlâ sizden çok daha fazlasına sahip olanların savaş çığlığıdır bu sadece.
It would be most helpful if you had a small piece of string maybe to tie it together for me temporarily.
Eğer küçük bir ip bulabilirseniz belki geçici olarak bağlamama yardımcı olabilirsiniz.
I do wish you had used it instead of simply appearing at my door at what happens to be a most inconvenient moment.
Ne olduysa, bu kadar uygunsuz bir zamanda kapımda belirmeniz yerine onu kullanmanızı isterdim.
Tell me, captain if you had to compose your own epitaph, what would it be?
Söyleyin bana yüzbaşı kendi mezar taşınıza kendiniz yazı yazmak zorunda kalsaydınız ne yazardınız?
- I sensed it die. - But I thought you had to be in physical contact with the subject before...
- Fiziki temasın olmalı...
You think it would be an insult to your virility if you had to pay.
Para ödemek zorunda kalırsan erkekliğine hakaret olarak düşünürsün.
Campbell, has it ever occurred to you that if you had the other arm broken... you'd be needing a friend to button your fly?
Campbell, hiç düşündün mü, diğer kolun da kırık olsa... pantolonunu ilikletmek için birine ihtiyaç duyar mıydın diye?
Forgive me if this sounds cowardly, but I didn't want to be the one to have to tell her what had happened. - If there's nothing more, you'll excuse me. - Certainly, sir.
Bir kartopunun yuvarlanmağa başladığını gördüğünde, it.
You wrote me that he was ill that he had rheumatism and I know not what else, but it he seems to be safe and sound.
Onun hasta olduğunu yazmıştınız. Romatizması olduğunu söylüyordunuz ve başka bir şey bilmiyorum. Fakat sapasağlam görünüyor.
If I had to vote on who's crazy, it'd be you.
Bana kalırsa, buralarda kaçık olan biri varsa, o da sizsiniz!
It had to be. But how can you tell what's a dream and what's real when you can't even tell when you're awake and when you're asleep?
Uyanık mı yoksa uyuyor mu olduğunu bile ayırdedemezken... gördüğünün rüya mı gerçek mi olduğunu nasıl bilebilirsin.
You may have had fun destroying some files, but you've also derailed negotiations, and it won't be easy to get them back on track.
Bazı dosyaları yok etmekle çok eğlenmiş olabilirsiniz ama bu yüzden görüşmeleri de bitirdiniz ve yeniden başlamasını sağlamak hiç kolay olmayacak.
Why? - If you were to put it to Elmyr... that he had taken advantage of the world... that he had cheated people, he'd be horrified.
- Eğer Elmyr'e asıl insanlardan... yararlananın, onları kandıranın... kendisi olduğunu söyleseniz, dehşete düşerdi.
You know, it might be just this one anonymous glory... of all things - this rich stone forest... this epic chant, this gaiety... this grand choiring shout of affirmation... which we choose... when all our cities are dust... to stand intact... to mark where we have been... to testify to what we had it in us... to accomplish.
Bütün yaptıklarımızın içinde belki de - bu anonim eser, bu taştan orman, bu epik ilahi, bu göz alıcı güzellik, bu şehadet sancağı, bütün şehirlerimiz yok olduktan sonra... öylece el değmemiş bir şekilde ayakta kalır... ve nereden geldiğimizi, neyi başardığımızı bize gösterir...
And not only did you see it at that specific time, Colonel... but you had to be standing in one specific place.
Ve Albay, o belli zemenda onu görmekle kalmadınız, belli bir mekanda da durmanız gerekiyordu.
He was just fine until you had to be schlepped into it again.
Sen tekrar başlatana kadar gayet iyiydi.
He just wanted to hear you admit it. Listen, if I had any scruples, you think I'd be in this racket?
Bayan Galesko Çarşamba günü biraz karnından şikayetçiydi.
Why don't you play the tape, carry on from there, and you will see that, in fact, it had to be night.
Teybi niçin çalıştırıp, o noktadan devam ettir miyorsun? Göreceksin ki, gerçekte, gece olması gerekiyordu.
We had it appraised by a jeweler in the city, to be fair to you.
Kentteki bir mücevherciye değerini hesaplattık bir haksızlık olmasın diye.
Maybe it'd be nice if you had enough money to put food on the table at the end of the day.
Günün sonunda masaya güzel bir yemek koyacak paranın olması çok güzel olurdu.
Suppose I got sick, which I don't often do, I can assure you, and I had to relieve myself in the night. It wouldn't be very convenient.
Diyelim hastalandım, ki sizi temin ederim sık hastalanmam, ve gecenin yarısında kendimi rahatlatmak ihtiyacı doğdu.
We had to bring it on the double or he'd be furious and the things he'd say made you blush down to your socks.
İstedikleri derhal yapılmazsa kızıyor.. ve insanın yüzünü kızartacak sözler söylüyordu.
I knew you would be furious, but I had to risk it!
Öfkeleneceğini biliyordum! Bu riski göze alarak girdim odaya.