Not at the same time Çeviri Türkçe
304 parallel translation
My last story - Well, the editor said it was all right to write like Somerset Maugham... and it was all right to write like Truman Capote... but not at the same time.
son öyküm - şeyy, editörler, Somerset Maugham gibi yazmak güzel..... ve Truman Capote gibi yazmak da güzel... ama ayni zamanda ikisi gibi değil, diyorlar.
Yes, but not at the same time, Basil.
Ama aynı anda gülmezdik Basil. Doğru.
Displays whose frankness would make the stratagems of the television incomprehensible, if it did not at the same time say that a sex is visible only on condition of being severed from a body.
Vitrinlerin dürüstlügü,'cinsiyet bedenden kopmadan görünmez'diye vaaz etmeyecek olsalardi televizyonun alicengiz oyunlarini bile dumura ugratabilirdi.
- How come? - Julie has 2 daddies, but not at the same time.
Julie'nin de iki babası var, ama aynı anda değil.
Witnesses at the same places and at the same time that Henderson claims... to have been with this woman, can recall seeing him... yet not one of them remembers her!
Henderson'ın bu kadınla aynı saatte ve birlikte olduğunu iddia ettiği yerlerde bulunan şahitler onu hatırlasa da henüz hiçbiri kadını hatırlamıyor!
You see? Not only here but all over. All over the hill, at the same time.
Gördünüz mü, sadece burada değil, aynı anda bütün tepede.
I tell you, it's not enough to have faith if one is not a good person at the same time.
Sana diyorum, inancın olmasına yetmiyor. Eğer kişi aynı zamanda iyi insan değilse.
Why not get back at him, make a profit out of it at the same time?
Neden evini geri almıyorsun? hem evden kar edersin, hem de onu kovarsın?
We might have happened to leave at the same time but not together.
Tesadüfen aynı anda ayrılmış olabiliriz, ama birlikte değildik.
I'm not gonna sit here, sweat, feel hot lead, and at the same time listen to that sugar-coated malarkey about the beggar woman and her daughter. That's all! Finished!
Burada korkudan kan ter içinde öylece oturup, bir yandan da dilenci kadın ve kızının allanıp pullanmış deli saçması hikâyesini dinleyemem.
Not a festival but something which will fire the imagination of the world, which will bring together all the different types of flying machines... and, at the same time, increase the circulation of my newspaper.
Bir festival değil, ancak her çeşit uçan makineleri... bir araya getirmek fikrini tüm dünyada ateşleyecek... ve aynı zamanda gazetemin satışlarını arttıracak bir şey.
It's just that it's hard to recognize somebody... and not recognize them at the same time.
Yalnızca birini hem hayal meyal hatırlamak hem de hiç hatırlamamak çok zor.
The cops note that at a certain time... they saw a Mr Colin... go into a hotel room... and assault two persons in the same bed
Polisler o anda Bay Colin'i Otel odasına girerken gördüklerini ve aynı yatakdaki iki kişiye saldırdığını not ederdi.
All measures likely to guarantee to us that the police force would not make us evacuate and at the same time to maintain the normality of the factory in order to avoid disorders.
Alınan tüm önlemler polisin fabrikayı boşaltmayacağı ve aynı zamanda düzensizliği önlemek için fabrikanın normalliğini sağlama üzerineydi.
Not even a Spitfire can be in the north and the south... at the same time.
Bir Spitfire bile aynı anda hem kuzeyde hem de güneyde olamaz.
As agreement money was going to be given at the same time with delivery. But Sabri did not keep the agreement.
Aralarındaki anlaşmaya göre paranın tamamı mal tesliminde verilecekmiş.
It shows how you can know a person and not really know him at the same time.
Bir insanı hem tanıyıp, hem aslında hiç tanımayabildiğini gösteriyor bu.
No such thing as worrying to much.. Not when you got the fuzz and the Mafia after you at the same time.
Polisin ve mafyanın aynı anda peşinde olması pekte endişelenecek şeyler değil.
Not a straight start, everybody hits hard and at the same time place feet on the ground.
Düz gitmiyorsunuz. Herkes aynı anda ve hızlıca yere vursun.
The objective of this age to guarantee to them that they would have this decision, e, at the same time, not to start a controversy between us on the position of the Emperor.
Bunun kati amacı, bir karara varmalarını temin etmek ve aynı zamanda imparatorun durumu hususunda içimizde yaşanabilecek fikir ayrılığına meydan vermemekti.
Porcupines, who should know better than anyone not to go through the same door at the same time.
Kirpiler, aynı kapıdan aynı anda geçmemek gerektiğini herkesten iyi bilmesi gerekenler.
He could not remain as a member of... the organisation At the same time he doesn't want to rebel against it
O bir an önce çeteden... ayrılmak istiyor bir yandan çeteyede ihanet etmek istemiyor
Not with a lot of people at the same time, as Robert had said.
Ama anda bir sürü insanla değil, Robert, böyle demişti.
Not like that son, you should draw your sword at the same time. Like that!
Öyle değil evladım kılıcını çekip selamlıyacaksın.
Oh, the same thing I always feel every time I have the dream. Outrage. Frustration at not being able to save her.
Her zaman hissettiğim aynı şeyi her rüya gördüğüm anki öfke onu kurtaramamanın verdiği dayanılmaz acı.
Think you can listen and score at the same time?
Aynı anda hem dinleyip hem not alabilir misin?
When we die this substance does not die at the same time,
Öldüğümüzde bu öz bizimle birlikte ölmez
But you do not know that this consent is no longer sufficient and that heaven has given me back a brother at the same time that it has given me back a father and you have now to obtain me from him.
Onun da rızasının yeterli olmadığından haberiniz yok. Tanrı beni kardeşimle babama kavuşturdu. Onun da rızasını almalısınız.
At the same time, there's a man, in a wine house not far from Xingyun Manor.
O sıralarda ise,
Frankly, if I get married, which isn't about to happen, but might some day, I want not only to have chosen my wife freely, but to have had the idea of marrying, if not first, at least at the same time...
Doğrusu evlenirsem, ki bu hemen olacak demek değil ama belki bir gün sadece evleneceğim kişiyi serbestçe seçme hakkını değil evlilik fikrine, ilk olmasa da en azından aynı anda, karar veren olmayı isterim.
Maybe it's just not realistic that you can take care of Garber... and get away from this Col. Decker at the same time.
Garber'ın icabına bakıp aynı anda şu Albay Decker'dan kaçmanız pek mümkün olmayabilir.
He was, of course, very amusing... but at the same time touched a nerve in people... perhaps in a way in which they would prefer not to be touched.
O, elbette ki çok eğlenceli biriydi... ama aynı zamanda insanların bir damarına basıyordu... belki de hiç basılmasını istemeyecekleri bir damarlarına.
So, given a constant frame of reference within which to experiment... according to Galileo's original principles... and accepting the hypothesis that light always travels... at 186,282.397... miles per second in all directions at once... the main point I've demonstrated... is that all measurements of time and space... are necessarily made relative to a single observer... and are not necessarily the same for two independent observers.
O halde, deney yapmak için bir referans noktası dikkate alındığında Galileo'nun Görelilik Prensibi'ne göre ve ışığın tüm istikametlerde hiç duraksamadan saniyede 299,792 nokta 458 km. hızla gideceği varsayımını kabul edersek örneklerle açıklamaya çalıştığım konu uzay ve zamandaki tüm ölçülerin tek bir gözlemciye göre oluştuğu ve diğer gözlemcilerle aynı olmak zorunda olmadığıdır.
It works well... But not as much as I hoped - thought Alice at the same time. -
"İyi çalışıyor, ama umduğum kadar iyi değil" diye düşündü Alice aynı zamanda.
Not unless you hit me at the same time.
Aynı anda bana vurmuyorsan hayır.
If you're the same feller that Gerald wrote me about you're gonna hate yourself for a long time for not looking at these.
Eğer hâlâ Gerald'ın bana bahsettiği kişiysen bunlara bakmadığın için kendinden nefret edeceksin.
They are at the same time the tools and the means... of achieving something higher and more vast... that they are not aware of, but perceive unconsciously. "
Onlar ayni zamanda aletler bulmus ve daha yuksek kalitede... daha genis dusunerek yeni seyler basarmislardir... her ne kadar farkinda olmasalar da, bilincsizce anlamislardir bunu. "
If you wanna watch one show, but record another show at the same time, the television set does not have to be on channel three.
Bir programı seyrederken diğerini kaydetmek için televizyonun 3. kanalda olması gerekmez.
Nick, it's not an accident... that both of us were doing the same thing at the same time.
Nick, ikimizin de aynı zamanda, aynı şeyi yapması bir tesadüf değildi.
At the same time, I'm not that interested - never during work.
Aynı zamanda, çalışırken onlara hiç ilgi göstermedim.
We just wanted to do a magazine that would address all the sides of political life. Economics, race, gender, authority, political relations. And we wanted to do it in a way that would incorporate attention to how to not only understand what's going on, but how to make things better, what to aim for, and to provide, at the same time, humour, culture.
En önemli silahımız halkın eylemlerini şekillendiren, dünyaya yeni fikirlerin... yayılmasını sağlayan özgür basının temsil ettiği büyük bilgi makinesidir.
Not shine a torch and ring a bell at the same time.
Aynı zamanda hem feneri yakıp hem de zili çalamam.
the film "calm" is a story with a plot structure not very moving maybe but still at the same time it was made
" Huzur'" isimli film belki de çok heyecan verici bir kurgusu olmayan bir öykü. Duygulara hitap etmeyebilir belki ama yine de... Aynı zamanda bir belgesel olarak çekilmişti.
that happen at the same time it depends on our will and our fate which control us but we can change fate a bit chance is not that important it has more to do with the path we choose than who we are
Bizi kontrol eden kadere ve irademize bağlı. Ama kaderimizi bir az olsun değiştirebiliriz. Şans o kadar da önemli değil.
But, presumably, not both of us at the same time.
Ama, muhtemelen, ikimizi de aynı anda kontrol edemeyecektir.
- Technically, but whether she knew it or not, she was repeating the exact words spoken by Amy's abductor... at the exact same time, 20 miles across town.
- Teknik olarak, ancak bilinçli veya bilinçsiz olarak kasabanın 35 km. ötesinde Amy'yi kaçıranın söylediği sözlerin tamamen aynını tekrarlıyormuş.
Inside it's joyful and wild, and at the same time... it's sad and not really free.
İçeride eğlenceli ve vahşi, fakat aynı zamanda da... hüzünlü ve tam bağımsız değil.
He came off junk at the same time as me not because he wanted to, you understand, but just to annoy me.
Benimle aynı zamanda uyuşturucuyu bıraktı istediğinden de değil, sırf beni gıcık etmek için.
I decided not to sail, but, at the same time, I didn't want to go home.
Ama bu sürede eve de gitmedim.
Obviously, we'll do all we can to make sure that ships from two sides... actively engaged in hostilities are not providing defense at the same time.
Şurası açık ki, savaşan tarafların aynı anda bizi korumaya gemi göndermemesi için azami dikkat göstereceğiz.
Whether or not you've got a crystal ball, life is a search for answers, and everybody's looking, all at the same time, in the same general place, which is probably why we keep tripping over each other.
Kristal küreniz olsa da olmasa da, hayat sorulara yanıt aramaktır. Ve herkes aynı anda, aynı yerde arıyor. Belki de bu yüzden birbirimize takılıp düşüyoruz.