Pinch Çeviri Türkçe
1,605 parallel translation
'But if you pinch my ass real hard...''... it's amazing what I remember
"Ama kıçımı çimdiklerseniz..." "... her şeyi hatırlamama yardımcı olur. "
'Pinch my ass with those big pliers, eh? '
"Kıçımı o kerpetenle sıkın!"
'Pinch that cheek as hard as you can! '
"Tam şu kalçamı sıkabildiğiniz kadar sıkın!"
But take my results with a pinch of salt.
Fakat sonuç sadece bir tutam tuz gibi.
Just let me add a little pinch.
Sadece küçük bir vuruş ekleyeyim.
I say we pinch him quickly so the brothers don't get distracted by the scent of fresh meat and lose their cool.
Çocuğu bir an önce yolalım da taze et kokusu kardeşlerimizin dikkatini dağıtıp kontrollerini kaybetmelerine yol açmasın.
6 : 30... 6.40 at a pinch, but if Redding says he shot him at 6 : 45, he's lying.
Biraz zorlarsak, belki 6.30, hatta 6.40 bile diyebiliriz. Ama Redding onu 6.45'de vurdum diyorsa, yalan söylüyordur.
Well, it seems that this guy Kelly paid off... some bent doctor called Fowler to pinch-hit for your guy all these years. He's been covering'up for him ever since.
Yıllar boyunca, Fowler isimli ahlaksız bir doktora Johnny'yi orada göstersin diye rüşvet vermiş.
Go around back. Try and pinch'em.
, Arkaya gidin çalışın ve onları çimdik.
That claim needs to pinch out.
O madenin kapatılması lazım.
Because if he bought it, in a pinch, we could sell it.
Eğer nakit alsaydı satabilirdik en azından.
- I'm going to kick him and pinch his nose. Hey.
- Ona tekme atıp, burnunu sıkacağım.
One tablespoon of sugar, a pinch of salt and pepper...
Bir kaşık şeker. Bir tutam tuz ve biber..
"Pulling the tongue, ice packs on the throat, hitting yourself, the groin pinch".
Dili çekmek, boğaza buz koymak, kendine vurmak, kasıklara çimdik atmak.
A little more mayonnaise, a pinch of paprika.
Biraz daha mayonez, bir tutam kırmızı biber.
- What's up with the Vulcan nerve pinch?
- Kaptan Spock tutuşu da nereden çıktı?
Pinch that penny.
Biraz dik dur.
Here, it's, uh... it's not quite a dagger, but it'll do in a pinch.
İşte! Bir hançer sayılmaz ama işini görür.
- Did you just pinch my arm fat? - Yeah.
- Az önce kol yağlarımı mı mıncıkladın?
Courage I'm going to pinch out of you.
Ben de çimdiklerken cesur olacağım.
Just a little pinch here and there.
Çok çok az kullanılmalıymış.
Something from the vineyard in the Londoc or possibly the Doldogne, that should do in a pinch.
Languedoc veya Dordogne bağlarından. Çok güzel olur.
With all these vegetables, I might like a pinch of spice.
Bütün bu sebzelerle birlikte bir tutam baharat iyi giderdi.
When you say a pinch of spice, it better just be a pinch! Yeah!
Bir tutam baharatın sadece bir tutam olsa iyi olur.
Densha's in a pinch!
Densha zor durumda!
Well, actually, several snow bunnies wanted to pinch a cute ass. Troy's, of course.
Aslında bazı buz tavşanları güzel bir popo çimdiklemek istedi.
I mean, I couldn't even take a pinch of crap from two little cheesedicks like you.
Yani, sizin gibi pörsümüş çüklülerin en ufak bir zırvasına bile dayanamam!
Pinch of jasmine.
Bir tutam yasemin
I'm going to keep bringing girls around here until you find one. And then tickle, tickle, pinch, pinch.
Dinle, hoşlanacağın birini buluncaya kadar kızları buraya getireceğim sonra, şık şık fık fık, anlıyorsun değil mi?
Kiss Me-Feel Me, Clinch Me-Pinch Me... Lick Me-Bite Me, Suck Me...
Öp Beni-Hisset Beni, Sar Beni-Çimdikle Beni Yala Beni-Isır Beni, Em Beni...
Pinch our cheeks till we cry
Bağırana kadar çimdikle bizi
Elliot, you've got my knickers all up in a pinch here.
Cümlesini bile bitiremez miydi?
"While pushing down on the infant restraint, pinch the two straps together."
"Çocuk koltuğunu aşağı iterken iki kayışı da sıkıştırın."
- Pinch, Royal, pinch.
- Sıkıştır, Baş Belası, sıkıştır.
And I dozed off finally, and I woke up to this sharp pinch in my arm, and then I see this snake squirm off.
Uyandığımda kolumda keskin bir acı vardı. Sonra, bir yılanın uzaklaştığını gördüm.
I gotta pinch a mean one.
Çok kötü sıkıştım.
Come here, see if you can pinch an inch.
Buraya gel de bir gram yağ bulmaya çalış.
- See if you can pinch an inch.
- Bakalım bulabilecek misin.
She called it "Pinch", like a pinch of salt.
"Cimcik" diyor. Bir cimcik tuz, der gibi.
Little pinch for your head out of my parcel... couple of dollars now and then.
Ara sıra benden uyuşturucu araklıyorsun... birkaç dolar aşırıyorsun.
- l think it needs a pinch of nutmeg.
O kadar da kötü olduğunu sanmıyorum.
Got a pinch of snuff for me, Mr Mercury?
Benim için bir tutam enfiyeniz var mı, Bay Mercury?
Well, take a pinch yourself.
Bir tutam da siz alın.
But that night, that particular night....I'll just take another pinch of this very fine snuff of yours, Mr Mercury.
Ama o gece, tam o gece... Şu kaliteli enfiyenizden bir tutam daha alacağım, Bay Mercury.
Just a tiny pinch more.
Bir tutam daha.
You better pinch me again.
Yine çimdiklesen iyi olacak.
But it was La Roche who planned to pinch the Heart.
Kalbi çalmayı planlayan La Roche'du.
In spite of you promising me that... you would come when I'm in a pinch...
Bana verdiğin söz... Ne zaman başıma kötü bişey gelse gelicektin...
You really came here when I was in a pinch...
Başım derde girdiğinde gerçekten geldin...
Roberts pinch-runs and steals second.
Roberts köşeye koşuyor ve saniye kazanıyor.
- Pinch what?
- Neyi sıkıştırayım?