Skinned Çeviri Türkçe
702 parallel translation
He's too thick-skinned.
Duygusuz herifin teki.
Did you ever see an animal skinned, Hjalmar?
Hiç derisi yüzülen bir hayvan gördün mü Hjalmar?
Only red-skinned thing I saw was that tomato that plopped me in the face and made a fool of me.
Hatırladığım tek kızıl deri yüzüme atılan ve beni gülünç duruma düşüren domatesinkiydi.
The brown-skinned girls who enflame... your senses with their play... the cool, yellow-haired women who entice and escape you... the gentle ones who serve you... slender ones torment you... the mothers who bore and suckled you... all women whom God created out of... the teeming fullness of the Earth... are yours in the love of one woman.
Cilveleriyle kanını kaynatan kumrallar aklını çalıp seni baştan çıkaran sarışınlar şefkatle sana hizmet eden güzeller cehennem azabı çektiren ince belliler seni doğurup emziren anneler Tanrı'nın, toprağın fışkıran bereketinden yarattığı bütün kadınlar tek bir kadının sevgisinde, senindir.
You're awfully white-skinned for a guy who spent two weeks in Florida.
Florida'da iki hafta geçirmiş biri olarak tenin inanılmayacak kadar beyaz.
Meet the swellest guy I ever skinned a knuckle on.
Vurmaktan yumruğumun derisi sıyrılmıştı.
We certainly don't want to be skinned alive.
Kesinlikle canlı canlı derimizin yüzülmesini istemeyiz.
You don't wanna see me skinned alive, do you?
Canlı canlı derimin yüzüldüğünü görmek istemezsin, değil mi?
They must have skinned a couple of hungry rats.
Bunun için birkaç aç farenin derisini yüzmüş olmalılar.
Brown-skinned girls, bread growing on trees, where the Bounty went.
ağaçların altında kahverengi saçlı çıplak kızlar, Bounty nereye gitti.
I don't know what you're lying about, but get back...... before the skipper checks in or we'll be skinned.
Niye yalan söylediğini bilmiyorum ama kaptan gelmeden dön, yoksa ikimize de fırça atar.
Keep your eyes skinned, mainly east.
Gözünü dört aç, özellikle de Doğu yönünde.
- Sir? Call up the the lookouts and tell them to keep their eyes skinned for small ice and growlers.
Gözcülere buzul parçalarına karşı gözlerini dört açmalarını söyle.
Oh, and the lookouts have been warned to keep their eyes skinned for ice.
Gözcüler de buz kütlelerini izlemeleri için uyarıldı.
Don't try and lie or conceal anything, or you'll get skinned alive.
Yalan söylemeye ya da bir şey saklamaya kalkmayın, yoksa sizi çiğ çiğ yerler.
I'm not especially thin-skinned about some joke that might be made about me on stage.
Sahnede benimle ilgili şaka yapıldı diye hemen incinecek değilim.
Mm-hm. I may be more thin-skinned than I suspect.
Sandığımdan daha kolay incinebilirim.
You've been as ornery as a bear with a skinned behind!
Arkadan tırmıklıyan vurguncu kötü bir arkadaş olarak davranıyorsun.
After they've skinned you dry, you get called up in the army and get shot.
Derin yüzüldükten sonra, askere alınıp, vuruluyorsun.
- Makes me feel like a skinned rabbit! - Poor little you.
-... büzülüp kalmış bir tavşan gibi görüyor kendisini!
You're a very fair-skinned lady.
Sen çok açık tenli bir hanımsın.
Palm trees swaying in the breeze a smell of ripe papayas a blue lagoon, white sand, golden-skinned girls.
Palmiye ağaçları rüzgarda hafifçe sallanıyor. Ham papayaların kokusu geliyor. Mavi kıyı gölü, beyaz kum ve altın tenli kızlar.
One by one I shot them and skinned them up.
Birer birer vurup derilerini yüzdüm.
A dark-skinned girl who used to sing for you, remember?
Sana şarkı söyleyen esmer tenli bir kız vardı, hatırlıyor musun?
Yuki bore him three beautiful, fair-skinned children and the villagers thought her a good wife.
Ve Yuki ona üç çocuk verdi, yakışıklı ve açık renk derili. Köylüler arasında çok iyi bir eş olmakla şöhret saldı.
Keep an eye skinned.
Dikkatli olacağım.
- I'm not thin-skinned, Mr Shannon.
Alıngan biri değilim Bay Shannon.
Tell your thick-skinned friends in Topeka that their money's a lot safer if we stay open.
Topeka'daki ensesi kalın dostlarına açık kalırsak paralarının çok daha güvencede olacağını söyle.
They were skinned, and the hides were tanned on ancient machines.
Alman tosunları seçildi. Derileri özel tezgahlarda işlendi.
Keep your eyes skinned, he may turn up anywhere.
Gözlerinizi iyice açın ve her yeri tek tek arayın.
I skinned his face to be safe.
Emniyetli olması için yüzünün derisini yüzdüm.
You needn't have skinned him.
Derisini yüzmene hiç gerek yoktu.
" thick-skinned perissodactyl mammals...
"... kalın derili... "
A yellow-skinned army beat the French.
Sarı benizliler Fransızları yendi.
It's 15 years since I skinned an Indian, Squaw Man, but I ain't forgot the way.
Kızılderili derisi yüzmeyeli 15 yıl oldu, ama nasıl yapıldığını unutmadım.
- Skinned my knee.
- Dizimin derisi soyuldu.
If it makes you feel any better, engineer, that's one jackass we're going to see skinned.
O sersemin hesabını göreceğiz.
Or velvet-skinned Annie out of a Frisco hook shop and I'd still say, "No."
San Franscisco'lu kadife tenli fahişe Annie de, cevabım yine değişmezdi.
Tell everyone you fell and skinned your knees... going to the public convenience.
Herkese tuvalete giderken düşüp... dizini sıyırdığını söyle.
He skinned a fella once down in Texas.
Teksas'ta birinin derisini yüzmüştü.
They are thick-skinned, all right.
Enseleri de pek kalın.
See the superiority of the white-skinned race when it comes to walking.
İş yürümeye gelince beyaz derili ırkın üstünlüğünü görüyorsun, değil mi?
"See the superiority of the white-skinned race."
"Şimdi beyaz derili ırkın üstünlüğünü görüyorsun."
I assure you, Miss Vincent, I'm not thin-skinned.
Sizi temin ederim, Bayan Vincent, ben duygusuz biri değilim.
That pale-skinned girl over there reminds me of a waitress at our pub.
Oradaki solgun yüzlü kız bizim meyhanede garson olduğu için beni tanıdı.
They were skinned alive.
Canlı canlı derileri yüzüldü.
Certain employers were suspect... foreign... cosmopolitan, not to mention dark-skinned.
Belli başlı işçiler şüpheliydi. Yabancıları geniş görüşlüleri, esmer derilileri söylemeye gerek yok.
Two young Tachibana girls. They were killed and their backs were skinned.
İki Tachibana'lı kız... öldürüldüler ve sırtları yüzüldü.
A dark-skinned man with dark glasses.
Koyu gözlüklü esmer bir adam.
Gentlemen... from this moment any man... without leggings, without a helmet, without a tie... Any man with unshined shoes or soiled uniform... is going to be skinned.
Beyler şu andan itibaren tozluğu, kravatı, miğferi olmayan herkes botu parlamayan ve üniforması ütüsüz olan herkes derisini yüzdürecek.
She was fair-skinned, like you.
Çok güzeldi ve senin gibi beyazdı.