Let's go with that Çeviri Türkçe
215 parallel translation
That's why your dog was friends with them, let them come and go.
Köpeğin de onlarla arkadaştı. Girip çıkmalarına izin verirdi.
Now, don't try a muzzle. The last time someone wanted to gag me, he tried it with a mink coat but I never let go until the president of that particular ship company wound up in jail, even though I did get pneumonia that winter.
Geçen sefer, biri beni vizon mantoyla susturmak istemişti ama o gemi şirketinin başkanı hapse tıkılana dek asla vazgeçmemiştim hatta o kış zatürreeye bile yakalandım, bu yüzden.
Now let's go on the basis that the joint is just crawling with Krauts.
Ama biz kasabanın Alman askerleriyle dolu olduğunu varsayalım.
Let him jump so that he will fill the sacs along his backbone with air and then he cannot go deep to die. "
Zıplasın ki sırtının etrafındaki keseler havayla dolsun. Böylece ölmek için derinlere gidemesin. "
With that story, let's go out to correspondent Bob Mayer.
Ayrıntılar için muhabirimiz Bob Mayer'deyiz.
I'll go, but let me tell you clearly, you are doing waste paper business, but your list shows that you have to conduct your marriage with a king's daughter
Bakın gitmeden bende birkaç şey demek istiyorum. Eskici dükkanınız var ama listeye bakılırsa oğlunuzu bir prensese vermek istiyorsunuz.
And if the damn thing wasn't starving enough... they'd cover it with a flaming rice bowl... and let me tell you... that gray-black son of a bitch... would have nowhere else to go but inside.
Eğer lanet olası yeterince acıkmamışsa onu sıcak bir rende kabından geçiriyorlardı. Ve sana bir şey söyleyeyim mi? Bu siyah-gri orospu çocuğunun içeriden başka gidecek yeri olmuyordu.
Ruth-Anne, I probably can't make it till a little past 10 : 00 tonight, if that's okay with you. Let's go, girls.
Gidelim kızlar.
Let's go with Foods That Start With the Letter Q, please.
Q ile Başlayan Besinler, lütfen.
But that means you have to think of a punishment... sit here and make sure I do it- - - Ohh. - Or you could let me go play with Milhouse... while you spend the afternoon watching unpredictable Mexican sitcoms.
Ama bunun anlamı benim için bir ceza düşüneceksin ve ben bu sırada burada oturacağım ve inan ki bunu otururum- -... ya da Milhouse`la oyun oynamaya gitmeme izin verebilirsin sen de bu arada oturur başı sonu belli olmayan Meksika dizilerini seyredersin.
Hey, Venus, let's go with that hooch!
Hey, Venus, şu içkileri getirsen artık.
That night with them was the first time I could let go.
İlk defa o gece, onlarla birlikte kendimi hayatın akışına bırakabildim.
With more on that story, let's go to Donna Hanover live in front of Tom Mullen's New York home.
Ayrıntılı bilgi için, Mullen'ın evinin önündeki Donna Hannover'a bağlanıyoruz.
With that tight body of yours and Nelle's nasty little- - Anyway, let's not go there.
O sıkı vücudunla Nelle'in yaramaz küçük... Her neyse, en iyisi buraya girmeyelim.
Now, forget any deal you made with that thug Ambrose, get me treated and let's go back to work.
Şimdi, o Ambrose canisiyIe yaptığın anlaşmayı unut, beni tedavi et ve tekrar işe koyulalım.
I mean, I know I hate these but that's the magic that I'm after, y'know, just to let it go, have fun with it.
Yani, bilirsin, hiç sevmem bunları peşinden koştuğum sihir bu, bilirsin, bırak olsun bitsin, sen eğlenmene bak.
Raymond, you know that I always let you two fight your own battles, but I can't let you go on with this cycle of your father's imbecility.
Raymond, biliyorsun ki ben ikiniz arasındaki kavgalara hiç karışmam. Ama babanın rutin embesilliğine senin de devam etmene izin veremem.
Let's go. You're telling me right now you have no problem with that area in here?
Bana şu bölgeyle ilgili bir derdim yok mu diyorsun?
I'm gonna take this pretty little teacher here and, oh, let's go with this farmer guy right here, and you tell me if you see anything that looks familiar.
Buradaki öğretmeni ve şuradaki çiftçiyi alacağım. Senden tanıdık bir şey görürsen söylemeni istiyorum.
With all the talk about us knowing too much about them, I figured that if I pretended nothing was out of the ordinary, they might let me go.
Konuşmalarından anladığım kadarıyla onlar hakkında çok şey biliyormuşuz ve sanki her şey yolundaymış gibi davranırsam, belki bırakırlar diye düşündüm.
Let's go with that!
Mecbur öyle yapacağız.
You should be all right now that Agent 11 is with us. 11, let's go!
Ajan 11 bizimle beraber olduğu için artık güvende sayılırsınız!
- Let's just go with that.
- Onu seçelim.
Let's go with that
Eğer onu yapabilseydim, lüzumsuz bir flört oluşurdu. Ne kadar utanç verici.
Let's go with "crisis." Make that "Persian gulf."
- KÖRFEZ KRİZİ "Kriz" diyelim. "İran Körfezi" yap.
That's why you're going to let Nadya go with me.
Bu yüzden Nadya'nın benimle gelmesine izin vereceksin.
All right, let's go with that... an edge.
Öyle bir havam olsun istedim. - Tamam, ondan bahsedelim.
It's a trick you do and I need you to just let my friend Kyle know that, so he can go on with his life.
Yaptığın sadece bir oyun ve bunu arkadaşım Kyle'a söylemeni ve böylece hayatına devam etmesini istiyorum.
- Yeah, let's go with that.
Evet, öyle de denebilir.
If that really is Grayza's intention, we can't let her go through with it.
Eğer Grayza buna gerçekten niyetliyse, bunu yapmasına göz yumamayız.
THAT IF WE LET HIM GO WITH HER, THAT'LL BE THAT, 'CAUSE NO MATTER WHAT SHE DID TO HIM, SHE'S STILL HIS MOTHER,
Çünkü ona ne yapmış olursa olsun, o yine de onun annesi ve biz de iki ibneyiz.
The policy says there's a network, the policy says that network is evil they want to infiltrate our classrooms, they want to take our society they want all our women to wear, you know, veils and this is what we have to deal with and therefore since we know it's evil let's just kill it and that will make it go away.
Politika bir ağ olduğunu söylüyor, politika ağın kötü olduğunu söylüyor okullarımıza sızmak, toplumumuzu ele geçirmek istiyorlardı tüm kadınlarımızın peçe takmasını istiyorlardı ve hakkından gelmemiz gereken işte buydu ve madem kötü olduğunu biliyorduk, onu öldürmeliydik ve böylece ondan kurtulacaktık.
Good concept. Let's go with that.
Öyle yapalım.
They say you mustn't let it go without a struggle I will be there with color covering every hair that's grey and cutting straight away lf there's a wrinkle, wait and see I'll do it when I'm twenty-three
Olmazmış kendini koyuvermek. Ben de beyaz tellere süreceğim boya, müdahale edeceğim her kırışığa. Görürsün.
Let's recreate that night, go back to Smokies and take Fannie and Martha with us.
O geceyi tekrar oluşturalım ve Fannie ve Martha'yı da beraberimizde götürelim.
So now the plan is either find ourselves a new counselor, stick it out with the old one, but go more often, or resign ourselves to the fact that she's never gonna be happy... no matter what I do, so let's take the money we're wasting and put it towards a membership at Lakeview.
... kendimiz yapacağız, ya da onu asla mutlu edemeyeceğim gerçeğini kabul edip avukata harcadığımız parayı Lakeview'da bir kooperatife yatıracağız.
Okay, let's go with that.
Tamam. Öyle diyelim.
With that settled, let's go into the city.
Yaşlı kişi dört istediğini söylüyor.
That's the kind of man that you're gonna go down fighting against. So let's make sure that you at least die with some style!
Savaşacaksın ve o adam tarafından öldürüleceksin, bu yüzden, ihtişamlı bir son yapalım.
Anyone that wants to come with me, let's go now.
Eğer benimle gelmek istiyorsanız, gidelim.
All right, gentlemen, let's make sure that those bags are packed with my money, and we'll let these bounty hunters go.
Tamam beyler, çantaların benim paramla dolu olduğundan emin olalım, o zaman ödül avcılarımızın gitmesine izin verebiliriz.
- I'd be fine with that. - Let's go.
- Bana uyar da amaç ne yani?
- Perfect, let's go with that.
Bununla devam et.
Well, let's go with that for the irony.
Bu ironi üzerinden devam edelim.
And when they do let you sit with them, they have conversations that go over your head, and nothing's supposed to go over your head.
Ve onlarla oturmana izin verdikleri zaman, seni çok aşan şeyler konuşacaklar, ve aslında hiçbirşey seni aşmıyor olmalı.
I hate to let the fact that I've slept with Half of southern california's psychiatric academia go to waste.
Güney Kaliforniya'daki akademik kadronun yarısıyla yatmış olmamın boşa gitmesini istemem.
Okay, let's go with that.
Tamam, oraya gidelim.
With that said, let's go, Yuta.
- Hadi gidelim Yuta.
Let's go with that.
Aynen şöyle yapmalısın.
Um, nah, let's go with that one.
Yo. yo.Öbürü
My nine-year-old son is in there with his father and his new girlfriend, and there's a very strong possibility that he's going to let him go to the bathroom on his own.
9 yaşındaki oğlum içeride babası ve onun yeni sevgilisiyle birlikte. Ve kuvvetle muhtemeldir ki babası çocuğu tuvalete tek başına yollayacak.
let's go 38372
let's go to sleep 67
let's go for a ride 63
let's go for a walk 104
let's go to work 92
let's go home 949
let's go outside 100
let's go to bed 131
let's go out 111
let's go eat 87
let's go to sleep 67
let's go for a ride 63
let's go for a walk 104
let's go to work 92
let's go home 949
let's go outside 100
let's go to bed 131
let's go out 111
let's go eat 87