English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / İngilizce → Türkçe / [ N ] / Nub

Nub Çeviri Türkçe

83 parallel translation
That's the nub of it.
İşin püf noktası burada.
TAXATION IS INDEED THE VERY NUB OF MY GIST.
Elbette, konuşmamın özü vergi.
The nub of that is his characters stand For all of us in their desire to avoid action.
Onun ana fikri, eylemden kaçınan karakterleri hepimizi temsil ediyor.
A flint from a cigarette lighter. You see this little nub of a flint... that had been worn down so thin that when the person used his lighter... it popped out.
Çakmak taşındaki şu küçük yumruyu görüyor musunuz, öyle çok aşınmış ki, biri bu çakmağı kullandığında, aniden dışarı fırlar.
Ben, if you're gonna blurt out a confession like that, it's gonna make our options shrink down to a tiny little nub.
Böyle yumurtlamaya devam edersen çıkış yolumuzu tamamen kapatırsın.
Polish up that bald nub of his and see what shines.
Şurayı ovalayıp parlatalım ve ortaya ne çıkacak görelim.
Look at this wet, disgusting nub, huh?
Şu ıslak, iğrenç, çiğnenmiş yere bir bak.
You got Hagar slacks, a pony-nub.
Ütülü pantolonlu atkuyruklu herif.
All they found was a muddy set of prison clothes a bar of soap and an old rock hammer damn near worn down to the nub.
Tek buldukları şey bir parça çamurlu hapisane kıyafeti bir kalıp sabun ve eski bir taş çekici bayağı yıpranmış bir halde.
This pointer's so old, it's worn down to a nub.
Bu işaret değneği çok eski, kala kala bir parça kaldı.
If you was crippled, I'd have you rubbing that nub.
Bir kötürüm olsaydın, Toplarımı sana parlattırırdım.
A guy like that, and my mother wore him down to a little nub.
Kennedy ile kes, dik, bitti. Melek gibi elleri var.
A guy like that and my mother wore him down to a little nub.
Böyle harika bir adamı annem yedi bitirdi.
You reach over here again, you gonna pull back a nub.
Bir daha tabağıma uzanırsan, o kolunu doğrarım.
We've got the nub unit over there.
Ana birim orada.
What, then I'm dating a nub?
Ne yani, böylece bir sakatla mı çıkmış olacağım?
Didn't grind her down into a tiny self-conscious nub with their constant berating and their never-ending tirade of debasement and scorn and....
Sürekli azarlamalarıyla, onu minicik utangaç özüne doğru bastırmadılar. Ve asla son bulmayan alçaltıcı nutukları ve küçümsemeleriyle...
BECAUSE IT'S WORN TO A NUB.
Çünkü yıpranmaktan yumruya döndü.
You got a damn nub!
Onun yerine lanet bir yumrun var!
- Where is the nub?
Yumru nerede?
The crux. The nub.
Dönüm noktası, özü.
You know, like this one : "The Boy with a Nub for an Arm."
mesela burdaki :
It's got this nub at the end.
Dibinde böyle bir çıkıntısı var.
The current pounds and pounds and grinds you down till you're a tiny little stuck nub.
Küçük özüne dönene kadar çarpıp çarpıp seni ezen akıntılar.
I got it, right below the knee, the nub.
Çok fena çarptım. Dizimin hemen altında.
He didn't spend years wearing crayons... down to the nub for nothing.
Bir hiç uğruna yıllarca tepeden tırnağa koyu renk elbiseler giymedi.
His fist looks like a Iittle nub.
Yumruğu topak gibi duruyor.
Then it works on the tongue a little bit until it's just a little nub.
Sonra topak topak olana kadar dili yemeye başlıyor.
Clear-cut his brain down to the nub
Beynini temizce kesin, derine inin..
He was missing the nub of his left middle finger and was cautious, lest that mutilation be seen.
Sol orta parmağının üst kısmı yoktu ve bu sakatlığının görülmesi korkusuyla tedbirli davranırdı.
That's the nub of it.
İşin özü bu.
I'll get to the nub of it.
Sadede geleceğim.
I'm talking about the fact that if I stripped off all those doll clothes you're wearing I'd find a smooth little nub where your boy parts are supposed to be.
Söylemeye çalıştığım, giydiğiniz kıyafetleri çıkardığımda teninizin olması gerektiği yerde küçük pürüzsüz gerçeği bulacağım.
Johnny Nub in the crosshairs.
Hedefte bir pofuduk var.
You've set your finger on the nub of the matter, Colonel.
Saklanın! ( Anadilde Konuşmalar )
I don't know how "worn down to a nub" can be fine, but all right.
"Aşındırılmış bir çıkıntı" nasıl düzelebilir bilmem, ama tamam.
Feel the nub.
Yumruyu hisset.
The bank is on my back, the IRS is grinding me down to a nub.
Banka tepemde, gelirler idaresi beni kuşa çeviriyor.
That's the nub of the problem right there. Red John.
İşte sorunlarımızın merkezi, Red John.
My grandkids call me "Nub-Nub." What do your grandkids call you?
Torunlarım bana "topak-topak" diyor. Seninkiler sana ne diyor?
Nub-Nub's good.
Topak-topak iyiymiş.
Maybe... some procoagulants... in a nub... of butter?
Belki de tereyağı içinde "procoagulant" istersin?
You are the father of at least one of my children, and you are going to get in there and work that pole till it's a nub.
En azından çocuklarımdan birinin babasısın. Oraya çıkıp direk aşınana kadar dans edeceksin.
Looks like the rubber nub from under a computer.
Bilgisayar altındaki lastik parçaya benziyor. Sadece tahminde bulundum.
It's just a nub,'cause I'm gonna cut off all the fingers.
Sadece bir yumru göreceksin, çünkü parmaklarımı kesmiş olacağım.
Give me a little nub.
Çak bi dirsek.
Nub kinda tickles a bit, don't it? Just a little.
- İnsanın elini gıdıklıyor değil mi?
And save Yub Nub for me.
Yub Nub için beni beklemeyi unutma.
Come to think of it, you can shave your yub nub for me, too!
Aklıma gelmişken, Yub Nub'ını benim için traş edebilirsin de!
Come Juliet, Fuzzy! Nub...
çıkıntı
You peel my onion down to the nub.
Neden anlamak istemiyorsun?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]