Not that i can see Çeviri Türkçe
460 parallel translation
Not that I can see.
Gördüğüm kadarıyla hayır.
Not that I can see.
Gördüğüm kadarıyla.
- Not that I can see.
- benim gördüğüm kadarı ile yok.
Not that I can see.
Gördüğüm kadarıyla yok.
not that I can see...
görülecek bir şeyin yok.
I'm not scared of something that I can't see nor hear. It is you, whom I can see and hear that I'm afraid of.
Görmeyip duyamadığım şeylerden korkmam ama senin gibilerden korkarım.
I'm not going to force you to try to understand things that only I can see and hear anymore.
Anlaman için seni zorlamayacağım.
Yeah, but I'd rather not be the one that gets killed just so they can kill someone else, see my point?
Evet ama sırf birileri birilerini öldürsün diye benim ölmeye niyetim yok, anladın mı?
He's not the man for you. I can see that.
Sana göre biri değil, bu belli.
I can see to it that Maxim is not troubled any further.
Maxim'in daha fazla üzülmesine gerek yok bence.
I guess I can see to it that she's transferred, but... not to tell her why... send her away without any explanation...
Onun mekan değiştirmesini sağlayabilirim, herhalde. Ama nedenini ona açıklamamak... Bir açıklama yapmaksızın onu göndermek.
I can see that a woman might not like it, but it does very well for me.
Bir kadının hoşuna gitmeyebilir ama benim için gayet iyi.
I can see on your face that is not nice what you have to tell me.
Bakışınızdan, vereceğiniz raporun pek hoş olmayacağını anlıyorum.
Sometimes I can't help but feel that in him you see all the things I'm not.
Bazen yardım edemem ama herşeyi içimde hissederim Sen benim göremediğim şeyleri görürsün.
I venture that by this time you can see we are not... presenting a romantic comedy tonight.
Bu akşam bir romantik komedi sunmayacağımızı göreceksiniz.
It's precisely because I love you that I've done everything I can not to see you any more.
Her şeyi seni sevdiğim için yaptım. Seninle bir daha görüşemem.
You can see, can you not, that I worship Britt?
Britt'e taptığımı görüyorsun öyle değil mi?
I can see by your face that you're not certain. You don't understand.
Yüzünden emin olmadığını anlayabiliyorum ki, anlayamıyorsun.
And can I not see that the lady in bed with this gentleman is not your wife at all?
Bu beyefendiyle aynı yataktaki hanımefendiyi sizin karınıza benzetemedim?
You can either give me a kick with your knee... but I'm not going to try that... or you can kick me in the shin, see?
Dizinle vurabilirsin mesela ama bunu şimdi yapma ya da istersen bacağınla da vurabilirsin, anladın mı?
This time you can trust me. See? Here's a signed document, testifying that I promise not to pull it away.
Bak, burada topu çekmeyeceğimi teyit eden imzalı bir belge var.
Captain, I can see that you do not understand us.
Bizi anlamıyorsunuz.
Well, nobody loves me, and I want to know why I know what you'll say... I should see an analyst lt's not that I can't afford one.
Peki, hiçkimse beni sevmiyor ve ben nedenini bilmek istiyorum. Analizci gibi göründüğümü söyleyeceğinizi biliyorum. Bu zaman ayırabileceğim bir şey değil.
It's not that I'm blaming you I can see that you're sad too But think about that poor fellow
Seni suçlamak için söylemiyorum anladım sende çok üzgünsün ama ona böyle davranman çok acımasızca
I can take care of myself. Every day I see them carry in people who can take care of themselves. - I'm not gonna let that happen to you.
Sadece... tüm eğitimini bir kenara atıyorsun.
That I am, man, and I can see that you're not at all disappointed, of course, so I'll come straight to the point, as I like to do.
Aynen öyle dostum ve bakıyorum gördüklerin seni düş kırıklığına uğratmadı, elbette. Bu yüzden direk konuya gireceğim.
And I say that this wire has been snipped not one hour ago as you can plainly see.
Ben diyorum ki, bu kablo bir saat önce kesilmis açïkça gördügün gibi.
I can see, it's not fishing... but hunting that interests you.
Gördüğüm kadarıyla sizi balık tutmak değil, avcılık ilgilendiriyor.
I can see that you're still not feeling any better.
Görüyorum ki halâ kendinizi pek iyi hissetmiyorsunuz.
The reason I can see it is that some of us, not all of us... Some of us need to justify to ourselves what the fuck we did there.
Görebildiğim kadarıyla sebep, hepimizin değil ama bazılarımızın orada yaptığımız haltları haklı çıkarma ihtiyacı duyması.
If you ask me fora straight answer then I shall say that, as faras we can see, looking at it by an large, taking one time with another, in terms of the average of departments, then in the final analysis it is probably true to say that at the end of the day, in general terms, you would probablyfind that not to put too fine a point on it, there probably wasn't very much in it one way orthe other.
Pekala Bakanım, madem benden direkt bir cevap bekliyorsunuz o halde şöyle diyebilirim, gördüğümüz kadarıyla geniş perspektiften baktığımızda, birini alıp diğerinin üstüne koyduğumuzda bakanlıkların genel uygulamalarını düşündüğümüzde son bir analiz yaparak şöyle diyebilirim ki genel koşullarda, günün sonunda şuna ulaşmanız kuvvetle muhtemeldir ki o kadar açıkça üstüne gitmeden öyle ya da böyle içine dahil olmamalı.
I see very well that Harpagon is not the torture you would embrace and I can judge that the young man you spoke of to me is still in your thoughts.
Harpagon'un pek de tercih edilecek bir cellat olmadığının farkındayım. Yüzünüzdeki ifadeden anladığım kadarıyla bana anlattığınız sarışın genç hiç aklınızdan çıkmamış.
You can't even see that I'm not the real bastard. He is.
Gerçek puştun ben değil de o olduğunu göremiyorsun bile.
If you do not, I shall see that you're put out.
Eğer sözümü dinlemezseniz, buna çok canım sıkılacak.
I can see that we're not getting very far.
Fazla mesafe alamadığımızı görüyorum.
I know that's not news, but see if you can find an angle?
Belki bu manşet olmayabilir... ama bu olayıistediğin gibi bağlayabilirsin.
- I can't see myself objectively and it's not nice to be crazy, Jakovljevic and not to be aware of that.
Ben kendimi biliyorum. Deli olup da, Jakovljevic, bunun bilincinde olmamak iyi bir şey değil.
You know, I was hoping in my heart that this wouldn't affect our friendship, but I can see you're not big enough to get over the fact that she dumped you.
Bu bizim arkadaşlığımızı etkilemez diye umuyordum. Ama görüyorum ki, seni terk etmesini sindirecek kadar olgun değilsin.
I can see that you're not going out with her anymore... and I was wondering if perhaps I could just be with her... go to the movies, have a soda.
Gördüğüm kadarıyla artık çıkmadığınıza göre... acaba ben onunla çıkabilir miyim... sinemaya gitmek ya da bir şeyler içmek için diye soracaktım.
I have a weird feeling that something is wrong out there but I can not see past where the thick trees.
Dışarıda tuhaf bir şeyler olduğuna dair içimde kötü bir his var ama bu kalın ağaçlar yüzünden hiçbir şey göremiyorum.
Oh, uh, so you can see that I am not... stirring.
Nasıl karıştırmadığı böyle görebilirsiniz.
# Still, that's not the only problem that I can see
# Yine de tek sorun bu değildi.
See, this is the part where you're supposed to make a joke about Al being quick in the sack so I can laugh and see that you're not really mad or anything.
Burası senin, Al'ın iş bitirmesi hakkında espri yapacağın kısım. Böylelikle ben de gülerim ve senin kızmadığını anlarım.
I do not see how we can let you continue in this class... when it is clear that you do not understand the basic tenets.
Bu sınıfta devam edebileceğini sanmıyorum. Temel ilkeleri bile anlamıyorsun.
That is very sweet of you, but I do not see how you can.
Çok yardımseversin ama yardım edebileceğini sanmıyorum.
Can you not see that I am at one with the cosmos?
Kozmoslayım görmüyor musun?
- Can not you see that I care about you?
- Sana değer verdiğimi görmüyor musun?
Can't you see that I am not afraid?
# Görmüyor musun, korku yok bende. #
Bob, there is a groundbreaking new book that has just come out. Ah! Now, not everything in this book, of course, applies to you, but I'm sure that you can see, when you see the title, exactly how it could help.
Bob, olay yaratan yeni bir kitap çıktı, henüz yayınlanmadı, kitaptaki her şey sana göre değil, fakat... eminim başlığı, görür görmez, sana yardım edebileceğini anlayacaksın.
I can see half my life's history in your face, and I'm not sure that I want to.
Yüzüne baktığımda hayatımın yarısını görebiliyorum. Ama hala yapmak istediklerim konusunda emin değilim.
I can see that, it's not your turn.
ben onu tanıyorum, bu onun işi değil.