Push the button Çeviri Türkçe
560 parallel translation
Push the button.
Zile bas.
Push the button!
Düğmeye basın!
Your Excellency, that's the story of my life... and I'd be grateful if you'd push the button and have it over with.
Ekselansları, hayat hikayem böyle ve o düğmeye basıp beni gönderebilirseniz çok memnun olacağım.
- I'll push the button for you.
- İhtiyacım olursa düğmeye basarım.
Get it out. Just push the button down.
Yalnızca tuşu aşağı bastır.
Poletti, push the button.
Poletti, düğmeye bas.
Push the button, Max.
Düğmeye bas, Max.
Push the button, Max!
Düğmeye bas, Max!
- Push the button, Max.
- Düğmeye bas, Max.
Push the button.
Düğmeye bas.
Push the button.
Düğmeye bas!
Push the button.
Düğmeye basın!
And push the button from the corridor.
Düğmeye koridordan bas.
Push the button to talk.
Tuşa basın.
Just don't push the button.
Basarsan patlar.
If we have to push the button, we just say the... weapon went off.
Eğer düğmeye basmak istersek, silah patladı, deriz.
Push the button.
Bonk. İşe yarıyor.
Push the button for the porter, will ya?
Görevliyi çağırmak için düğmeye basar mısın?
It is hot, push the button already!
Çok sıcak, Düğmeye bas artık!
'You know what happens if I push the button.'
Düğmeye bastığımda neler olacağını biliyorsun.
'That means I'll push the button.
Yani düğmeye basarım.
- He could push the button.
- Vursanız da düğmeye basabilir.
When I start to sing, push the button.
Ben başlayınca düğmeye bas.
Push the button.
Lütfen tuşa basar mısınız?
Mr. President, push the button.
Başkanım, düğmeye basın.
He must push the button physically!
Düğmeyi fiziksel olarak zorlamalı!
You just push the button.
Düğmeye basmanız yeterli.
Push the button at the top.
Üstteki düğmeye bas.
You can't just drop in a couple of batteries and push the button.
Sadece iki pil takıp, düğmeye basmakla olmuyor.
Every time you push the play button the needle drops down right in the middle and always in the same spot.
Ne zaman oynatma düğmesine bassanız iğne tam ortaya doğru ve her defasında aynı yere iniyor.
I'm going to push the play button.
Çalma düğmesine basacağım.
We push the play button.
Çalma düğmesine basalım.
Come on up. You know, push the 1 0th button in the elevator.
Hadi yukarı gel, asansörde 10. düğmeye bas.
You boys like to call this "the push-button age." it isn't.
Sizler bu çağa "tek düğmeye basma çağı" demeyi seviyorsunuz. Ama henüz öyle değil.
Look, a push of the button!
Baksana! Düğmeye bastı, üstü açıldı.
WHAT HAPPENED TO HIM TOWARD THE END, GENERAL, BEFORE HE PUSH ED THAT BUTTON, WHATEVER IT WAS?
Sonlara doğru, şu düğme ya da her neyse ona basmadan önce neler oldu, general?
The house is still standing, you're drinking coffee as usual, why push the panic button?
Ev yıkılmış değil, her zamanki gibi kahveni içiyorsun, acil olan nedir?
Granted, this may not be the best possible advertisement... but Frank Towns is probably one of the few really great pilots... left in this push-button world of yours.
Frank Towns en iyi pilotlardandır Onun sayesinde hayattayız
All you have to do is push the off button, and I'll stop.
Durmam için düğmeye basman yeterli.
He's not bluffing. They can make your crew work the wrong controls or push a button to destroy your ship.
Mürettebatını yanlış bir şekilde yönlendirebilirler veya bir düğmeye bastırıp gemini imha ederler.
- Don't push the panic button.
- Hemen alarma geçme!
I push a button and all five level control centers are notified the same time you are.
Bir butona basarım ve tüm beşinci kademe kontrol merkezlerinin sizinle aynı anda bundan haberi olur.
Strap the customer in, push a button, raise him up, flip him over let his hair hang down and snip, snip, snip.
Müşteriyi berber kayışıyla bağla, düğmeye bas, onu kaldır, çevir saçlarının aşağıya salınmasını sağla ve kırp, kırp, kırp.
In this era of machines which respond to the push of a button, thousands of people are growing lazier...
Bir düğmeye basınca çalışan makineler çağında milyonlarca insan tembelleşti.
When the boss says "push a button" on a guy, I push a button.
Patron biri için "düğmeye basın" dediğinde, düğmeye basardım.
Between us, we don't have the brains to push a button.
Aramızda kalsın, ikimiz de beceriksizin tekiyiz.
Then you turn the right side up and go on the print out and push this button.
Sonra sağ tarafa döndürün ve baskı için bu düğmeye basın.
Push the top button.
Üst düğmeye bas.
007 doesn't usually push the panic button unless it's something serious. - I should hope not. - Good morning, Inspector.
007 panik düğmesine çok ciddi bir şey olmadığı sürece basmaz.
You push the green button to start it, the red to stop.
Yeşille yemlemeyi başlatıyorsun, kırmızıyla da durduruyorsun.
I hit the back of the Arab's car, push a button, presto.
Arabın otosunun arkasına vuruyorum bir düğmeye basınca, presto.
the button 32
buttons 69
button 151
button up 22
button it 16
button clicks 19
push me 26
push it 178
push harder 49
push in 21
buttons 69
button 151
button up 22
button it 16
button clicks 19
push me 26
push it 178
push harder 49
push in 21