Preach Çeviri Türkçe
825 parallel translation
You came in here to preach.
Buraya vaaz vermek için geldiniz.
You'll have to sing for your supper. Preach us a sermon or tell us a funny story.
Yemek karşılığında bize ya vaaz vereceksin, ya da hikaye anlatacaksın.
Don't preach that cheap, second-hand stuff to me.
Bu beş para etmez saçmalıklar bana sökmez.
We preach the virtue of avoiding excesses of every kind.
Her türlü aşırılıktan kaçınmanın erdemini savunuruz.
If you can preach, I can teach.
Sen vaaz verebiliyorsan ben de öğretebilirim.
And if my father or mother dared preach to me,
Ve annem veya babam gelip öğüt vermeye kalksaydı,..
Most of them preach that one must endure with patience the miseries of this world in order to earn happiness in another.
Bu dünyadaki zavallılara diğer dünyadaki mutlulukları kazanmaları için sabırla tahmmül etmelerini vaaz ediyorum.
I got nothing to preach about no more, that's all.
Artık vaaz edecek bir şeyim kalmadı, o kadar.
If somebody feels he can preach, well, he preaches.
Birisi vaaz verebileceğini düşünüyorsa, vaaz verir.
He wouldn't know what to talk about when it come time to get up to preach.
Vaaz vereceği zaman ne diyeceğini bilemez.
If you preach the rules of the game while they use every foul and filthy trick against you, they'll laugh at you.
Eğer onlar sana karşı her türlü iğrenç ve kötü numaralarını kullanırken sen kalkıp onlara oyunun kurallarını tavsiye edersen sana bir taraflarıyla gülerler.
He may think I've a mouthful of clover and can't preach... but even the Bishop wouldn't do a thing like this to me.
Ağzımda bir dolu yonca olduğunu ve vaaz veremeyeceğimi düşünebilir, ama Piskopos bile böyle bir şeyi yapmazdı bana.
And the Bishop thought I couldn't preach.
Piskopos vaaz veremeyeceğimi düşünürdü bir de.
hereby agree to pay Monsieur de Paul, priest at the diocese and holding a degree in canon law, 45.000 livres which shall be used as income fund constituted and wich profits will serve to clothe, feed and other needs of six priests who shall travel through villages to preach and instruct poor countrymen. "
Montmirail Baronesi aynı zamanda Lord'un eşi, işbu sözleşmeyle, Bölge psikoposluğu rahibi... klise kanunlarına göre bir derece sahibi Mösyö Paul'e, yoksul köylüleri yönlendirmek... ve onlara vaaz vermek için köyleri dolaşacak... altı rahibe elbise, giyecek ve diğer ihtiyaçları karşılanmak üzere... geliri tahsis edilecek 45.000 libreyi... vermeyi kabul eder. "
If you're going to preach, you need a soapbox.
Vaaz vereceksen sana bir kürsü lazım.
- You used to preach to me. - Shame on you.
- Ama öyle okumasını da seviyordun.
All you can do is preach.
Tek yapabildiğin vaaz vermek.
Why did I preach self-sacrifice?
Neden özveriyi anlatıp duruyordun?
- Well, don't preach wisdom to me.
- Pekâla, bana bilgelik konusunda nutuk çekme.
You, bursting with holiness, and yet you never preach.
Kutsiyetle dolup taşardınız oysa, ama daha vaaz bile vermediniz.
But Pope Innocent III let him preach to the people, his faith in gentleness and poverty.
Ama Papa 3. Francesco, şimdi yoldaşlarıyla birlikte Roma'dan dönüyor.
He wishes us to preach the word of God with charity.
Tanrının sözlerine, büyük bir merhametle şükranlarımızı sunmamızı arzular.
Ah! How I long to go and preach!
Gidip vaaz vermeyi ne kadar da özledim!
How brother Ginepro cooked food for fifteen days and Francesco, touched by his zeal, gave him permission to preach.
Ginepro'nun 15 gün boyunca yemek pişirmesi ve bu gayretten etkilenen Francesco'nun, vaaz vermesi için ona müsaade etmesi.
Now that we have so much food let's cook it all at once, then it'll last fifteen days, So we'll be able to go and preach, too!
Bu kadar yiyeceğimiz olduğuna göre hepsini birden pişirelim, böylece 15 günlük yiyeceğimiz olmuş olur ve gidip vaaz da verebiliriz!
The chicken in this soup will nourish us, then we can forget about meals, we can preach!
Çorbanın içindeki tavuk bizi besleyecek sonra da yemekleri unutup vaaz verebiliriz!
You may preach, but I command you to begin your sermons thus :
Vaaz verebilirsin, ama vaazına şu şekilde başlamanı emrediyorum :
For it is better to preach with example than with words.
Vaazı, kelimelerden ziyade örneklerle yapmak daha iyi olur.
They preach poverty, rob you, then slit your throat.
Fakirlik hakkında vaaz verirler sonra da seni soyup boğazını keserler.
How San Francesco left Santa Maria degli Angeli with his brothers and went through the world to preach peace.
San Francesco'nun, kardeşleriyle beraber Santa Maria degli Angeli'den ayrılışı ve insanlara vaaz verebilmek için dünyayı dolaşmaları.
Please care for our chapel, because we are going away to preach.
Şapelimize iyi bakın çünkü vaaz vermek için uzaklara gidiyoruz.
The time has come for us to separate for each to go and preach alone.
Hepimizin gidip tek başımıza vaaz vermesi için ayrılmamızın vakti geldi.
So, my sons, spread throughout the world and preach peace. Farewell.
Evlatlarım, dünyanın tamamına yayılın ve içsel huzuru vaaz edin.
Practise what you preach!
Kendi nasihatine uy!
" Peter has been heard to preach rebellion, against the rule of the emperor.
"Peter denen adamın, insanları isyana teşvik ve küfür yoluyla..." "... Yüce İmparatorumuz ve kanunlara karşı geldiği sabit görülmüştür. "
Preach us a sermon, Logan!
Bize vaaz ver, Logan!
Yet you allow a madman to preach treason.
Ama bir delinin hain vaazlarına göz yumuyorsun.
If only he would not preach against the throne.
Keşke krallığa karşı vaazlar vermese.
Next, I will preach in the city.
Yakında şehirde vaaz vereceğim.
Why does he preach against me too?
Neden bana karşı da vaaz veriyor?
And I cannot allow you to preach against me any longer.
Bana karşı vaaz vermene daha fazla göz yumamam.
You gonna preach to me now?
Ahlak dersi mi vereceksin bana?
Can't preach no proper sermon.
Gerçek bir vaaz yapamam.
Father O'Shea preach strong sermon. Very well.
Peder O'Shea güçlü bir vaaz versin.
I get the villagers into church and preach them a sermon about love and brotherhood and I walk out and hit the first stranger I see.
Köylüleri kiliseye toplayıp onlara sevgiden, birlik olmaktan bahseden bir vaaz veriyorum, sonra dışarı çıktığımda gördüğüm ilk yabancıya vuruyorum.
You always send me money to go forth and preach Your Word.
Yoluma devam etmem ve insanlara sözlerini aktarmam için bana para gönderiyorsun.
Did you preach forgiveness up in your pulpit?
Kürsünde merhamet için vaaz verdin mi?
First, that I may preach the word of God truly... and you hear it... let us bow our heads to him who said...
İlk önce Allah'ın ismini zikredeyim ve siz de dinleyin başımı şu sözleri söyleyen Tanrı'nın önünde eğelim.
To preach the truth in the face of falsehood! Woe to him who seeks to pour oil on the troubled waters... when God has brewed them into a gale. No, shipmates.
Doğruluk kisvesi altında sahtekârlık!
By what you preach, none.
Senin öğretilerine göre, hiç.
At least they didn't preach at me.
En azından onlar, senin gibi vaaz vermiyorlardı.