O'clock in the morning Çeviri Türkçe
372 parallel translation
Around three o'clock in the morning....
Sabaha doğru saat üç civarı...
'til 7 o'clock in the morning.
-... tabii sabah 7'ye kadar.
Mrs Jones comes in at 8 o'clock in the morning.
Bayan Jones sabah saat 8'de geliyor.
It's terrific. Anyway, no one can throw us out at four o'clock in the morning.
En azýndan kimse sabahýn dördünde bizi kapý dýţarý edemez.
Seven o'clock in the morning and not a minute earlier.
Sabah yedide, daha erken değil.
- At 7 O'clock in the morning?
Sabahın 7'sinde mi?
In any case, no later than 3 o'clock in the morning, my father will come to collect him.
Her halükarda, sabah saat 3'ü geçmeyecek şekilde onu almak için babam gelecek.
"Unseasonable snow fall 8 o'clock in the morning"
"Sabah saat 8'de beklenmedik kar yağışı"
"8 o'clock in the morning..."
"Sabah saat 8'de..."
It was nearly two o'clock in the morning when I got there.
Oraya vardığımda geceyarısı 2 : 00'ye geliyordu.
The Halfway House didn't burn down till nearly three o'clock in the morning.
Rehabilitasyon merkezi sabaha karşı üçe kadar yanmamıştı.
He woke me up at three o'clock in the morning, banging on my door.
Sabaha karşı üçte kapıma vurarak beni uyandırdı.
Six o'clock in the morning?
Sabah altıda.
Why should the Falls drag me down here at 5 o'clock in the morning?
Neden şelale sabahın 5'inde beni buraya çekiyor?
OK, 5 o'clock in the morning, right here.
Tamam, sabah 5.00'te, tam burada.
It was only 11 o'clock in the morning.
Saat daha sabahın onbiriydi.
- Six o'clock in the morning.
- Sabah altı'da.
Two o'clock in the morning.
Sabahın ikisi.
In spite of my wife's faith in my ability to do the impossible, we will all have to stay in this house until eight o'clock in the morning.
Eşimin, imkansızı başarabileceğime olan inancına rağmen, hepimiz sabah sekize kadar burada kalmak zorundayız.
- It's four o'clock in the morning.
- Saat gecenin dördü.
It's four o'clock in the morning.
Saat gecenin dördü.
It's nine o'clock in the morning, and I asked you out to dinner.
Tanrım. Saat sabahın dokuzu... ve seni akşam yemeğine davet ediyorum.
- One o'clock in the morning.
- Gece yarısı birde.
Like babbling in someone else's house, at two o'clock in the morning.
Gecenin 2'sinde başkasının evinde boşboğazlık etmek gibi.
The place is Paris, the time is five o'clock in the morning.
Yer, Paris. Saat sabahın beşi.
Tomorrow morning, 6 o'clock in the forest.
Yarın sabah saat 6'da ormanda.
Four o'clock in the morning.
Gecenin dördünde.
- It's 2 o'clock in the morning.
- Şişt! Sabahın ikisi.
Seven o'clock in the morning.
Sabah 7 : 00'de.
Chalmers, at one o'clock in the morning?
Chalmers mı? Gecenin birinde mi?
You came here at four o'clock in the morning just to tell me all this?
Sabahın dördünde buraya sırf bana bütün bunları anlatmaya mı geldin?
Three o'clock in the morning? You always have to do things differently.
Saat 03.00 ve sen genelde bu saate değişik bir şeyler bulursun yapacak.
Please, Hubert. It's 5 o'clock in the morning.
Sevgilim, saat sabahın 05 : 00'i.
Where were you the night we started again, when I was waiting for you until 5 o'clock in the morning?
Tekrar başladığımız gece neredeydin? Sabahın 5'ine kadar seni bekledim.
- One is not a good-for-nothing if he refuses to get up at 6 o'clock in the morning, to work like a pig, with dirty hands.
Her gün sabahın köründe 6'da uyanıp diğerleri gibi elleri pislik içinde köpekler gibi çalışmak istemiyor diye hayırsız oluyor öyle mi?
At 8 o'clock in the morning sun has dawn. We will see him approach from far.
Akşam sekizde tıpış tıpış gelecek ayağımıza.
Mrs Stanley Baldwin used to have to get up at 5 o'clock in the morning and go out and catch partridges with her bare hands.
Stanley Baldwin sabah 5'te kalkar çıplak elleriyle keklik yakarmış.
- At five o'clock in the morning?
- Sabahın 05 : 00'inde mi?
It's 8 o'clock in the morning!
Saat sabahın sekizi!
Look, it's four o'clock in the morning.
Saat sabahın dördü, beyler.
Seven o'clock in the morning.
Sabahın yedisi.
It happened in the morning, around ten o'clock.
Sabah saat 10 sıralarında oldu.
"... at 10 o'clock in the morning, October 1st, and do not be late! "
"... fabrikanın kapısına gelin, ve sakın geç kalmayın! "
I've tried jogging on Hampstead Heath... at seven o'clock in the morning in a sweat suit... but I never worked up a sweat.
Hampstead Heath'te sabahları 7'de jogging yapmayı denedim.
4 o'clock in the morning... and still no sight of Osvaldo.
Saat sabahın 4'ü ve hala Osvaldo'dan bir iz yok.
This morning at ten o'clock in Via dei Fiori... in the well-known whorehouse... an unknown man... hit by a fit of madness... fired some shots at a police unit... during a routine inspection.
Bu sabah saat 10 : 00'da Via dei Fiori'de... tanınmış bir genelevde... kimliği belirlenemeyen bir adam... çıldırmış bir şekilde... rutin bir görevde olan polis birimine... ateş açtı.
Three o'clock in the morning, I gotta get up and get you some food.
Sabahın üçünde kalkacağım ve sana yiyecek vereceğim öyle mi?
Besides, where are you goin at six o'clock in the morning?
Bunun yanında saat sabahın altısı.
It's nine o'clock in the morning.
Saat sabahın dokuzu.
It is 2-damn-o'clock in the morning!
Saat sabahın ikisi!
If you stand in the middle of Route 66 tomorrow morning at eight o'clock, you can answer that question for yourself.
Yarın sabah saat sekizde 66. otoyolda dur nasıl olduğunu sen de anlarsın.