Rubble Çeviri Türkçe
709 parallel translation
I piled up the rubble over him, more and more.
- Üstüne moloz attım, daha da fazla.
This is all I was able to rescue out of the rubble down in the cellar.
Kilerdeki moloz yığınından tüm kurtarabildiklerim bunlar.
To clear up the rubble.
- Hem de nasıl. Moloz kaldırdık.
That rubble heap over there was the American embassy.
Şuradaki moloz yığını ise Amerikan elçiliğiydi.
You want him to stand on the blackened rubble of what used to be the corner of a street with a sample case of assorted freedoms, waving the flag and the Bill of Rights.
Ondan, eskiden bir sokağın köşesi olan simsiyah molozların üzerine çıkmasını çeşit çeşit özgürlüklerin nişanesi olarak eliyle İnsan Hakları Bildirgesi ve bayrak sallamasını istiyorsunuz.
There's a lot of rubble.
Bir sürü moloz var.
Rubble of all kinds, vegetable, mineral and animal.
Her türden moloz, sebze, metal ve hayvan.
I was on the express road to the Lost Dutchman... and my grandfather's fabulous mine... where I'd find lumps of gold piled up like rubble.
Kayıp Hollandalıya giden ekspres yoldaydım nihayet. Doğruca oraya gidip... moloz gibi yığılmış altın parçalarını bulacaktım.
If I am not back aboard the Lydia within one hour she'll train her guns upon your fort and reduce it to rubble.
eğer bir saatin içinde gemiye dönmezsem. bütün toplarını ateşliyecek ve burayı moloza çevirecek.
and buried me under the rubble of this house.. oh, Caramella, I would be happy!
Ve... bu evin enkazı altına beni gömerse..... inan mutlu olurdum...!
We need to organize relief efforts, there'll be people under the rubble.
Yardım çalışmalarını organize etmek gerekir Enkaz altında insanlar olabilir. - Bu "Sarsıntı" her yeri yıkmıştır.
What rubble, it was a tremor!
- Sen buna "sarsıntı" mı diyorsun? !
Our educational complexes, now rubble.
Tüm eğitim binalarımız, şu an harabe.
With our sincere gaze we survey these ruins, as if the the old monster lay crushed forever beneath the rubble.
Bu harabeleri samimiyetle, inceliyoruz, sanki bu eski canavar bu molozların altında ebediyen ezilmiş yok olmuş gibi.
He would not have married me and I'd have been left to starve in the rubble.
O zaman benimle evlenmezdi ve ben de orada kalır, açlık çekmeye devam ederdim.
And most damaging of all, the prosecution has produced a surprise witness, one Christine Helm, whom the prisoner brought from the rubble of her homeland to the safety of this country, giving her his love and the protection of his name.
Ve son olarak içlerinde en zarar verici olanı iddia makamının sürpriz tanığıydı. Kendisi mahkumun evlendiği ve ülkenin güvenli ortamına getirdiği sevgisini ve adının korumasını verdiği kadın.
Enjoy the sight for soon it will be rubble and bleached bones.
İyice bak. Çünkü yakında, taş ve kemik yığını olacak.
When my outfit got into the rubble the next day, they found 13 people still breathing...
Birliğim ertesi gün kasabaya girdiğinde hâlâ canlı 13 kişi buldu.
A NEIGHBORHOOD BAR, A MOVIE A BASEBALL DIAMOND, A HARDWARE STORE THE MAILBOX OF WHAT WAS ONCE HIS HOUSE AND IS NOW A RUBBLE.
Lokal bar, sinema, beysbol sahası, hırdavat dükkanı ve eskiden evine ait olan posta kutusu artık bir moloz yığını.
You know something, Rubble?
Biliyormusun, Moloztaş?
The Eastern Sector, under communist domination, was still in rubble, but the people went about their daily business - parading.
Komünist yönetimi altındaki doğu bölümü hâlâ yıkıntı hâlindeydi. Ama insanlar günlük işlerine bakıyorlardı. Resmi geçit yapıyorlardı.
We can't get into the ship, and look at all this rubble!
Gemiye geri dönemeyiz, şu harabeye bakın.
I think we'll be sitting in our own rubble.
Bence, enkazımızın altında yatıyor olacağız.
We need someone to blast that rubble.
O döküntüyü temizlemek için birisine ihtiyacımız var.
Let us clear the rubble and lay the bricks... and let us do so in the firm conviction that we are building for the future... that never again shall we have to embark upon such a conflict... as we recently endured.
Enkazları temizleyip, tuğlaları dizelim ve bir daha asla, yakın geçmişte katlandığımız gibi bir mücadeleye girmek zorunda kalmayacağımıza kesin olarak inanarak geleceği inşa edelim.
Is there any point in turning the city into a heap of rubble?
Şehri moloz yığınına dönüştürmenin bir anlamı var mı?
Nothing left but rubble and asteroids.
Taş ve asteroid dışında bir şey kalmamış.
Every solar system in this sector blasted to rubble and still no sign of the Constellation.
Bu sektördeki tüm güneş sistemleri yok olmuşken, Takımyıldızından hiçbir işaret yok.
It destroys planets, chops them into rubble.
Gezegenleri yerle bir ediyor. Nedir?
Its apparent function is to smash planets to rubble and digest the debris for fuel.
Belli fonksiyonu gezegenleri yerle bir ederek, yığıntıyı yakıt olarak kullanıyor olması.
It's sucking in space rubble from those destroyed planets.
Gezegenlerden arda kalan bir uzay taşını içine alıyor.
He, too, disappeared under the rubble as his teacher did.
O da, aynı hocasının yaptığı gibi, ortadan sıvıştı.
"Former profiteers writhe in the rubble."
"Eski fırsatçılar enkaz içinde debeleniyorlar."
Over the past few days, the police and special agents of the FBI have discovered that the explosion emanated from the laundry room, and are even now sifting through the rubble in an effort to determine the cause or causes or person or persons responsible for this truly horrible holocaust.
Geçen birkaç gün içinde polis ve FBI patlamanın çamaşırhaneden geldiğini buldular ve molozları inceleyerek bu gerçekten korkunç faciaya sebep olan nedenleri veya kişi veya kişileri belirlemek için çaba sarfediyorlar.
By thunder, the rubble!
Molozlar altında bedenler!
It's just a pile of rubble.
Moloz yığını.
And, in that smoke, from this day forward, my people will crouch and conspire and plot and plan for the inevitable day of man's downfall. The day when he finally and self-destructively turns his weapons against his own kind. The day of the writing in the sky, when your cities lie buried under radioactive rubble.
Ve bu dumanın içinde, bugünden sonra halkım, insanoğlunun çöküşünün kaçınılmaz günü için sinecekler, komplo kuracaklar, entrika çevirecekler ve plan yapacaklar ve sonunda insanoğlu kendi yıkıcılığından dolayı silahlarını kendi türüne karşı çevirdiği gün gökyüzünde yazılı olan gün şehirleriniz radyoaktif döküntünün altında yattığında denizler ölü birer deniz olduğunda ve toprak çoraklaştığında onların esareti olmadan insanlarıma liderlik edeceğim.
When it fell, the troops entered a bomb-cratered town choked with rubble.
Düştüğündeyse geriye, bomba çukurlarıyla dolu bir moloz yığını kaldı.
As the Allied bombing intensified, more and more German cities were reduced to rubble.
Müttefik bombardımanı yoğunlaştıkça moloz yığını hâline gelen Alman şehirlerinin sayısı artıyordu.
On February 15th, 1944, over 200 Allied bombers pounded the monastery into rubble.
15 Şubat 1944'te 200'ün üstünde Müttefik bombardıman uçağı, manastırı enkaz haline getirdi.
The air and ground attacks were badly coordinated, giving the Germans time to swarm into the rubble - ideal cover for defence.
Hava ve kara saldırıları kötü koordine edilmişti böylece Almanlar enkaza konuşlanıp savunma için ideal korumayı sağlamıştı.
Some were buried in the rubble.
Kimileri yıkıntıların altında kalmıştı.
But they cannot pay if Germany remains a heap of rubble, or if the country is dismembered, as some wish.
Fakat moloz yığını hâlindeki bir Almanya, ya da kimilerinin arzuladığı, parçalanmış bir ülke bunu yapamazdı.
But now it's just a heap of rubble.
Ama şimdi orada sadece bir moloz yığını kaldı.
The way things are with the house in the rubble, the bird comes home and finds no nest.
Evle ilgili herşey şimdi toz yığını... Kuş yuvasına geliyor ve bir bakıyor ki yuvası yok.
We must make our first move before the sun unfreezes the rubble.
Güneş çarşağı eritmeden harekete geçmeliyiz.
All of life is reduced to the common rubble of banality.
Bütün hayatın enkaza dönmüş.
Our house was just a heap of rubble.
Evimizin yerinde sadece bir moloz yığını vardı!
I know, but rubble is falling from the church.
Biliyorum ama kiliseden molozlar dökülüyor.
It was as good as new under all the rubble.
O kadar molozun altında yeni gibi.
JUST A PIECE OF THE RUBBLE
Enkazda bir taş.