Profoundly Çeviri Türkçe
391 parallel translation
- Profoundly, sir.
- Son derece efendim.
The Knights were profoundly grateful to the Emperor Charles for his generosity toward them.
Sövalyeler cömertliginden dolayi Imparator Sarlken'e... derin bir minnettarlik duyuyorlardi.
Wives are often profoundly disturbed at such a time.
Eşler genelde böyle zamanlarda huzursuz olurlar.
When our thoughts dwell on those, our subjects, who died in battle and those who perished by premature death and on the families they left behind them, we feel profoundly upset.
Savaşta ölen insanlarımızı, hayata zamansız veda edenleri ve geride bıraktıkları ailelerini düşününce çok derin bir üzüntü duyuyoruz.
At Hiroshima and Nagasaki, the population 3 months later was found to be apathetic and profoundly lethargic, people living often in their own filth, in total dejection and inertia.
Hiroşima ve Nagazaki'de insanların... üç ay sonra... her şeye kayıtsız ve duyarsız kalmaya başladığı... kendi pislikleri içinde... hiçbir şeye tepki vermeden yaşadığı görülmüştür.
The two of us have had some profoundly moving religious experiences.
İkimizin de çok derin dini deneyimlerimiz olmuştur.
It's time you realize that all human appetites are profoundly degrading... with the exception of lust.
Şehvet hariç insanın tüm açlığının son derece alçaltıcı olduğunu anlama vaktin geldi artık.
I am most profoundly sorry.
Senden içtenlikle özür dilerim.
In my own defence, allow me to say that my illness was more profoundly disturbing than I, myself, realised.
Hastalığım, düşündüğümden çok daha rahatsız ediciydi.
... which profoundly loves his mission, has decided to leave it wants to say that has its good reasons.
Misyonuna derinden bağlı birisi, eğer onu bırakmak niyetindeyse çok geçerli bir nedeni olması gerek.
On the stairs he already wanted her profoundly.
Claude, daha merdivenlerdeyken bile onu arzuluyordu.
Well, of course, I love you very profoundly.
Seni içtenlikle seviyorum elbette.
" And I feel profoundly grateful to my life...
" Ve bana çok şey bahşeden hayata...
The victory of the bourgeoisie... is the victory of profoundly historical time, because it is the time... of the economic production that transforms the society, permanently and from top to bottom.
Burjuvazinin zaferi, son derece tarihi bir zamanin zaferidir çünkü bu, toplumu sürekli olarak bastan asagi degistiren ekonomik üretime iliskin zamandir.
He's profoundly loved, but also profoundly dead.
O çok sevildi de ne oldu, öldü işte!
You see there's every indication that some of the astronauts have been profoundly disturbed by going out there.
Bazı astronotların oraya gitmekten son derece rahatsız olduklarını gösteren her tür belirti mevcut.
I am profoundly sorry.
Çok özür dilerim.
Well, actually profoundly embarrassing.
Aslına bakarsan, aşırı derecede utandırıcı.
But the beacon signal alone would be profoundly significant.
Ancak işaret sinyalinin kendisi başlı başına anlamlı olacaktır.
Fundamentally, it's the contention that the constellations of the planets at the moment of your birth profoundly influences your future.
Esas olarak doğum anınızdaki takımyıldızların ve gezegenlerin diziliminin, kaderinizi belirlediğini iddia eder.
If astrology were valid how could we have such profoundly different fates?
Eğer astroloji doğru ise, kaderlerimizin bu kadar farklı olması nasıl mümkün olabilir?
Kepler was profoundly annoyed at having to abandon a circular orbit.
Dairesel hareket, Kepler'in kolay kolay vazgeçeceği birşey değildi.
In order to affect the future profoundly a time traveler has to pick and choose.
Geleceği ciddi anlamda değiştirmek için zaman yolcusunun seçimler yapması gerekir.
And so our biologists are profoundly limited.
Biyologlarımız o yüzden biraz sınırlı çalışmaktadırlar.
How profoundly natural, how strong she is, there's so much sensitivity and understanding in her!
O derin doğallık, o güç, o duyarlılık, o anlayış muhteşem!
No, I always react this way when I feel that I catch up with this profoundly depressing, self-pitying.
Hayır, bazen doğru tepki veremiyorum... Bu da kendimi zorlamama sebep oluyor.
What a profoundly good idea this was, Charles.
- Bu çok güzel bir fikirdi, Charles.
And I'll remember the knight of Seingalt profoundly.
Ve ben Şövalye Seingalt'ı hep hatırlayacağım.
It's not a lie, but something made up, which is never exactly the truth, nor is it the opposite, but which, in any case, is separated from the real world by profoundly calculated approximations
Hayal değil ama biraz uydurmaca da var, Ki kesin gerçeklik demek değil, Ya da tersi de değil,
Not as profoundly as a creative artist, of course.
Tabi profesyonel değilim.
I believe in Belgium very profoundly, but crime is practically nonexistent.
Ben çok vatansever biriyim, Belçika'ya çok derinden bağlıyım, fakat cinayet neredeyse hiç yok.
- I'm not familiar with that term. - It doesn't matter. You're feeling profoundly sad.
Burnundan derin bir nefes al... ve ağzından yavaşça ver.
We are profoundly grateful to our Commander-in-Chief and to our nation for this day.
Başkumandanımıza, bugün Ulusumuz olarak derin minnettarlık duyuyoruz.
Yes, Your Majesty. I'm profoundly sorry
"Evet, Majesteleri, En derin üzüntülerimle"
I apologize profoundly... to the ghosts of my ancestors... for making a mess of their ancestral home.
Atalarımın hayaletlerinden atalarımdan kalma evlerinde karışıklık çıkarttığım için çok özür diliyorum.
I find it profoundly disturbing that we're told of the tragic destruction of youth and all we can think to talk about is adequate mourning times and misused vocabulary words.
Bunu son derece rahatsız edici buluyorum biz burada gençliğin trajik yıkımından söz ediyoruz ve tek konuşmayı düşüneceğimiz yas zamanının uygun olması ve hatalı kullanılan kelimeler.
It's profoundly immoral, and utterly wrong.
Bunu fazlasıyla edepsiz ve tamamıyla yanlış buluyorum.
What we do today may profoundly affect the future.
Bugün yapacaklarımız, geleceği tamamen etkileyecektir.
Everyone who has come out here to the Philippines seems to be going through something that is affecting them profoundly, changing their perspective about the world or themselves, while the same thing is happening to Willard in the course of the film.
Buraya, Filipinler'e çıkıp gelmiş olan herkes, kendilerini derinden etkileyen, dünyaya ve kendilerine olan bakış açılarını değiştirmelerine neden olan bir şeylere takılmış gibi görünüyor. Kaldı ki, filmin gidişatında aynı şey Willard'a da oluyor.
I am profoundly ill, as you can see, but I will do my best to assist.
Gördüğünüz üzere çok hastayım ama yardımcı olmak için elimden geleni yapacağım. - Teşekkür ederim.
She was a profoundly flawed human being.
O son derece kusurlu bir insandı.
The protocol has been limited to six boys,... all more profoundly afflicted than your son.
Araştırma altı çocukla sınırlandırıldı,..... hepsi da sizin oğlunuzdan daha ileri derecede hastaydı.
somehow people don't see how profoundly contemptuous that is of democracy. The solemn moment is near. But first, the swearing-in of Dan Quayle.
Özellikle yabancı yardım, savaş ve yeni dünya düzeninden bahsederken insanlar eğer BM yeni dünya düzeninde bu kadar ciddiyse neden kimsenin Doğu Timor'a yardım etmediğini merak ediyor.
Profoundly.
- Tamamen.
I've got one or two people around here thinking I'm profoundly cultured.
Buralarda kültürlü olduğumu düşünen birkaç kişi var.
She believes profoundly in this cause.
Bu davaya gönülden inanıyor.
People do return from the event profoundly changed. Changed how?
İnsanlar bu olaydan son derece değişmiş olarak dönerler.
But I found this to be one of the most profoundly emotional films I've ever seen.
Fakat bu gördüğüm en içten duygulara sahip filmlerden biriydi.
And yet I've never felt more profoundly alone than I did there.
Buna rağmen orada hissettiğim kadar kendimi hiç yalnız hissetmemiştim.
What we understand most profoundly we love
Anladığımız kadar derinden severiz.
I don't know why I'm telling you this, don't get me wrong, I'm not a philosopher on the contrary, I'm someone who is profoundly attached to images.
Yaratıldığımız ilk anda olduğu gibi. Bunları neden anlattığımı bilmiyorum. Beni yanlış anlamayın, bir filozof değilim.