Laying Çeviri Türkçe
3,249 parallel translation
We know that Charles left his fortune to you and Yvette, but he failed to include language in his will that would exclude his bastard children from laying claim to their share of it.
Charles'ın servetini sana ve Yvette'e bıraktığını biliyoruz ama vasiyetinin içeriği, evlilik dışı çocuklarının kendi payları üzerine hak iddia etmesini engellemekte başarısız oldu.
You're supposed to be laying down, you know.
Yatıyor olman gerekiyordu, biliyorsun.
Isn't a fig Newton laying around or somethin'?
Bir yerlerde Fig Newton * falan da mı yok?
Laying around in blood and fibers at a crime scene - that is a bad idea.
Olay yerindeki kan ve liflerin içinde yatmak bence bu kötü bir fikir.
When I heard you laying down righteous truths on those blonde bots in the crap house the other day, I knew I finally found a kindred spirit, which is why I wanted you to read my book on female empowerment.
Senin hakikatleri anlatmaya çalıştığını duyduğumda geçen gün bok evinde o sarışın botların önünde, soydaş bir ruh bulduğumu anlamıştım, bu sebeple kitabımı okumanı istemiştim kadın hareketi.
Laying the victims out the way he did could be a message to the devil.
Kurbanları o şekilde yerleştirmek şeytana verilen bir mesaj olabilir
You're laying it on thick, you think?
Sence de ince buzun üstünde dans etmiyor musun?
- They attacked our boat and took us back to our island, laying siege to it.
- Teknemize saldırdılar ve bizi adamıza götürüp onu kuşatma altına aldılar.
I peered through those gates, too, but you don't see me laying around, acting all batty.
Ben de geçtim o kapılardan. Ama yan gelip yatmıyorum, deli gibi de davranmıyorum.
He was laying on the neighbor lady.
Komsu kari'ylan yatiyordu
Often. You see all these rocks laying on the side of the road.
Yolun kenarında uzanan tüm bu kayaları görürsünüz.
See, I can't lie down now where my dead mother was laying
Ölü annemin yattığı yerde artık yatamıyorum.
Yeah, I work at Colonel Plump's, and word around the Slop Trough is, they're talking about laying people off.
Domuz Yalağı'nda söylenenlere göre insanları işten çıkarmak hakkında konuşuyorlarmış.
And by the way, she's totally bluffing about laying people off, you watch.
Ve bu arada, insanları işten çıkarma konusunda tamamen blöf yapıyor, görürsünüz.
You know, I can't believe I started a fight this morning, but you coming in and laying all your stuff out on the table made me realize how much I love you, monkey hands and all.
Bu sabah kavga çıkardığıma inanamıyorum ama ardından gelip bana içini dökmen seni ve maymun ellerini ne kadar çok sevdiğimi fark etmemi sağladı.
It's just that, uh I know you're gonna say this is crazy and stupid, but when I saw you laying there on the ground... I...
Sadece bunun çılgınca ya da aptalca olduğunu söyleyeceksin biliyorum ama seni orada öylece yatarken görünce ben...
It is thanks to that Choi Young laying down his life to fight.
Dövüşerek hayatını öne süren Choi Young sayesindedir.
I wouldn't know. After this whole Robin thing, for the time being, I'm laying low.
Robin'le olanlardan sonra şimdilik kendimi nadasa bıraktım.
Laying low as in sleeping with a really short chick?
"Nadasa" bıraktım derken, Nadas isimli bir kıza mı bıraktın yani?
Was he laying on top of her, or was he kneeling, or was he?
Üzerine mi çıkmıştı diz mi çökmüştü, yoksa...
Laying on top of her. Ok.
Üzerine çıkmıştı.
But seeing him laying there, it just hit me.
Ama onu orada yatarken görmek beni etkiledi.
And there, laying in the grass... Was the little magnet.
Ve orada çimlerin üstünde ufak mıknatıs duruyordu.
Aye, it's an Indian-laying church whore, by the way.
Hem de Kızılderili ile yatan kilise fahişesiyle.
So, unless you've got that laying around somewhere... I suggest you get used to this face.
Cebinden çıkarıp vereceksen başka aksi takdirde bu surata alışmanı tavsiye ederim.
The chickens are laying eggs again.
Tavuklar yine yumurtlamaya başladı.
If there was a clue laying around, they would have found it.
Eğer burada bir ipucu olsaydı onlar çoktan bulurlardı.
Okay, then, I'm laying my odds on Jeanine.
Pekâlâ, ben paramı Jeanine'e koyuyorum.
Wade, tonight, we are laying a trap to catch the cretin on film so that the sheriff can arrest him.
Wade, bu gece şu aptalı suç üstünde kaydetmek için bir tuzak kuruyoruz, böylelikle şerif onu yakalayabilsin.
That's why they're laying it on us.
Bu yüzden bize yıkıyorlar.
I can't make excuses any longer, and if you don't want to start laying off entire departments, you're going to have to put this on the front burner.
Daha fazla bahane üretemem ve daha fazla departmanı işten çıkarmak istemiyorsan bu işe öncelik vermen gerek.
How many 16th-century gauntlets are just laying around?
Etrafımızda 16. Yy. ait Kaç tane zırhlı eldiven var?
And I didn't see any arrows laying around.
Ben de ortada ok falan göremedim.
I'm laying the foundation for a new methodology.
İnatçılık yapmıyorum. Yeni bir yöntem için temel oluşturuyorum.
You have been presented with tables laying out the number of arrests versus the number of convictions?
Tutuklananların ve mahkûm edilenlerin tablo hâlindeki listesi elinize ulaştı mı?
How dare you move behind my back, using my connections, laying me open to ridicule.
Hangi cüretle bağlantılarımı kullanarak arkamdan iş çevirdin? Alay edilmemi sağladın.
So much for laying low.
Bu kadar gizlilik de fazla.
Ibn Al-Zubair had essentially realised what Constantine, the first Christian Roman emperor, have realised long before him, that it was no good the Lord of an earthly empire laying claim to the favour of God, unless he could absolutely demonstrate the cast-iron basis
İbni Zübeyir, ilk Hristiyan Roma İmparatoru olan Konstantin'in ondan çok daha önce farkettiği bir şeyi farketmişti. Dünyevi bir imparatorluğun hükümdarının Allah'ın lütfuna sahip olduğunu iddia etmesi eğer bu iddianın altında yatan sebebi tartışmaya mahal vermeyecek şekilde ispatlayamazsa hiçbir işe yaramazdı.
Yeah, but they could've gotten back up, instead of laying there screaming for help until some freshman girl showed up.
Evet ama lise 1'den bir kız gelene kadar, yardım için yerde yatarak bağırmak yerine, kendileri ayağa kalkabilirler.
The company's laying low right now due to a small mishap.
Bu şirket, küçük talihsizliklerden dolayı şu anda düşüş aşamasında.
I believe that if we start laying our 26 mines on this route it will be impossible for the reconnaissance vessels to notice us.
O 26 mayını Karanlık Liman'dan başlayarak şu güzergâhta dökersek keşif gemilerinin fark etmeme olasılığı çok yüksek olur, efendim.
You mind explaining why you're laying fence when the whole town is about to explode?
Şehir yerle bir olmaya yakınken, neden çit yapıyorsun?
JP's laying claim to his birth right.
JP, doğum günü döşemesi olduğunu iddia ediyor.
I hate to say it, but the fact that we've been laying low might be the only reason we're still alive.
Söylemekten nefret ediyorum ama şu anda hayatta isek bunun nedeni aşağıda dikkat çekmememiz.
That means Leo and the cop are in a building somewhere, laying low.
Bu da demektir ki Leo ve polis bir binanın içinde saklanıyorlar.
Well, technically, a-a few years after, but there were still condoms and diaphragms laying'all over the place.
Gerçi teknik olarak bir kaç sene sonraydı ama gene de etraf kondom ve ayraçlarla doluydu.
Kang Kyung Joon is laying here.
Kang Kyung Joon, halâ hasta yatağında yatıyor.
Kyoung Joon that's known to others is laying in a hospital right now.
Herkesin bildiği Kyung Joon, şu an hastanede yatıyor.
Yea, it's a bit frustrating just laying around.
Evet... Öylece oturmaktan sıkıldım.
I'm thinking of being honest about everything and laying it all out on the table. As long as things have turned out this way... there are no more reasons to hide it any longer.
Ona herşeyi söyleyeceğim. o zaman daha fazla saklamanın bir anlamı yok.
Unless you've got that laying around somewhere, I suggest you get used to this face.
Bir yerlerde o kadar paran yoksa bu yüze alışsan iyi edersin.