Kevin Çeviri Türkçe
13,356 parallel translation
It doesn't matter if Kevin finds out now.
Kevin'in öğrenip öğrenmesinin önemi yok artık.
I mean Rachel's dead... and Kevin killed her.
Demek istediğim Rachel öldü. Kevin öldürdü onu.
Kevin would never do that to me.
Kevin bana bunu asla yapmaz.
Now that the party's started, why don't you tell me what Kevin Miller knows?
Madem ki parti başladı Kevin Miller'ın neler bildiğini neden söylemiyorsun?
So why don't you tell me what the hell Kevin Miller knows?
Şimdi neden bana Kevin Miller'ın ne haltlar bildiğini söylemiyorsun?
So you're looking to have Kevin testify that software is bullshit, and Sutter knows it.
Bu yüzden Kevin'ın programın saçmalık olduğunu söylemesini bekliyorsun, ve Sutter bunu biliyor. - Bingo!
- Then let me ask you this, what exactly did you put Kevin away for?
Kevin'ı hapse atmak için tam olarak ne yaptın?
All right, Kevin, you want to know what's going on?
Pekala, Kevin, neler olduğunu mu öğrenmek istiyorsun?
Kevin almost killed someone drunk driving.
Ve dün şunu öğrendim ki Kevin sarhoş halde araç sürerken az kalsın birini öldürüyormuş.
- I had a dream last night that I didn't have to inform on Kevin anymore, because he killed Rachel in an accident.
- Dün gece bir rüya gördüm, konusu Kevin'ı artık ele vermek zorunda olmadığımdı, çünkü o bir kazada Rachel'ı öldürdü.
It means that I think you picked a fight with Kevin because you didn't want to think about why you had that dream.
Bence Kevin'la bir kavga çıkardın, çünkü o rüyayı neden gördüğünü düşünmek istemiyordun.
- Cahill issued subpoenas to deposition William Sutter and Kevin Miller.
- Cahill William Sutter ve Kevin Miller'ın ifadelerinin alınması için celpleri uygulamaya koydu.
- Sutter doesn't know this yet, but he and I are gonna be here tomorrow to have a practice deposition with Kevin.
- Sutter henüz bilmiyor, Kevin ile sorgu provası yapmak için Sutter ve ben yarın burada olacağız.
I heard you, but I don't think it's a good idea for me to be in the same room as Kevin right now.
Duydum ama Kevin'la aynı odada olmanın benim için iyi bir fikir olduğu kanısında değilim.
- Kevin knows something, and he's not talking.
- Kevin bir şeyler biliyor ve konuşmuyor.
I don't know, but that's not what I came here to talk about, because we need to get you and Kevin Miller in a room to prepare you for your deposition.
Bilmiyorum, ama buraya bunu konuşmak için gelmedim, çünkü seni ve Kevin Miller'ı bir odaya sokup ifadeye hazırlamamız lazım.
For all I know, Kevin could be somehow involved.
Hepimizin bildiği gibi Kevin bir şekilde alakalı olabilir.
I'm grateful for everything Kevin's done for me, - and he knows it.
Kevin'ın benim için yaptığı her şey adına minnettarım... ve o bunu biliyor.
If Kevin gets any funny ideas,
Eğer Kevin tuhaf bir şeyler yapmaya kalkarsa,
Kevin, you got...
Kevin.
- Kevin, you have to...
- Kevin- -
- Kevin, please, you're not... - Mike, I'm serious.
- Kevin, lütfen..
So, why don't you tell me what Kevin Miller knows?
Bana Kevin Miller ne biliyor söyler misin?
So you're looking to have Kevin testify that software is bullshit, and Sutter knows it.
Sen de Kevin'ın programın yalan olduğunu ve Sutter'ın bildiğini söylemesini istiyorsun.
- Kevin, please, you- - - Mike, I'm serious.
- Kevin lütfen- -
After the way those two guys got into it, you're telling me Kevin didn't start talking the second he left the room? No.
İkisi öyle birbirine girdikten sonra Kevin konuşmaya başlamadı mı yani?
But I can't just push a button and get Kevin to turn on Sutter. - Yes, you can.
Ama öyle bir anda Kevin'ın Sutter'ı ele vermesini sağlayamam.
All right, I--I'll use it the best I can with Kevin.
Peki, bunu en iyi şekilde kullanırım.
But, Harvey, he's sensitive.
Ama Harvey, Kevin çok hassas.
- Kevin, that's not the- -
- Kevin demek istediğim- -
Uh, where's Kevin?
- Kevin nerede?
There's nothing in it for me besides that fact that I care about Kevin.
Kevin'a değer vermemden başka bana hiçbir yararı yok.
Because Kevin already told me that you guys are planning to go away on William's dime, so if your father finds out that Kevin's been talking to me, that dime's gonna go away.
Çünkü Kevin, William'ın parasıyla uzaklara gitme planınızdan bana bahsetti. Eğer baban Kevin'in bana konuştuğunu öğrenirse, o parayı unutun.
All right, Kevin, let me explain. Explain what?
- Kevin izin ver açıklayayım.
I... look, the problem is that if you're gonna get Sutter, you're also gonna get Kevin's wife.
Ben... Dinle sorun şu ki ; eğer Sutter'ı yakalarsan Kevin'ın eşini de yakalayacaksın. - Sen neden bahsediyorsun?
What the hell are you talking about? Kevin told me that the reason he never cut a deal was because his wife was in on it.
Kevin anlaşma yapmamasının sebebinin eşi olduğunu söyledi.
I also tried to convince Kevin and Jill to both come clean.
- Kevin ve Jill'i temize çıkmaları için ikna etmeye çalıştım.
Kevin... I'm sorry.
Kevin özür dilerim.
Mike here's an excellent listener, isn't he, Kevin?
Mike iyi bir dinleyici, değil mi Kevin?
If he doesn't see some progress by the end of the day, he's gonna tell Kevin.
Eğer gün sonuna kadar bir gelişme görmezse Kevin'e söyleyecek.
Jill's not gonna go for it and neither is Kevin.
Jill de yapmıyor Kevin de.
Well, then you better figure out a way to make him, because once I blow Phillip Allen out of the water, the next person up on Cahill's hit list is Kevin's wife.
Yapmasının bir yolunu bulsan iyi edersin, çünkü Phillip'i saf dışı bıraktığımda Cahill'in listesinde sırada Kevin'in eşi var.
Kevin, listen, I'm only telling you this so that you'll see- - See what?
- Kevin bunu sana söylüyorum ki- -
Bullshit,'cause here you are, willing to leave two little kids all alone just to get your goddamn freedom. - Kevin, I'm sorry- -
Hadi oradan, kendi özgürlüğün için iki küçük çocuğu yalnız bırakmaya niyetlisin.
Tell me you did yours and got Kevin to talk to his wife.
- Sen de Kevin'ı eşiyle konuşturdun mu? - Denedim.
And by the way, it's too late to tell Kevin that I've been informing on him.
Kevin'e muhbirlik meselesini anlatman için artık çok geç çünkü ben çoktan söyledim.
Kevin, I need you to let me use your cell phone.
Kevin telefonunu kullanmam gerek.
- You can go ahead and deny it, but Kevin told me everything. - What?
- Ne?
- Oh, good, you're here.
- Kevin.
- No, you're not.
- Kevin üzgünüm.
- Kevin, I'm so sorry.
- Kevin üzgünüm.