Sade Çeviri Türkçe
2,872 parallel translation
Just a coffee. Black.
sadece kahve. sade.
A one-egg omelette nature and a small red wine.
Tek yumurtalı sade omlet ve ufak bir kadeh kırmızı şarap.
And, before I know it, I have a Spartan interior design with traffic flow and feng shui, in which everything has to be set just so, otherwise the chi or the spirit of the house doesn't move.
Sonra bir baktım ki, çok sade ve süssüz bir iç tasarımım olmuş. Hava akımı sağlanmış, Feng Shui'ye uygun ki Feng Shui için de her şeyin yerli yerinde durması gerekiyormuş yoksa evin ruhu ya da chi'si hareket edemiyormuş.
DRESSMAKER
DİKİŞ SADE VEYA SÜSLÜ
Dark chocolate? Milk chocolate? Creams?
Sade çikolata, sütlü çikolata kremalı, tatlı ya da fındıklı?
Just speak to me in plain English.
Bana sade bir dille anlat lütfen.
I'm going simple - black, thin-lapel collar, very discreet. Know what I wore at my prom?
Sade bir şey siyah ince yakalı... mütevazı.
It wasn't just any ring - - it was the ring, the big kahuna.
O sade bir yüzük değildi, o bizim yüzüğümüzdü.
Look out for that particular individual!
Şuna dikkat et sade vatandaş!
No, I'm-I'm going to keep it super, super low-key.
Hayır, Ben... sade bir şey olacak Çok çok sade.
Well... well, how low-key?
Pekala... pekala, ne kadar sade?
Well, you've bought me a hundred cups of coffee and you know that I take it black with one sugar, but this morning you bought me one with milk, and I'm assuming that that's the way
- Bana onlarca kez kahve getirmişsindir. Sade ve tek şekerli içtiğimi biliyorsun. Ama bu sabah getirdiğin sütlüydü.
Black, one sugar.
Sade ve tek şekerli.
I'm in a new relationship, but we're trying to keep things simple.
Ben yeni bir ilişkideyim. .. ama herşeyi sade tutmaya çalışıyoruz.
It's lighter, more simple.
Daha sade, daha basit.
It's very simple.
Çok sade.
"I'll take something basic like a beer."
"Ben bira gibi sade bir şey alayım."
Amy, remember, I just want everything to be very simple, elegant and modern, you know?
Amy unutma, her şey sade, zarif ve modern olmalı.
Jason and I decided we wanted everything to be simple, elegant.
Jason'la her şeyin sade ve zarif olmasını kararlaştırdık.
It's low-key, and it's got a great view of the street.
Sade ; ancak sokağa hakim.
Now, let me make it simple for you.
Daha sade bir şekilde ifade edeyim.
To stay alive, you keep your facts straight, your lies simple, and try not to come face to face with someone you've never met...
Hayatta kalabilmek için yalanlarınızın sade, doğrularınızın da açık içermediğinden emin olursunuz ve hiç tanışmadığınız ; halbuki tanıyor olmanız gereken...
Well, I just want it black.
Sade istiyorum.
You want your coffee black, right?
Kahven sade olacak değil mi?
Will it be overly plain?
Çok mu sade olur?
It will be best to stay more plain today...
Bugün daha sade olmak en iyisi olacaktır...
Art called, says you're down here as a private citizen.
Art, sade vatandaş olarak burada bulunduğunu söyledi.
I had every intention of living a simple life, raising my boys, keeping house.
Tüm isteğim sade bir hayat sürmekti çocuklarımı yetiştirip, evimi çekip çevirmek.
Heard you tell that statie you're down here as a private citizen.
Eyalet polisinin sade vatandaş olarak burada bulunduğunu söylediğini duydum.
Oh, just by looking at your closet, one would think you were a simple man.
Birisi sadece senin dolabına bakarak, sade bir adam olduğunu anlayabilir.
We've been living a simple life.
- Sade bir hayatımız var.
Black coffee, please mate.
Sade kahve, lütfen.
Well, naturally Vivien and I will be there to greet her, but let's keep it low key, shall we?
Vivien ve ben, karşılama için orada olacağız ama bunu sade bir şekilde yapalım, olur mu?
How do you take it now?
Nasıl içiyorsun? Sade mi?
No, my only books are Sade's diaries and the Bible.
Hayır, benim tek kitabım Sade'nin günlükleriyle İncil.
Your being here's a big help, but I have to pay back that money, plain and simple.
Burada olmanız büyük yardım ama O parayı geri ödemek zorundayım sade ve basit.
We got coffee, black.
Kahvemiz var, sade.
- Plain or with butter?
- Sade mi, tereyağlı mı?
I guess it can't go wrong with plain white.
Sade beyazların sorun çıkartacağını sanmıyorum.
In fact, when the Olympians returned home victorious, they used to take out a section of the city walls, so that the athletes wouldn't have to... pass through the same gate as mere mortals.
Aslına bakarsan, Olimpiyatlardan zaferle dönüldüğünde şehir surlarının bir kısmını ayırırlarmış ki sporcular sade halk ile aynı kapıdan geçmek zorunda kalmazmış.
It was a miracle, plain and simple.
Bu bir mucizeydi, basit ve sade.
No, we'll have two bowls of plain noodles
Hayır, iki sade erişte alacağız.
Plain noodles coming right up
Sade erişteler hemen geliyor.
Tell the kitchen : two plain noodles
Mutfağa söyle, iki sade erişte.
Oh, that sounds... rustic.
Sade olmuş biraz.
Shirley likes plain.
Shirley sade sever.
Just a black coffee.
Yalnızca sade kahve.
No, just black.
- Hayır, sade olsun.
Just black.
Sade.
Just get her something simple.
- Hey, sadece sade bir şey seç. Bilek için bir çiçek.
- It was kind of low-key.
- Sade bir törendi.