Pastime Çeviri Türkçe
243 parallel translation
" Expressionism is mere pastime - - but why not?
"Ekspresyonizm sadece eğlencedir... "... ama neden olmasın ki?
Everything today is pastime - -! "
"Bu günlerde her şey bir eğlence zaten..."
"Since everything is a pastime, Doctor, I hope you will not hold it against me if we now go over to play poker..."
"Her şey eğlence olduğu için Doktor, " eğer poker oynamaya geçersek, "umarım beni suçlamazsınız..."
- Puppy love very expensive pastime.
- Köpek sevgisi pahalı bir uğraştır.
It's not my fault if I had to give up such an innocent pastime.
Bu kadar masum bir hobiyi bırakmak zorunda kaldıysam benim hatam değil.
It's a great pastime.
Harika bir zaman geçirme aracı.
- A cripple's pastime.
Oh! Teşekkür ederim.
The Good Book is also a cripple's pastime, a very pleasant one, although some people try to run away from it.
Bazı insanlar okumaya zaman bulamıyorlar,... bu gerçekten çok kötü.
You must not think that we are made of stuff so flat and dull that we can let our beard be shook with danger, and think it pastime.
Bizi de pek o kadar yıpranmış, gevşemiş bir kumaş gibi görme. Tehlike sakalımızdan tutmuş çekerken, oturup keyfimize bakacak değiliz elbet.
Such a soothing pastime.
O kadar rahatlatıcı ki.
Hong Kong has a peculiar code, and malice is a pleasant pastime for women with nothing to do.
Hong Kong'un kendine özgü bir prensibi var fesatlık, yapacak hiçbir şeyi olmayan kadınlar için hoş bir eğlence.
A pastime?
Gönül eğlencesi mi?
My favorite pastime, as you can see, is filching loving cups.
Görebileceğiniz gibi, benim en gözde boş zaman uğraşım fincan açırmaktır.
A pastime.
Eğlence olsun diye.
I'm adding the finishing touches to my book, not my favourite pastime.
Romanda düzeltmeler yapıyordum, pek de oyalayıcı bir iş değil.
That's a pastime for common people.
Hipodrom, sıradan insanların buluşma yeri oldu artık.
- It's an old man's pastime.
- Yaşlı bir adamın hobisi işte.
That's his pastime.
Bu onun eğlenme zamanı.
" You're just a pastime for him.
" Sen, onun için geçmişte kaldın.
It was her favourite pastime.
En sevdiği eğlenceydi.
As for using me, it seems to be the national pastime of the Confederate States of America.
Beni kullanmaya gelince, bu Konfederasyon'un milli hobisi galiba.
It's the national pastime, baby.
Bu milli eğlencemizdir yavrum.
Dancing is merely their way of keeping fit for the more exciting pastime of teacher baiting.
Dans sadece, öğretmeni çileden çıkarmak için, formda kalmalarının yolu.
He was accompanied by the owner of a racing stable, who wanted permission to begin horse racing again, as it was a very popular national pastime.
Ona, at yarışlarının tekrar başlaması için izin isteyen bir yarış ahırı sahibi eşlik etti ki bu o zamanlar çok popüler, ulusal bir meşgaleydi.
It was just a pastime.
Sadece gönül eğlendirdim.
Oh, come. It's only a pastime.
Oh, hadi. bu sadece geçmiş zaman.
My second favorite pastime, other than cars
Arabalardan sonra ikinci favori hobim dövüş sanatlarıdır
I, with my usual good luck, got thrown in a damp cell to await execution, my favorite pastime.
Ben ise her zamanki şansımla, rutubetli bir hücrede idamımı beklemeye başladım. En sevdiğim zaman.
What you have to do is to find some pastime.
Tek yapman gereken kendine bir eğlence bulmak.
- I don't want a pastime.
- Eğlence istemiyorum.
You make dueIing sound like a pastime in the Garden of Eden.
Sanki Cennet Bahçesinde hoşça vakit geçirmek için düello yapıyorsun.
" Though I say write only as a pastime,
" Bir hobi olarak yazmaya devam etmenizi öneririm,
Oh, yes, a very appropriate pastime for a woman, don't you think?
Oh evet, bilhassa kadınlar için ideal bir zaman geçirme aracı.
It's become a national pastime, hasn't it?
Ulusal eğlence yaklaşıyor değil mi?
Is violence becoming the national pastime?
Şiddet, ülkemizin hobisi mi oluyor?
Golf could be fun if you could play alone. But it's these genetic defectives that you have to hang around with that makes it such a boring pastime.
Yalnız oynarsanız keyifli olabilir ama taşıdığımız şu genetik bozukluklar yok mu onlar çok sıkıcı bir hale getiriyor.
Deer hunting is a European pastime.
Avrupa'da geyik avı eğlencedir.
His favorite pastime is going to ball games and chopping people up into little pieces.
Adamın boş vakitlerinde yapmayı en sevdiği şey maçlara gitmek ve insanları parçalara ayırmak.
This is our national pastime.
Bu bizim milli sporumuz.
Once, centuries ago, it was the beloved national pastime of the Americas, Wesley.
Bir zamanlar, asırlar önce... Amerika'nın en sevilen ulusal eğlencesiydi Wesley.
Looking back at the earth was a pastime that I never really got tired of.
Dönüp, durmadan Dünya'ya bakmak hiç sıkılmayacağım bir meşgale.
The poisons are his pastime, therefore he sees them on the whole side.
Zehirler, onun hobisi. Baktığı her yerde zehir görüyor.
Rags knocking each other off like the national pastime.
Çaputlarla ulusal eğlence olarak birbirimizi vuruyorduk.
Did you assay him to any pastime?
Onu eğlenmeye ikna edebildiniz mi?
Never will I understand the passion for such a pointless pastime.
Böyle gereksiz bir meşgaleye duyulan tutkuyu asla anlamayacağım.
- It's a dangerous pastime.
- Oldukça tehlikeli bir dönemdeler.
Now there's a hot pastime.
Bu aralar çok eğlenceli.
It's like national pastime.
Ulusal bir hobi gibi.
Now I know why you think murder's the national pastime.
- Şimdi ulusal hobi demeni anlıyorum.
Lefou, I'm afraid I've been thinking A dangerous pastime... I know
Lefou, korkarım ki, tehlikeli bir şeylerle zaman geçirmeyi istiyordum...
Our national pastime?
Ulusal meşgalemiz.