Omelet Çeviri Türkçe
701 parallel translation
Would anybody like an omelet?
Omlet isteyen var mı?
Then may I suggest an omelet with mushrooms?
Sonra da size mantarlı omlet öndersem?
- An omelet.
- Omlet.
- An omelet?
- Omlet mi?
If you stand alone, it means a boiled egg... but if you're true to the collective spirit and stick together, you've got an omelet.
Yalnız başına rafadan yumurtaya sahipsin. Ama ortak ruha sadıksan ve birlik olursan omletin olur.
- Let's start that omelet.
- Omleti yapmaya başlayalım.
Comrades, I am out of the omelet.
Yoldaşlar, ben omletten çıktım.
All he has to do is walk through a room and the omelet drops.
Odadan bir geçmesiyle omleti düşürüyor.
- How do you spell "omelet"? - Oh, you.
- "Omlet" nasıl yazılır?
- Mother, how do you spell "omelet"?
- Anne, "omlet" nasıl yazılır?
- Funny wedding present, an omelet.
- Omlet komik bir düğün hediyesi.
- Omelet.
- Omlet.
Here's the omelet.
İşte omlet.
HOW ABOUT A TOMATO OMELET?
Domatesli omlete ne dersin?
You can't make an omelet without cracking eggs.
Yumurtayı kırmadan omlet yapamazsın.
What's the omelet Romagnola? The one with all that grease?
- Üstü yağlı olan.-Moraldo, gelsene.
Would you like something to eat? An omelet with bacon, maybe.
Bir şeyler yer misiniz, bir omlet.
- You mentioned an omelet?
- Siz omlet mi demiştiniz?
In the morning, she whipped up those eggs into an omelet for him.
Sabah, dünkü yumurtaları Paul için omlet yaptı.
Something light, an omelet, perhaps.
Omlet gibi hafif bir şey olabilir.
Charlie, I'll make you an omelet like only Pete can make an omelet.
Charlie, seni omlet gibi yaparım omleti yalnız Pete yapabilir.
I make omelet for you too.
Sana da omlet yapacağım.
You got an omelet coming up.
Sana bir omlet geliyor.
So much for fixing me an omelet! Burned to a crisp.
Bir omlet yapmanı istedim ama sen bırakıp yaktın.
I'll make myself an omelet.
Kendime bir omlet yapacağım.
For an omelet?
Bir omlet için mi?
Oh, yes. I can do a very good omelet.
Size iyi bir omlet yapabilirim.
I can go downstairs and make you an omelet.
Aşağıya inip sana omlet yapabilirim.
I'm sorry I didn't get to cook you that omelet.
Üzgünüm. Şu omleti yapamadım sana.
If you come home with me, we'll make an omelet.
Bak, benimle eve gelirsen, sana seve seve omlet yaparım.
- A jelly omelet.
- İstediğin gibi.
I made an omelet.
O yüzden omlet yaptım.
But there's one thing I do terrific, and that's an omelet.
Fakat çok güzel yaptığım bir tek şey var, o da omlet.
I'll tell you what the secret is to a good omelet.
Sana iyi bir omletin sırrının ne olduğunu söyleyeyim.
An omelet fit for a king, sir.
Kral için hazır bir omlet, efendim.
Why, they're just beggin to be scrambled or fried... or poached or hard-boiled... or all around ready to be thrown into a big, fat, juicy omelet.
Çırpılmış veya yağda yapılmış... haşlanmış olmak için yalvarıyorlar... Hepsi de büyük ve sulu bir omletin içine atılmaya hazır.
The omelet, you know that, don't you?
Omlet. Bunu biliyorsunuz, değil mi?
An omelet, it's in our Hungarian cookbook.
Bir omlet, Macar yemek kitaplarında bile vardır.
"To make an omelet," it says...
"Omlet yapmak için,"...
Try having an omelet for your evening meal
Akşama omlet yemeyi dene.
With such an omelet in his stomach!
Ağzı omlet gibi.
Mushroom omelet.
Mantarlı omlet.
- I will make you an omelet.
- Sana bir omlet yapacağım.
- I don't want an omelet.
- Omlet istemiyorum.
I'll make you an omelet, and I don't give a damn if you want an omelet!
Sana bir omlet yapacağım, ve omlet isteyip istememen umurumda değil!
I was just making an omelet.
Yemek yapıyordum.
I am going to fix us a terrific cheese omelet. That is, if I can.
Gidip ikimiz için çok harika peynirli omlet yapacağım.
Jesus, look at that fucking omelet.
Tanrım, şu lanete omlet bak.
That's quite an omelet.
Kocaman omlet olur ondan.
You have to break eggs to make an omelet!
Omlet yapmak için, yumurtayı kırman gerekir!
Make an omelet.
- Omlet yap o zaman.