Publisher Çeviri Türkçe
1,018 parallel translation
The new publisher.
- Yeni patronumuz.
Oh, I'm a publisher-Books.
Yayımcıyım.
Strictly as an author to a publisher, you understand,
Bir yazar olarak yayımcıyı anlarsınız,
Matthews, the publisher of The Observer, is outside.
- Matthews, The Observer'in yayıncısı dışarıda...
Here's the funniest angle of it all. Soon as Nick frames Paul Madvig, he'll let The Observer go bankrupt. You see, he doesn't want to be a publisher.
En tuhafı da şu Paul Madvig'e attığı iftiradan sonra Nick "The Observer" in iflâsını isteyecek.
My publisher resents Cohan impersonating the president of the U.S.
Editörüm, Cohan'ın A.B.D. başkanı tiplemesinden epey rahatsız olmuş durumda.
I have to look at the proofs of my paper from my publisher and endless thing.
Yayıncımda yazılarımın son hallerini görmeliyim ve daha bir sürü şey.
I'd like you to bring this to your publisher.
Yayınlatman için bunu getirmek istedim.
Why not let your publisher judge that?
Bırak buna yayıncı karar versin.
Yes. I have a little song here that Timmy's going to take to a publisher.
Timmy'nin bir yayımcıya götüreceği ufak bir şarkım var.
I've been to the publisher.
Yayımcıya gittim.
- Funny, that's what my publisher says.
- Çok komik, yayıncım da öyle diyor.
We... Mr. Fairley and I have the same publisher.
Bay Fairley ile yayıcılarımız aynı.
And I saw a recent quarrel with a very unpleasant man, a publisher, and the words, "26 hours a day, Christmases, Fourth of Julys..."
Münasebetsiz biriyle kavga ettiğini görüyorum. Bir yayıncıyla sonra şu kelimeleri : "günde 26 saat, Noeller, 4 Temmuz'lar..."
Jefferson Randolph, publisher from Pittsburgh.
- Pittsburg'lu matbaacı Jefferson Randolphe.
Rupert's a publisher now, isn't he?
Rupert hala yayımcı mı?
I have a magnificent roast waiting for me, a rare wine, a gift from my publisher.
Beni bekleyen harika bir rosto, nadir bir şarap ve yayımcımdan bir armağan var.
ARTIST SLUGS AMOUR PUBLISHER!
RESSAM AMOUR'UN YAYIMCISINI YUMRUKLADI!
By the way, Mr. Aoe, it was a delight to read how you slugged that publisher.
Aklıma gelmişken, Bay Aoye o yayımcıya nasıl saldırdığınızı okumaktan büyük zevk aldım.
What if the publisher sues you for assault?
Eğer yayımcı sizi saldırı yüzünden mahkemeye verse ne olur?
AOE AND SAIJO SUE PUBLISHER OF AMOUR
AOE VE SAIJO AMOUR'UN YAYINCISINA DAVA AÇIYOR
Writers without a job, composers without a publisher... actresses so young they still believe the guys in the casting offices.
İşsiz yazarlar, yayımcısı olmayan bestekarlar, hala cast ajansındaki adamlara inanacak kadar genç olan aktrisler.
Mr. Boot is the owner and publisher.
Bay Boot gazetenin hem yayımcısı hem sahibidir.
In Chicago, I started something with the publisher's wife.
Chicago'da, yayımcının karısıyla ilişkim oldu.
About that publisher's wife.
Şu yayımcının karısına gelirsek.
We've launched a protest with your publisher.
Yayıncına şikayette bulunduk bile.
It's where I meet my publisher.
Yayımcımla burada buluşuyorum.
To editors like you, a publisher's delight.
Senin gibi editörlere. Bir yayıncının zevkine.
This publisher you mentioned... obviously, he could be the counterpart of the Devil.
Sözünü ettiğiniz şu yayımcı tabii, Şeytan'a emsal düşünülebilir.
And catching the publisher with his secretary.
Yayıncıyı sekreteriyle basmamın da etkisi oldu.
- My father-in-law is a publisher.
- Kayınpederim çıkarıyor.
When you've got an appointment with Colonel Alexander Timmer, publisher or no publisher, you keep it.
Geç kaldık. Yarbay Alexander Timmer'la randevun varsa gazeteci olsan da olmasan da geç kalmayacaksın.
On my way to see my publisher, I stopped off at the scene of the crime.
Yayımcıma giderken, olay yerine uğradım.
No, I got a job working for a book publisher.
Hayır. Bir yayınevinde iş buldum.
With Barbara as my secretary, I was able to satisfy my publisher... and continue my experiments to materialize thought.
Barbara sekreterim olursa yayıncımı memnun edebilecek ve düşünceyi maddeleştirme deneylerime devam edebilecektim.
I'm a publisher.
Ben yayıncıyım.
Make jokes, but my old publisher's still interested.
Siz alay edin, eski yayıncım hala ilgileniyor.
You can always go to another publisher.
Başka bir yayıncıya gidebilirsiniz.
No, I don't guess any other publisher would do us much good.
Hayır, başka bir yayıncının faydası olacağını sanmam.
The only person who would know about us is your publisher, David Wilder.
Aramızdaki ilişkiyi sadece yayıncın David Wilder biliyor, değil mi?
I got a job in New York with a publisher.
New York'taki bir yayınevinde iş buldum.
And down the hall, Col. J.R. Ballantine, our publisher.
Salonun sonunda yayıncımız Albay J.R. Ballantine bulunuyor.
But while Maggy was married and led an exciting life in Paris, Jeanne stayed in Dijon, married to Henri Tournier, the publisher of The Burgundy Monitor.
Lâkin Maggy evlenip, Paris'te heyecanlı bir hayata adım atarken Jeanne Dijon'da kalmış ve Burgundy Monitor'un editörü Henri Tournier ile evlenmişti.
- Do you know a good publisher?
- İyi bir editör tanıyor musun?
- To the publisher of the Times-Dispatch.
- Times-DisPatch'ın editörüne.
- Your publisher?
- Yayımcın mı?
My publisher thinks my book may become a bestseller.
Yayımcım kitabımın en çok satanlardan biri olabileceğini düşünüyor.
Oh, before I forget, your publisher called.
Unutmadan, yayımcın aradı.
I've told my publisher what to do about my royalties.
Yayımcımla telif haklarım konusunda konuştuk.
- We read your novel. - I've been looking for a publisher for 6 months.
- Romanını okuduk. - 6 aydır bir yayıncıdan diğerine gidip geliyorum.
I am writing it for a publisher.
Hem metni yazıyorum hem de fotoğraflarından sorumluyum.