Mouse Çeviri Türkçe
4,198 parallel translation
With access to high-stakes gambling just a mouse click away, teenagers are the latest group to fall into the gambling web.
Büyük oynamanın sadece birkaç tıkla mümkün olduğu bu günlerde... kumar şebekelerinin son kurban / arı gençler. BÜYÜK KUMAR
As quiet as a little mouse running across a room.
Salonu kat eden ufak bir fare gibi sessiz.
Police and thieves, cat and mouse, whether it is Mumbai, Patna or Delhi.
Polis ve hırsızlar, kedi ve fare, Mumbai, Patna ya da Delhi.
- Yeah, I think mouse is right because dog years happen faster than human years.
- Evet, sanırım Mouse haklı çünkü köpek yılları, insan yıllarından daha hızlı.
Mouse was talking about her and Seth, and...
Mouse, Seth ile olanlardan bahsediyordu.
I got your work number from mouse.
İş yeri numaranı Mouse'tan aldım.
Meanwhile, the mouse was wondering just what to tell me about what she was seeing.
Bu sırada, Mouse bana gördüklerini söyleyip söylememeyi düşünüyordu.
Oh! Mouse!
Mouse!
Mouse, come here.
Mouse, buraya gel.
Mouse.
Mouse.
I think, uh, mouse is coming over.
Mouse gelecek zaten.
That's probably mouse now.
Mouse gelmiştir.
Uh, mouse is on her way over.
Mouse gelecek.
Whoa! Where did you get a cute, little mouse?
Bu küçük, tatlı fareyi nereden buldun?
Mouse, we talked about this.
Mouse, bunu konuşmuştuk.
Mouse needs you in the kitchen.
Mouse'un mutfakta sana ihtiyacı varmış.
Poor mouse.
Zavallı mouse.
Mouse was having a total cow.
Mouse biraz yıImış durumda.
Sorry, mouse.
Özür dilerim, mouse.
And what would that be, mouse?
Neymiş o iyi taraf, mouse?
I'm just a mouse.
Sadece fareyim. *
Crisis. My clothes don't fit mouse.
Kıyafetlerim Mouse'a uymuyor.
- Mouse.
- Mouse.
As Maggie went after her hamster, Seth caught up with his mouse.
Maggie, hamsterın peşinden giderken Seth fareye yakalanmıştı.
Mouse...
Mouse...
Mouse was happy.
Mouse mutluydu.
Sebastian had awakened something genuinely scary in mouse... Her competitive streak.
Sebastian mouse'un içindeki korkunç birşeyi ortaya çıkarmıştı... rekabetçi yönünü.
Mouse promised me a re-match.
Mouse'un rövanş sözü var.
It's just, mouse is kind of a mess.
Mouse biraz kötü oldu da.
But you had to take care of mouse, right?
Ama mouse'a sahip çıkman gerekiyordu, değil mi?
While mouse was about to explain everything... Oh! Walt wasn't going to explain anything.
Mouse herşeyi açıklarken... Walt hiçbir şeyi açıklamayacaktı.
With Maggie's words ringing in her ear, mouse couldn't help but wonder if Seth meant sex with her.
Aklında Maggie'nin söyledikleri, mouse Seth'in onunla olan seksi kastediyor oluşundan korktu.
Meanwhile, mouse and Walt were in unchartered territory.
Bu sırada, mouse ve Walt izinsiz bir böIgedeydiler.
Even though mouse had a lot of ground to cover, she was sure she could maintain her overachiever status when it came to sex.
Mouse'un öğrenmesi gereken çok şey olsa da, üstün başarıyı konu seks bile olsa yakalayacaktı.
Mouse was hopeful her new bag of tricks would do the trick.
Mouse yeni taktiklerin işe yarayacağından emindi.
I can't, mouse.
Yapamam, mouse.
Mouse!
Mouse!
What do say you and me get all dolled up at your house, Mouse?
Sizin evde hazırlanalım mı, Mouse?
Mouse, what are you looking for?
- Mouse, ne arıyorsun? - Çalışmak için bir yer arıyorum.
20 minutes, Mouse.
20 dakika, Mouse.
Mouse knew in order for her and Seth to be who they truly were, they would need to let go of each other.
Mouse, Seth ve onun kendileri olabilmeleri için birbirlerini bırakmaları gerektiğini anlamıştı.
While the mouse was telling Sebastian one of my secrets, Maggie couldn't stop thinking about the one she was keeping from Walt.
Mouse Sebastian'a sırrımızı söylerken Maggie de Walt'tan sakladığı sırrını düşünmeden edemiyordu.
Come on, mouse.
Yapma Mouse.
Mouse is right.
Mouse haklı.
My secret night was feeling more and more like a dream... ( Horns honking )
Gizli gecem daha çok hayal gibi geliyordu. Ama Mouse'unki kâbusa dönüyordu.
We really should've thought this through. All right, mouse, relax.
Bunu iyice düşünmeliydik.
It'll be perfect. Okay?
Tamam, Mouse, sakin ol.
While one couple was ending... What... ♪ mouse. Another one was giving up hope.
Bir ilişki sona ererken, bir diğeri de umudunu yitiriyordu.
Meanwhile, mouse and Sebastian were dealing with their own disappointments. ( Sighs ) I can't believe it.
Bu arada, Mouse ve Sebastian hayal kırıklıklarını kabullenmeye çalışıyorlardı.
We didn't find her, mouse.
Onu bulamadık, Mouse.
I can't find Mouse or Seth anywhere.
Mouse'la Seth'i bulamıyorum.