Oar Çeviri Türkçe
223 parallel translation
The fishermen will have to go out with the oar boat...
Balıkçılar diğer tekne ile çıkmak zorunda kalacak...
- Put down that oar.
— Bırak şu küreği.
Catch this oar.
Al şu küreği.
Give me an oar.
Çabuk, çabuk, bir kürek ver.
How can you keep on rowing, Willi, hour after hour? The rest of us can hardly lift an oar.
Biz bir küreği bile kaldıramazken sen nasıl saatlerce kürek çekebiliyorsun Willy?
'and, with muffled oar, silent... " Oh!
'demiş ve gıcırdamasın diye beze sarılan kürekle, sessizce... "
Ah, here comes big Bondu to stick his oar in.
Bondu'nün de söylemek istediği bir şeyler var.
... putting in my oar in a quarrel that was none of mine, however now that I am here, I may as well go through with it.
... başımı belaya. Ne işim vardı ki benim. Ama mademki buradayım, bari bunu bitireyim.
She was defenceless, you picked up this oar and crashed it on her head!
Savunmasızdı. Küreği böyle eline aldın ve bu şekilde kafasında parçaladın!
Paul, take the oar!
Paul, küreği al!
- Leave the oar.
- Küreği bırak. - Neden?
Leave the oar, I said.
Sana küreği bırakmanı söyledim.
Pull the oar harder.
Daha kuvvetli kürek çekin.
Pull that oar harder.
Daha kuvvetli kürek çek.
Grab this oar.
Tut şu küreği.
Grab that oar. We got to flop this over.
Ters çevirmemiz gerekecek.
Watch the oar.
Her şey teknede!
Why palsy the arm at the oar, the iron, and the lance?
Kürekte, demirde veya zıpkında kötürüm kalmak niye?
You were cutting the gulf with oar. I like your white dress.
imgenin zerafetini sevmeden de.
Drifting contentedly, as a solitary wakeful crow wings its way home, along the riverbank dewdrops on an oar yield treasure.
Yalnız, tetikte bir karga eve doğru kanatlarını çırparak tatmin olmuş şekilde sürüklenirken nehir kıyısı boyunca bir kürek üzerindeki çiy damlaları hazineler gizliyor.
Why don't you take an oar, too?
Neden bir küreği de sen çekmiyorsun?
I push off from one oar.
Bir kürek ile iteceğim.
From the other oar...
Diğer kürekten...
- Get an oar and row.
- Bir kürek al ve çek.
- Get an oar and row.
- Bir kürek al ve çek. - Ama, yapamam.
If we are not, you will sink with this ship, chained to your oar.
Kaybedersek, küreğine zincirli olarak bu gemiyle batarsın.
I cannot believe that God has let me live these years to die chained to an oar.
Tanrı beni üç yıldır, böyle ölmem için yaşatmamıştır.
Go back to your oar, 41.
Küreğine geri dön, 41.
Restore them to me, and I'll forget what I vowed with every stroke of that oar you chained me to.
Onları geri ver, zincirlettiğin küreği her çekişimde ettiğim yemini unutayım.
Watch that oar.
O küreğe dikkat et.
The desert is an ocean in which no oar is dipped.
Çöl, hiçbir küreğin sokulamayacağı bir okyanus.
Hand me the oar.
Küreği ver.
Man the oar banks.
Kürekçiler yerlerine.
- He produces it from the oar.
- O iyi Altına sahip oldu.
Show me the oar.
Madeni görebilirmiyim?
Pick up that oar.
Geç küreğe.
Oar straight, children, to ensure the harmony and consent inside the family, the token says. Carry them
Çocuklarım, lütfen kürekleri dikkatli çekin, çünkü bu evinizde barış ve mutluluk işaretidir.
I coulda went up the river without my oar.
Az kalsın nehre küreksiz girecektim.
Rowing oar means "ro".
Kürek çekmenin manası "ro".
He ate my oar, hooks, and my seat cushions.
Küreğimi, oltaları ve oturduğum minderi yedi.
If you don't have an oar, use your rifle butt! Anything! Row!
Küreğiniz yoksa tüfeğinizi kullanın, herhangi bir şeyi!
- Wait, the oar!
Hayır! Küreği bekle! Onların bir küreğe ihtiyaçları var!
They need an oar.
Elleriyle gidemezler!
He'll die because of your oar, not the river.
Senin küreğin yüzünden ölecek, nehirden değil.
- And loose the oar!
kürek gevşek tutmayın.
Use the oar.
Küreği kü.
Take the oar and pull.
Dinle, ben küreği tutup çekeyim.
Give it an ivory ship, and a silver oar.
Ona fildişi bir sandal ve gümüş bir kürek ver.
it's an oar.
Bu bir kürek.
Don't put your oar in.
Sen karışma be.
- Watch that oar, will you?
Dikkat et! Ned! Hey Ned, küreğe dikkat eder misin?