Purr Çeviri Türkçe
133 parallel translation
What am I supposed to do, lie down on the rug and purr while you decide what's to be done?
Karen konusunda suçlu hissediyorum ;
- Or does she purr? - Tracy!
- Mırıldıyor mu yoksa?
- And you purr too.
- Kedi gibi mırlıyorsun da.
Do I have fangs, do I purr?
Dişlerim sivri mi, kükrer miyim?
P-U-R-R, purr
# M-ı-r-r, mırr
And maybe I'll purr
Mırıldanırım o zaman
He has an inflated view of himself, so... Stroke his ego and he'll purr?
Kikui kendini dahi sanar, yani... onu okşuyalım da mırıldasın.
Do you not hear them purr?
Mırıltılarını duymuyor musun?
We got lonely for the soft purr of your little voice.
O fısıltılı mırlaman olmayınca kendimizi yalnız hissettik.
The man told me their equipment could pinpoint a purr at 400 yards.
Adam aletlerinin kedi mırıltısını 370 metreden saptayabildiğini söyledi.
The warm sun is making me purr, like our tomcat Vaska when he's basking in it, perched on the hedge.
Sıcak güneş, kedimiz Vaskanın bahçe çiti üzerinde uzanıp güneşlenirken keyiften mırıldanması gibi benim de mırıldanmamı sağlıyor.
You have to purr inside. Enjoy it!
Bunun içinde zevk alman gerekir.
Listen to the motor purr.
Motorun mırlamasını dinle.
I want you to think of your hamsters as a little army... marching along on a treadmill... running their little legs off, running as fast as they can... making that engine just purr right along the road.
Hamsterlerini küçük bir ordu olarak düşün, döner merdivende yürüyüp gidiyorlar küçük bacakları kendilerini taşıyıncaya kadar koşuyorlar o makineleri mırıl mırıl ses çıkartıyor.
Oh, purr, purr.
Mırrr, mırrr.
Here we are in the same room, and not once have I thought about sitting in the car, closing the garage door, and letting the engine purr me to sleep.
Aynı odadayız ve bir kez olsun bile arabada oturup, garaj kapısını kapatıp motorun sesini dinleyerek uyumayı düşünmedim.
When I slide this key into that ignition and I hear that engine purr I know there's order in the universe.
Bu anahtarı şu kontağa soktuğum ve motorun sesini duyduğum zaman evrende bir düzen olduğunu anlıyorum.
If I were a cat, I'd purr.
Ben bir kedi olsaydım, mırlamak istiyorum.
But the best thing about him was that I could curl up on his furry belly and he had the softest purr you ever heard.
Ama onun en güzel tarafı... tüylü göbeğine kıvrılıp yatabilmemdi. Kulaklarının duyabileceği en yumuşak mırıldanmaya sahipti.
Purr Purr
Purr Purr
That's Liz Purr.
Bu, Liz Purr.
Liz Purr was just....
Liz Purr, çok...
I used to dream about what it would be like to be her Elizabeth Purr.
Onun yerinde olmanın nasıl birşey olabileceğini hayal ederdim Elizabeth Purr olmak.
Hi, Ms. Sherwood, this is Mrs. Purr, Elizabeth's mother.
Merhaba, bayan Sherwood, ben bayan Purr, Elizabeth'in annesiyim.
You know, Fern, do you know a senior named Elizabeth Purr?
Baksana, son sınıflardan Elizabeth Purr, diye birini tanıyor musun?
You knew Liz Purr, right?
Liz Purr'ü tanıyordun, değil mi?
I'm Detective Vera Cruz. I need some information about Elizabeth Purr.
Ben Detektif Vera Cruz. Elizabeth Purr hakkında bilgiye ihtiyacım var.
It is with deep dismay and sincere regret that I inform you that Elizabeth Purr a well-known senior at Reagan High School was found dead in her home apparently suffering from acute asphyxiation.
Okulumuzun sevilen son sınıf öğrencilerinden Elizabeth Purr'un görünüşe göre boğulma sonucu, evinde ölü bulunduğunu sizlere haber vermekten derin acı ve teessür duyuyorum.
A beautiful, charismatic girl like Elizabeth Purr struck down by fate.
Elizabeth Purr gibi güzel ve karizmatik bir kıza kaderin cilvesi.
We heard you were the last person to see Liz Purr alive.
Liz Purr'ü en son senin gördüğünü duyduk.
Liz Purr is part of it.
Liz Purr'le ilgili.
I understand you have something about the Liz Purr murder.
Liz Purr cinayetiyle ilgili birşey söyleyeceksin, sanırım.
Liz Purr, the picture of teenage perfection obliterated by perversion.
Liz Purr, kusursuz genç kız azgınlığı yüzünden öldü.
Mrs. Purr came by today and brought some things over of Liz's that you might like to have.
Sana Liz'in, hoşuna gidecek bazı eşyalarını getirdi.
"When your ex is en route... " give him a ring on his mobile... "and purr naughty nothings."
"Eski sevgiliniz sokaktayken cep telefonundan arayın ve edepsizce mırıldanın."
It would sit in my lap and just purr all day long.
Çok tatlıydı. Kucağıma oturur ve gün boyu mırlardı.
- a kitten's purr... - Oh. "In Style" magazine,
Yasemin kokusu yavru bir kedinin mırıltısı "In Style" dergisi için.
Listen to that baby purr.
Şu bebeğin hırıltısına bak.
Nice. Listen to that baby purr.
Şu bebeğin hırıltısına bak.
My clothes were at the cleaners, and my fuzzy clock didn't purr on time.
Kıyafetlerim kuru temizlemedeydi ve benim tüylü çalar saatim zamanında mırıldamadı.
- It didn't purr?
- Mırıldamadı mı dedin?
For one thing, Neelix doesn't purr.
Bunlardan birisi, Neelix mırlamaz.
# Gave a purr and then I rolled on by, bye bye
# İnlettim ve yoluma devam ettim, bye bye
"Alas, in Grace's memory the legendary purr of the Cadillac series 355C was inextricably linked" "with another, rather less sophisticated sound :"
Ne yazık ki, Cadillac 355 C'nin efsanevi homurtusu hiç unutamadığı daha az karmaşık bir sesi hatırlatıyordu ona :
Press your bunk and don't even purr!
Ranzana geç ve sakın ağzını açma.
Without those noisy planes, I can finally hear my kitten purr.
O gürültülü uçaklar olmadan nihayet, minik kedimin mırıltısını duyabiliyorum.
Donkeys don't purr.
Esekler hirlamaz.
And I'll purr. I'll purr like a Ferrari.
Ve Ferrari gibi mırlarım.
He had a voice that could make a wolverine purr, and suits so fine they made Sinatra look like a hobo.
Bir kurdu bile kedi gibi mırlatacak bir sesi vardı. Ve o kadar iyi giyinirdi ki... Sinatra yanında aylak gibi görünürdü.
- Well... Let's go see if we can make this little kitty purr.
Pekala... bakalım kediciği mırlatacak mı?
Don't she purr, though? At 70 miles an hour?
Saatte 110 km giderken mi?