Just tell me the truth Çeviri Türkçe
348 parallel translation
You'll save a good deal of time and make for a better feeling all round if you just tell me the truth.
Eğer bana yalnızca gerçekleri söylersen, hem zaman kazanırız hem de her bakımdan daha iyi bir durumda olabiliriz.
Just tell me the truth and you can go free, and no harm will come to you.
Yalnızca bana doğruyu söyle, bu durumda sana zarar verilmeyecek.
Why don't you ever once just tell me the truth?
Neden bir kez olsun gerçeği söylemiyorsun bana?
Just tell me the truth, okay?
Doğruyu söyle.
- Louise, look. I don't expect you to tell me everything you do. What about if you tell me something, just tell me the truth?
Bana yaptığın her şeyi anlatmanı beklemiyorum ama bir şey anlatacaksan bari doğru söyle.
just tell me the truth.
Doğruyu söyle yeter.
Just tell me the truth!
Bana gerçeği söyle.
Just tell me the truth.
Bana sadece gerçekleri anlat.
Just tell me the truth!
Bana gerçeği söyle, yeter!
Just tell me the truth.
Bana sadece doğruyu söyle.
You just tell me the truth, Johnny.
Bana gerçeği söyle, Johnny.
Just tell me the truth.
Sadece gerçeği söyle.
Just tell me the truth.
Bana gerçeği anlat.
Just tell me the truth, and I won't get upset.
Sadece gerçeği söyle. O zaman kızmayacağım.
Just tell me the truth, D.
Bana gerçeği söyle D.
Just tell me the truth.
Sadece gerçeği söyleyin.
I'm gonna kill you anyway, Krycek, so just tell me the truth.
Seni nasıl olsa öldüreceğim Krycek. O yüzden bana cevap versen iyi olur.
Why couldn't you just tell me the truth, and ask for my help?
Neden sadece bana gerçeği söyleyip de, yardımımı istemedin?
Honey, just tell me the truth.
Tatlım, bana doğruyu söyle.
Why don't you just tell me the truth?
Neden sadece gerçeği söylemiyorsun?
I wish you'd just tell me the truth for once! Ahhh!
Bir kez olsun bana gerçeği söylemeni isterdim.
Why didn't you just tell me the truth?
Neden bana gerçeği söylemedin?
There's no use lying to me. I am at the lowest point I could possibly be, so please just tell me the truth!
Bundan daha aptal durumuna düşemem, doğruyu söyle yeter.
Just tell me the truth.
Sadece gerçeği söyle bana.
So just tell me the truth.
Bana sadece doğruyu söyle.
Just tell me the truth.
Bana doğruyu söyle.
Then why didn't you just tell me the truth?
Peki neden bana doğruyu söylemedin?
Just tell me the truth.
Gerçeği söyle lütfen.
I wish he'd just tell me the truth.
Keşke bana doğruyu söylese.
Can you please just tell me the truth?
Bana doğruyu söyler misin?
Can't you just tell me the truth?
Doğruyu söyleyemez misin?
Just tell me the truth.
Şimdi bana gerçeği anlat. Ne oldu?
I'm a big girl, just tell me the truth.
Yetişkin bir kadınım, gerçeği söyle kaldırabilirim, değil mi?
Just tell me the truth.
Bana doğruları söyle.
But just tell me, would the truth damage the family name?
Söyle bakalım, gerçekler ailemizin adına zarar verir mi?
I just want you to tell me the whole truth for your own sake.
Kendi iyiliğin için bana tüm gerçeği anlatmanı istiyorum.
Lieutenant, just between us, would you tell me the truth?
Teğmen, aramızda kalsın, bana gerçeği söyler misiniz?
I just want you to tell me the truth.
Sadece bana gerçeği söylemeni istiyorum.
I JUST WANT YOU TELL ME THE TRUTH.
Sadece bana gerçekleri söylemeni istiyorum.
Mr. Keene I just wanted to thank you for trying to tell me the truth a long time ago.
Bay Keene, uzun zaman önce bana gerçeği söylemeye çalıştığınız için teşekkür ederim.
Just for once, Gwen, just for laughs, tell me the truth.
Bir kez olsun Gwen, bir kez bana doğruyu söyle.
It's just that I'm here with my parents and my mother wants me to take a civil-service test and to tell you the truth, I don't even think I'd pass it.
Sorun şu ki ailemle burdayım ve annem SST almamı istiyor Ve doğrusunu söylemek gerekirse, Kazanabileceğime bile emin değilim.
I love out-scooping you, I have to admit, but... I've got my whole life in front of me, and... to tell you the truth, this whole thing just got too much.
İtiraf etmeliyim, seni atlatmayı seviyorum ama önümde uzun bir hayat var ve doğruyu söylemek gerekirse tüm bunlar artık fazla geldi.
You were just gonna tell me some story, like I can't handle the truth?
Sanki gerçeği kaldıramayacakmışım gibi bana hikaye mi uyduracaktın?
Either lover boy here is just an old gasbag, in which case you could tell me to go screw myself, but if on the other hand he is telling the truth and I open my mouth, house of cards.
Şu aşık çocuk bana gidip kendimi becermemi söyledi. Ne diyorsunuz çocuklar?
You got no reason to trust me and I know you don't want to hear any more promises so I'm just gonna tell you the truth.
Bana güvenmek için bir nedenin yok ve artık daha fazla vaat dinlemek istemediğini biliyorum. Bu yüzden gerçeği söyleyeceğim.
I just can't help you if you won't tell me the truth.
Bana doğruyu söylemezsen sana yardım edemem.
Perhaps the time has come for me to just tell her the truth.
Belki ona gerçeği söylemenin zamanı geldi.
I just want you to tell me the truth.
Bana gerçeği söylemeni istiyorum.
But then, she just had to tell me the truth.
Ama sonra, bana gerçeği söylemek zorunda kaldı.
Just stop the bullshit and tell me the truth.
Palavrayı kes ve bana gerçeği anlat.