Lukey Çeviri Türkçe
113 parallel translation
Me and Lukey and Tober... them's the friends I live with... the three of us, we calls him Johnny.
Ben, Luckey ve Tober... Onlar benim birlikte yaşadığım arkadaşlarım. Biz üçümüz ona Johnny diyoruz.
That's why me and Lukey and Tober has a rule saying... that the door of his cage must be kept shut..
Biz, bu kafesin kapısı kapalı kalmalı diye düşünüyoruz.
- Ah, Shell dear. - Lukey!
Shell!
- I need you. - Lukey! Ah, Lukey!
Sana ihtiyacım var.
- You're at it again, Lukey.
Yine hayal kırıklığına uğramışsın, Luckey.
But Lukey, why don't you paint a nice jug... and some apples like the other fellas?
Neden güzel bir testi ya da elma çizmiyorsun?
Lukey, I have... important business matters.
Yapacak önemli bir işim var.
Lukey, I know where Johnny McQueen is hiding.
Johnny McQueen nerede saklanıyor biliyorum.
And Lukey, he's hurt bad. He can't move.
Çok kötü yaralanmış, kıpırdayamıyor.
- You... Ah, Lukey! I only asked Father Tom...
Peder Tom'a sadece sordum...
Lukey, he goes to the right buyer.
Evet, ama doğru alıcıya satıyorum.
I'm going to hit you hard for trying to sell a man on the run! Lukey, don't.
Kaçak bir insanı satmaya çalıştığın için sana gününü göstereceğim.
- Lukey, I don't know. - Don't you? - Then I'll break your little neck.
Yoksa boynunu kırıp, seni odana kapatırım.
Are there faces in the fire, Lukey?
Ateşte yüzler mi görüyorsun?
- Large whiskey. - Hello, Lukey.
Bir viski-soda.
You won't, will you? Lukey was terrible cross.
Luckey, o çok sinirlendi.
He's ready for hospital now, Lukey.
Hastaneye gitmeye hazır.
Lukey, what are the dogs raising such a fuss about?
Lukey, köpekler neden böyle havlıyor?
Lukey, you go on downstairs and meet them.
Lukey, aşağı in ve onları karşıla.
Lukey, do you hear?
Lukey, duydun mu? Ben bu halde inemem.
Lukey, take the gentlemen's hats.
Lukey, beyefendilerin şapkalarını al lütfen.
Lukey and I must be in the fields by five in the morning.
Lukey ve ben sabahın beşinde tarlalara gidiyoruz.
- Some brandy. I'll have Lukey bring it.
- Brendi isterseniz Lukey hemen getirir.
Lukey, bring some brandy to my sitting room, please.
Lukey, oturma odama brendi getirir misin, lütfen?
- Lukey?
- Lukey?
Why, Lukey!
Lukey!
Now, Lukey, you take that tray downstairs and go about doing what you have to do.
Lukey, tepsiyi aşağı indir ve yemeğin bulaşıklarını yıkamaya başla, olur mu?
Lukey!
Lukey!
You must know how we feel, ma'am, about Lukey.
Lukey hakkında ne hissettiğimizi biliyor olmalısınız.
Lukey isn't asking for that.
Lukey böyle olsun istememişti.
- You wouldn't do that, would you, Lukey?
- Sen öyle yapmazdın, değil mi Lukely?
I can't believe Mrs. Lukey.
Bayan Lukey'e inanamıyorum.
Sorry, Luke, but... camera doesn't lie.
Üzgünüm Lukey ama kamera asla yalan söylemez.
See, Lukey?
Gördün mü Lukey?
Nice plan, Lukey.
Güzel plandı Lukey.
- You hear anything, Lukey?
Senin bilgin var mı? - Hayır, yok.
I think it's broken. Lift on three, Lukey. Three!
Üç deyince kaldır Lukey.
Lukey, come on. Come over here.
Luke sevgilim, hadi gel yanıma.
We're gonna cruise, Lukey.
Biz gezeceğiz, Lukey.
Better me than Will, or little Lukey.
Will ya da ufak Lukey'den daha iyi bir seçenektim.
Uncle Lukey!
- Lütfen Lukey Dayı.
- I want my Uncle Lukey to hold me!
- Hadi ama! - Mecbur değilim. - Lukey Dayım beni kucağına alsın!
- Let them take what they need, Lukey.
- Bırak istediklerini alsınlar, Lukey.
I'd like you to meet my father Dan Scarlett and my little brother Lukey.
Sizi babam Dan Scarlett ve küçük kardeşim Lukey ile tanıştırayım.
- My big little brother, Lukey.
- Büyük-küçük kardeşim, Lukey.
I-I have important business matters, Lukey.
Bak!
But Lukey dear!
Yüzlerce polis Johnny'nin peşinde.
- All right, Lukey.
- Pekala, Lukey.
What about Mrs. Lukey?
Ya Bayan Lukey?
[Men laughing] Christ Almighty, Lukey!
Tanrı aşkına Lukey!
- You heard her, Uncle Luke.
Onu duydun Lukey Dayı.