Oranges Çeviri Türkçe
743 parallel translation
Pop says he knows more about oranges than most men who raise'em.
Babam, portakal hakkında, onu yetiştiren çoğu kişiden daha fazla bilgisi olduğunu söylüyor.
Where do you get the idea you can make money raising oranges when you can't even run a corner grocery store?
Daha köşedeki bir bakkal dükkanını bile idare edemezken, portakal yetiştirerek para kazanacağın fikrine nereden kapılıyorsun?
- Well, you can't grow oranges on it.
- Orada portakal yetiştiremezsin.
I didn't know oranges were bad for the heart.
- Portakalın kalbi kötü etkilediğini bilmiyordum.
- You can't grow oranges on it.
- Nedenmiş o? - Orada portakal yetiştiremezsiniz.
Oranges very nice today.
İlgini çekmez sanırım? Portakallar bugün çok güzel.
No, 8 penneth of oranges.
Hayır, 8 penilik portakal.
- Did you get the oranges?
- Portakalları aldın mı?
I told you what I was gonna do, and I don't give a hoot and a holler if there's oranges and grapes crowding a fella out of bed.
Ne yapacağımı söyledim ve orada ne kadar çok portakal ve üzüm olduğu beni hiç ilgilendirmiyor.
Picking oranges and peaches?
Portakal ve şeftali toplayarak mı?
I predict he will make his exit... in a cloud of rotten oranges and dead cats.
Arenaya çıktığı zaman üstüne... çürümüş portakal ve kedi leşi yağacağını düşünüyorum.
You sell oranges?
Portakal mı satıyorsun?
I got work in Cannizzaro today, picking oranges. I earned 350 lire.
Bugün Cannizzaro'da çalıştım biraz. 350 liraya portakal topladım!
The oranges will be piling up by the crate.
Portakallar kasa kasa toplanacak.
- Hello, dear. - Hurry, the Oranges are already here.
- Acele et, Orange'lar çoktan geldi.
And here's your oranges.
Portakallar.
I brought you the oranges.
Size portakal getirdim.
It's just a knack, like juggling three oranges.
Sadece bir beceri, üç portakalı havada tutmak gibi.
It isn't oranges, it's millions.
Ama portakal değil, milyonlar.
Give them a couple of crates of oranges, compliments of the Captain.
Bir kaç kasa portakal verin. Kaptandan sevgilerle.
You gave that man oranges?
Adama portakal mı verdin?
They shipped in oranges from North Africa, eggs from Sweden, steaks from Argentina.
Portakallar Kuzey Afrika'dan geliyordu, yumurtalar İsveç'ten... etler Arjantin'den.
Roasted pheasant or with oranges?
Sülün! Affedersiniz... Bayan, Sülünü kızartma mı, fırında mı olsun?
- Eggs, he asks me for! Oranges!
Yumurta ve portakal istiyor bir de!
I ´ m fetching some oranges.
Biraz portakal getiriyorum.
Oranges so big... five already make a dozen.
Kocaman portakalların beşi, bir düzine ediyor.
Amelia! Oranges from our hometown!
Amelia duydun mu bizim oranın portakalları!
You ought to stick with apples and oranges, george, because you ain't no judge of people!
Elma ve portakal dilimle George çünkü milletin yargıcı sen değilsin!
I wanted a kilo of oranges, please.
Bir kilo portakal, lütfen.
Did you leave... No more oranges today.
Julie... daha fazla portakal istemiyorum.
That's it for the oranges, okay?
Portakalları buna doldur, tamam mı?
The oranges, the lemons.
Portakal, limon kokusu.
She really liked oranges.
Gerçekten portakalı severdi.
They're all alike, like California oranges.
Hepsi birbirine benziyor, Kaliforniya portakalları gibi.
Asparagus from Argenteuil, oranges from Valencia melons from Cavaillon, cabbage from Aubervilliers.
ArgenteuiI'den kuşkonmaz, VaIencia'dan portakal,... CavaiIIon'dan kavun, AuberviIIiers'den lahana geliyor.
On one of those saiΙing ships that transports oranges.
Portakal taşıyan şu yelkenli gemilerden biriyle.
We'ΙΙ bring you some oranges.
Sana biraz portakal getireceğiz.
Lettuce in Texas, carrots in New Mexico, oranges in Arizona- -
Teksas'ta marul, New Mexico'da havuç, Arizona'da portakal...
I've seen better navels on oranges.
Ben bunlardan daha iyilerini gördüm.
Oranges, white pineapples
Portakallar, beyaz ananaslar.
CINEMATOGRAPHIQUE ( PARIS ) and PROCUSA ( MADRID ) co-production. TINTIN AND THE BLUE ORANGES with the famous characters of Hergé's cartoons ( Editions Casterman )
TINTIN VE MAVİ PORTAKALLAR
The future of humanity will be guaranteed the day we are able to grow oranges in the Sahara and potatoes at the North Pole.
Yakın bir gelecekte, insanlar Sahra Çölü'nde portakal ve Kuzey Kutbu'nda patates yetiştirebilecekler.
The blue oranges!
Mavi portakallar!
The blue oranges...
Mavi portakallar...
But that has nothing to do with the blue oranges.
Ama, bunların mavi portakallarla hiçbir ilgisi yok.
With me and Tintin here, The mystery of the blue oranges will soon be cleared up... Ooooh!
Tintin ve benim sayemde, mavi portakalların sırrı yakında aydınlanacak.
The mystery of the blue oranges?
- Mavi portakalların sırrı mı?
I know a lot about raising oranges.
- Portakal yetiştirmekle ilgili bir sürü şey biliyorum.
- Oranges.
Portakal!
- Oranges?
Portakal mı?
Oh, the blue oranges!
Mavi portakallar!