Opportunist Çeviri Türkçe
136 parallel translation
He, at least, is no opportunist.
- Hiç değilse fırsatçı birisi değil.
And I'm Reynardo the thief, the opportunist, full of compromise and lies.
Ve Reynaldo'yum, hırsız, taviz ve yalanlarla dolu bir fırsatçı.
If you think your father is a thief, an opportunist, a hypocrite, 'That your mother is stupid.
Babanın bir hırsız, bir fırsatçı, bir ikiyüzlü ; annenin de bir aptal olduğunu düşünüyorsan...
Just like that fool from Drago, and those opportunist villagers.
Drago gibi kötü insanlar..... güvenilmez Şef ve hain köylüler.
You're a shameful opportunist!
Sen aşağılık bir fırsatçısın!
He's a phony, an opportunist, and his products are all frauds.
Adam bir sahtekar, fırsatçı ve sattığı ürünlerin hepsi kandırmaca.
And her husband is a contemptible opportunist who pretends not to know about the relationship between his own wife and Wagner in order to keep his position.
Ve kocası da, kendi karısı ile Wagner arasındaki ilişkiyi bilmiyormuş gibi davranan bir fırsatçı, bunun nedeni de işini kaybetmek istememesi.
George Tanner is an opportunist, a survivor.
George Tanner bir fırsatçıdır, bir mücadeleci.
He seems to me little more than a common opportunist.
Bence alt tarafı sıradan bir fırsatçı.
This guy Raglan is strictly an emotional opportunist.
Bak, bu Raglan denen adam, tam anlamıyla duygusal fırsatçının teki.
I would say more an opportunist than criminal.
Suçludan çok opportunist ( fırsatçı ) denilebilir.
Me, I'm a sneaky opportunist, a child of sacrifices...
Ben sinsi bir fırsatçıyım, fedakarlıkların çocuğuyum.
Cady's an opportunist.
Cady bir fırsatçı.
This officer's record shows him to be an insubordinate, unprincipled, career-minded opportunist, with a history of violating the chain of command whenever it suited him!
Sicili, itaatsiz, prensipsiz, yalnız kariyerini düşünen bir fırsatçı olduğunu ve kafasına estiği zaman komuta zincirini hiçe saydığını gösteriyor.
He is a smarmy, money-grubbing opportunist.
O yağcı ve para fırsatçısı biri.
He was a short-sighted, power-hungry opportunist.
Geleceği göremeyen, güç delisi fırsatçılardandı.
[Scorsese] Instead of a picaresque tale, Kubrick offered another grim journey of self-destruction... the rise and fall of an opportunist.
Suçlu hikâyelerinin yerine Kubrick bizlere, fırsatçı birinin yükselişinin, düşüşünün ve öz yıkımının amansız yolculuğunu takdim etmişti.
But what I can't figure out is what a scum-sucking opportunist like you would want Helen back with Menelaus for.
Anlayamadığım şey senin gibi berbat bir fırsatçı pisliğin Helen'ı Menelaus'a geri götürerek ne istiyor olabilir?
- She's an opportunist.
- Hem de fırsatçı.
Trepar's aide is a man named Glinn Borven a political opportunist with all the loyalty...
Trepar'ın yaveri Glinn Borver adında bir adam. Siyasi yönden bir oportünist ve bütün sadakati...
I'm an opportunist, plain and simple.
Ben fırsatçı, sade ve basit biriyim.
You are a shameless opportunist!
Sen utanmaz bir fırsatçısın!
More than an opportunist like you. who is ashamed of his origins, and is a soldier just to get on in life.
Senin gibi köklerinden utanan başarı için orduyu kullanan bir fırsatçıdan daha kalabalık olabileceklerini.
He's just a murdering opportunist.
Sadece fırsatçı bir katil.
You speak of opportunity, yet only you seem the opportunist.
Fırsatdan söz edeyiyorsun, hala fırsat kollayan birisi gibi görünüyorsunuz.
You're such an opportunist!
Çok fırsatçısın!
Winston's a self-serving opportunist.
Winston kendine hizmet eden bir fırsatçı.
In farmyards like this, chickens are easy targets for any opportunist determined enough to find its way in.
Buna benzer çiftliklerde, tavuklar her fırsatçı için kolay hedeftir yeter ki içeri girebilmenin bir yolunu bulabilsin.
The fox is not a wanton killer, but an intelligent opportunist who thinks ahead.
O amaçsız bir katil değil, ileriyi düşünen zeki bir fırsatçıdır.
Yet that doesn't deter an enterprising and unfussy opportunist - the skunk.
Bu ortam, seçici olmayan ve çok girişimci bir fırsatçıyı durdurmaz. Bu bir kokarca.
It might just be the place for an opportunist that can see with its hands.
Aslında elleriyle görebilen bir fırsatçı için çok uygun bir ortam.
However, there is another kind of urban opportunist that is much more successful than the red fox.
Ancak bir başka şehirli fırsatçı kızıI tilkiden çok daha başarılıdır.
The grasslands are a great place for an opportunist. Baboons use their nimble fingers and large brains to collect an extraordinary variety of food.
Çayırlık alanlar fırsatçılar için harika yerlerdir ve babunlar usta parmakları ve büyük beyinleriyle olağanüstü çeşitlilikte yiyecek bulur.
You want to call me an opportunist?
SAN FELIPE, TEKSAS Bana fırsatçı mı demek istiyorsunuz?
Hell, yes, call me an opportunist.
Öyle olsun.
Alexander put him silently and quickly to trial by his peers and whether plotter or opportunist, Philotas was found guilty of treason.
İskender onu hızlı ve sessiz bir şekilde mahkemeye çıkardı ve ister bir komplocu veya bir fırsatçı olsun, Philotas bu ihanetten suçlu bulundu.
I said I was ambitious, but I was anything but an opportunist.
Hırslıydım ama kesinlikle fırsatçı değildim.
And that's coming from you? An opportunist?
Bunu sen mi söylüyorsun, yalaka?
You, sir, are a rank opportunist.
Sen gerçek bir fırsatçısın.
Now, Bob was also a terrific opportunist... so if someone gave him an opportunity to do something, he could use it.
Bob aynı zamanda müthiş bir fırsatçıydı da. Biri ona bir şey yapma fırsatı verse bunu kullanırdı.
I'm an opportunist.
Menfaatçiyim.
You want to make me look like an opportunist and it isn't so.
Beni fırsatçı biri gibi göstermek istiyorsun ama öyle değilim.
She's an opportunist
Tam bir fırsatçıdır.
Donna may be an opportunist, but she is not a murderer.
Donna bir fırsatçı olabilir, ama katil değil.
More of an opportunist.
Daha çok fırsatçı.
And an opportunist.
Ve de fırsatçı.
Her mother had lost two cubs like this before, lost in an impossible maze of fallen trees and thickets or snatched up by some passing opportunist.
Annesi bu şekilde iki yavru kaybetmişti. Düşmüş dallara arasındaki bu labirent içinde kaybolmak yada yoldan geçmekte olan bir fırsatçı tarafından yakalanmak.
I'm not a thief. I'm an opportunist.
Ben hırsız değilim, fırsatçıyım.
- You're an opportunist.
- Sen bir fırsatçısın.
Opportunist?
Fırsatçı mı?
And an opportunist.
Ve de fırsatçı!