Right in front of you Çeviri Türkçe
1,419 parallel translation
But you don't know until it's right in front of you.
- Sen öyle sanıyorsun. Ama şimdiden asla bilemezsin.
It's floating right in front of you.
Tam önünde yüzüyor.
She's right in front of you with cock in her eyes, but you do nothing.
Kız tam önünde gözlerinde penis aşkıyla duruyo olacak ama sen hiçbir şey yapmakyacaksın.
Sometimes right in front of you.
Bazen tam önündeler.
The answer is right in front of you.
Cevap tam önünde duruyor.
Do it or I'm gonna spit roast your true love right in front of you.
Yap yoksa gerçek aşkını gözünün önünde kızarmış tavuğa çeviririm.
You couldn't even figure out who the Riddle Killer was... and he's right in front of you.
Gizemli katilin kim olduğunu bulamadın ve şimdi o önünde duruyor.
- "He's right in front of you."
- "Tam önünde."
It is right in front of you.
O da tam önünde duruyor.
right in front of you
Tam karsinda.
How long are you going to refuse to see what's right in front of your face?
Suratının karşısında duran gerçeği görmeyi daha ne kadar reddedeceksin?
I am gonna put him right in front of you.
Tam önüne koyacağım.
She's right in front of you.
Tam önünüzde duruyor.
The proof is right in front of you.
Mahkemede bir anlam ifade etmez, Danny.
Can you live with the fact that I shot this woman right in front of you...
Bu kadını gözünün önünde öldürürsem, bu gerçekle yaşayabilecek misin?
Your husband is standing right in front of you trying to figure out what the hell has gotten into is wife.
Kocan, karısına ne olduğunu anlamaya çalışır bir halde tam karşında.
Gus, everything you need is right in front of you.
Gus, aradığımız her şey önünde duruyor.
You never saw what was right in front of you.
Önündekini hiç bir zaman göremedin.
She spends the first 20 minutes reading the rules manual right in front of you.
İlk 20 dakikayı, gözünün önünde oyun kurallarını okuyarak geçiriyor.
I am chopping off my fingers right in front of you.
Gözlerinin önünde parmaklarımı koparacağım.
Pawing her right in front of you.
Gözlerinin önünde ona dokunmuş.
They're right in front of you.
Hemen sağ önünüzdeler.
you're... you're the... i stood right in front of you today.
Sen.. sen... Bugün tam karşındaydım.
It was right in front of you.
Tam önünüzdeydi.
And with that extra money, we can now afford what is on the table right in front of you. - Richard, do the honors.
Bu ekstra parayla da önünüzdeki masada duran şeyin masraflarını karşılayabiliriz.
She was right in front of you, there's no way you didn't know.
Tam önündeydi, onu bilmemen için hiç bir sebep olamaz.
Logically, whatever Koverchenko was trying to distract you from seeing was right in front of you.
Mantığa göre, Koverchenko dikkatinizi dağıtmaya ne kadar uğraşsa da, o şey zaten önünüzdeydi.
So I'm looking all around, and lo and behold, sometimes what you're looking for is right in front of your face.
Etrafa bakınıyordum, ama şu işe bak! Bazen aradığın şey.. .. tam karşında duruyordur.
Sucks when the pie gets eaten right in front of you.
Pastayı gözünün önünde yiyorlar.
I'm standing right in front of you.
Tam önünde ayakta duruyorum.
You're standing right in front of it.
Tam önünde duruyorsun.
Why do you have to sit right in front of me?
Ne diye geldin, önüme oturdun?
You know, if you wanna do this thing right... you gotta go in front of other Pollock's... and take close-ups of this thing and close-ups of those... and you'll see why, the why and the wherefore.
Bu işi gerektiği gibi yapabilmek için gerçek Pollock tablolarını kullanmak gerek. Hem gerçek tablolardan hem de bu tablodan yakın çekimler alıp bunları birbirleriyle karşılaştırmak gerek.
It was as real as you are right now standing in front of me.
Şu anda senin, ayakta durduğun kadar gerçekti.
You're talking about a handful of people compared to millions who wouldn't know the truth if it was standing right in front of them.
O bir avuç insana karşılık milyonlar var. Gözlerinin önünde olsa bile gerçeği göremezler.
I'd tell you that we have a responsibility to take care of the case that's right in front of us :
Sorumluluğumuz şu an önümüzde olan davayı çözmek derdim.
Now I'm giving you a chance to get out in front of it, right here and now.
Şimdi, sizden hemen bunun önünden çekilme fısatı veriyorum.
Yeah, it wasn't you that was just pushing him right out in front of me? He takes up more space than you.
Onu sürekli benim önüme iten sen değil miydin?
You've earned the right to stand in front of us.
Önümüzde durma hakkı kazandın.
You know, this morning... that woman, she was shot right in front of me.
Bugün kadının biri gözümün önünde vuruldu.
There was a man, I'm telling you, there was this porter, he was in a porter's uniform, and he was killed, or at least he was injured, he must've been injured, right in front of me, this man in a mask, sort of lashed out, and...
Orada bir adam vardı. Sana söylüyorum, bir görevli vardı, üniformalı, öldürüldü veya yaralandı. Yaralanmış olmalı, tam benim önümde, maskeli adam, zıvanadan çıktı, ve...
I don't know if you'll be able to get anything off of this, but I want you to compare the female epithelials you found on the snowboard bag against the napkin that I have in my right front pocket.
Bundan bir şey bulup bulmayacağını bilmiyorum, ama senden o kayak çantasındaki epitellerle, sağ cebimdeki mendildekini karşılaştırmanı istiyorum.
The roof! He can't kill you right in front of the press.
Seni basının gözü önünde öldüremez.
For example, the person in front of you, back-right, or back-left?
Örneğin önünüzdeki kişi, arka sağında yada arka solundaki?
You must have known who was in front of you right after you got on.
Bindikten sonra önünüzde kimin olduğunu bilmiş olmalısınız.
They said I saved over a hundred people... but, you know, that little boy, who didn't know who his father was, who just... who just loved him- - he saw him die... fall to the ground... right in front of him.
Bana yüzden fazla insanın hayatını kurtardıgımı söylediler fakat... o küçük çocuk, babasının kim oldugunu bilmiyordu... sadece onu seviyordu... öldügünü gördü... yere düştü... gözlerinin önünde.
Honey, they didn't know all the details, but a witness said that they saw you run into the carpool lane to pick up a lawn chair that had fallen off some truck, and then a bus hit you right in front of the road crew.
Ayrıntıların hepsini bilmiyorlar ama şahitler bir kamyondan düşen sandalyeyi almaya giderken, otobüsün altında kaldığını görmüş. Neden orada değilsin?
Honey, everything I need to know about you is bouncing right in front of my face.
Tatlım, senin hakkında bilmek istediğim şeyler önümde zıplıyor.
I'd like to be home right now, drinking beer in front of my TV and watching you fight.
Şimdi evde olmayı, televizyon karşısında biramı yudumlamayı ve sizin kavganızı izlemeyi.
Kim, what is in front of you right now?
Kim, şuanda önünde ne var?
You hate all megastores ever since you were petted way too hard by that special boy in front of Kmart. Yeah, right.
Doğru.