Queue Çeviri Türkçe
624 parallel translation
I don't think I'm actually in this queue.
Gerçekten bu kuyrukta olduğumu sanmıyorum.
But we used to queue up, I think just about on the hour, every hour to test our programmes.
Ancak eskiden sanırım eskiden, programlarımızı test etmek için, her saat başı saatlik kuyruğa girerdik.
Six hours later, most of the people in the queue realized that there was not enough meat for them.
Altı saat sonunda, sıradaki insanların bir çoğu herkese yetecek kadar et olmadığını öğrenmişti.
But you don't have to queue for the bus.
Ama otobüs için sıraya girme derdi yok.
Quite a queue at the butcher's.
Kasapta sıra var.
Since you've stood in a queue for six hours waiting to see her dance...
Onun dans etmesini izlemek için 6 saat sırada beklediğinizden ötürü...
Queue up and keep calm.
Tamam tamam sırayla, sakin olun.
Queue up.
Sırayla.
I waited for hours in the queue for these tickets, Miss Scott.
Bu biletler için saatlerce kuyrukta bekledim Bayan Scott.
Form a queue, along the wall.
Duvar kenarında sıraya girin.
Please ladies, would you rejoin the queue
Bayanlar, lütfen yeniden sıra olunuz.
Coo! There's a fair queue of nannies outside, sir.
Dışarıda bir sürü dadı var efendim.
There was a queue, so we didn't wait.
Kuyruk vardı, beklemedik.
Queue.
Kaybol şimdi.
[Man] Put your rifles down and get over to the tea queue.
Tüfekleri bırakın ve gelip çay için sıraya girin.
Better wait in the queue, then.
Kuyrukta bekle öyleyse.
There was - a three-mile queue just before Bridgwater on the A38.
- Sonra A38'de 5 kilometre kuyruk vardı.
But you had to queue.
Ya da sıraya girmen gerekiyordu.
Whilst others, further down the queue, have far to go and lots to do.
Sıradaki bazı kişilerin gitmesi gereken çok daha fazla yolu olmasına rağmen...
The key place in that queue was just at the entrance to the cinema, because that's where most of the cigarettes came down.
Olayın kilit noktası sinemanın girişiydi. Çünkü en çok izmarit oraya atılıyordu.
But what about those who queue for food?
Peki ya ekmek için sırada olanlar ne olacak?
There was a queue at the butcher's.
Kasapta uzun bir kuyruk vardı.
If I'd gone earlier or later, I wouldn't have had to queue.
Erken ya da biraz daha geç gitmiş olsaydım kuyruğa kalmamış olacaktım.
Tell that to the farmers whose crops fail who queue up for every sack of fertilizer that I produce
Bunu, ürünlerini alamayan ürettiği her gübre torbası için sıraya giren çiftçilere söyle.
The sacrifice is a herd of children... about 500 boys and girls stretching in a long queue, across the plain of Argos.
Argos ovasında, uzun bir sıraya dizilmiş yaklaşık 500 kız ve erkek çocuğu... kurban ediyoruz.
We stood at the bus stop, like three people in a queue... who didn't know each other.
Otobüs durağında durduk, sıra bekleyen ve... birbirini tanımayan üç kişi gibi.
So, we are being fobbed off with second rate American junk by smart Aleck salesmen from Pittsburgh while British factories stand empty and British workmen queue up for the dole.
Böylece ikinci sınıf bir Amerikan züppesi tarafından kazıklandık. Pittsburgh'lu bir ukala tüccar tarafından. Hem de İngiliz fabrikalarının bomboş durduğu ve İngiliz işçilerin, yoksulluk yardımı için sıraya girdiği bir dönemde.
They used to queue up to get in... all the way from Gallions Reach right the way down to Tilbury.
İçeri girmek için sıraya girmen gerekirdi. Sıra aşağıdaki Galleon's Reach'ten başlar buraya, Tilbury'e kadar devam ederdi.
Queue up there.
Sıraya gir.
No need to queue then.
Sıraya gerek yok o zaman.
- You'll have to join the queue.
- Sıraya girmen gerekecek.
I waited three hours in a queue and got last two tickets.
Aslına bakarsan, Fnac'ta 3 saat sıra bekledim ve son 2 bileti aldım.
- Yes, but you'll have to wait in the queue.
- Evet ama beklemelisin tatlım sıra var.
- Yes, but you can't jump the queue.
- Evet ama sıranı beklemelisin.
And those who are waiting to go in turn Will have to agree to let the others jump to the head of the queue.
Ayrıca sırasını alacakları kişiler de sıralarını bunlara vermeyi kabul edecekler.
- I wasn't queue jumping.
- Sıramı atlamıyordum.
The queue was endless.
Kuyruk bitmek bilmedi.
Their queue is increasing.
Kuyruk gittikçe artıyor.
Your uncle can't pay you very much... but at least you'll be able to afford a decent shirt... and you'll be with your own people, not in the dole queue.
Amcan sana çok para veremez, ama hiç olmazsa güzel bir gömlek alacak paran olur ve işsizler kuyruğu yerine kendi insanlarının yanında olursun.
This shop is so near to yours... but look at the queue.
Neredeyse aynı civardasınız ama şu kuyruğa bak.
I see improvements... but we want customers to queue up for them.
? İyiye gittiğinin farkındayım ama hedefimiz müşterilerin uzun sıralar oluşturması.
He has cut off his queue.
Saçının kuyruğunu kesti.
Cut off my queue
Saç kuyruğumu kesin.
Don't jump queue!
Hop! kaynak yapma!
I could take you to places... Here. I could take you to places where they'd queue all night to hear someone as good as you.
Benimle çalışırsan - dur- senin kadar iyi biri için kuyruğa girecekleri yerlere gideriz.
Myself and the rest of the fellows, leapfrogging down to the Cambridge recruiting office and then playing tiddlywinks in the queue.
Ben ve diğer arkadaşlar, Cambridge Askerealma Dairesi'ne giderken önce birdirbir, sonra da, kuyruktayken dokuz kuka oynamıştık.
- There's a queue. - Come on, little lady.
Hadi, küçük hanım.
The thing that puts the human beings lower than the pigs on the Isle of Flowers in the priority queue to search for food, is the fact that they have neither money nor an owner.
Yiyecek arama önceliği sırasında insanları Çiçekler Adacığı'ndaki domuzlardan daha alta iten şey ne paralarının, ne de bir sahiplerinin olmayışıdır.
Get in the queue.
Sıraya geç.
No queue jumping.
DEVRİM ENTELLEKTÜELLERİN AFYONUDUR Kaynama yapmayın.
- Is there a queue?
- Sıra mı var?