Smile Çeviri Türkçe
15,235 parallel translation
You got a big smile on your face.
Yüzünde kocaman bir gülümseme vardı.
And a smile on his face as if to say, "Everything was going to be okay."
Ve her şey düzelecek der gibi bir gülümseme vardı yüzünde.
And he's giving small, little, black, Jewish angels with a face full of corn a handful of napkins and a smile that says everything is going to be okay.
Küçük, siyahi, yüzü mısırla kaplı Yahudi meleklere bir avuç dolusu mendil uzatıyor ve her şey düzelecek gülümsemesini sunuyor.
Nod and smile.
Kafanı salla ve gülümse.
As you can see in this picture and in all the other pictures, Doug is smiling, but I think we can all agree that in this shot, that smile got a whole lot brighter.
Bunda ve diğer tüm fotoğraflarda gördüğünüz üzere Doug gülümsüyor ama bence hepimiz kabul edebiliriz ki bu karede gülümsemesi çok daha büyük.
- Smile, Liz.
- Gülümse, Liz.
Out, out. Out. Smile.
Gülümse, gülümse.
Smile.
Gülümse.
So from now on, sweetheart, you will do what men tell you, and smile when you do it till all your debt is cleared. Do you understand?
Şu andan itibaren tatlım borcunu ödeyene kadar erkeklerin sana söylediği her şeyi yapacaksın ve gülümseyeceksin.
So, am I supposed to just smile and wave you out the door?
Ne yani, gülümseyip seni geçirmemi mi bekliyorsun?
You still have the same sweet smile, the same sweet face.
Tatlı gülüşün, tatlı gülümsemen hala aynı.
Just make sure you smile a lot.
Çok gülümsediğinden emin ol.
With a smug smile that says :
Kendinden emin bir gülümsemeyle
I used to make them smile.
Eskiden gülümsemelerini sağlardım.
I'll expect to see you next to us tomorrow wearing your best smile.
Yarın yüzünde bir tebessümle yanımızda durmanı bekliyorum.
You want to see my best smile?
Tebessüm mü istiyorsun?
Now, there is a smile in there, one day I'm gonna get it.
Orada bir gülücük var ve bir gün onu alacağım.
Put a smile on blast that's the Troll life And I'm here to help you through it come on, Smidge, I know you can do it
Yüzüne bir gülümseme patlat, işte bu Trol hayatı ve bunu yapmana yardım edeceğim, hadi küçücük, yapabileceğini biliyorum
I can see it in your smile
Gülümsemende görebiliyorum
And your smile... The sun itself turns jealous... And refuses to come out from behind the clouds...
Ve gülüşün güneş bile kıskanıyor ve bulutların arkasından çıkmayı reddediyor biliyor ki gülüşünün yarısı kadar ile parlak olamaz.
Show me a smile then
Bana gülümsemeni göster
Come on, let's see that smile.
Hadi ama bir gülücük ver.
A destiny that leads the English to the Dutch is strange enough... but one that leads from Epsom into Pennsylvania... and thence into the hills that shut in Altamont... over the proud coral cry of the cock... and the soft stone smile of an angel... is touched by that dark miracle of chance.
Yeterince garip bir kader ki İngiliz'den Hollandalı'ya kadar rehberlik eder Ayrıca Epsom'dan Pensilvanya'ya kadar da ve oradan tepelere doğru Altamont'ta durana kadar Görkemli biçimdedir Horuzun sert çığlığı
"and the soft stone smile of an angel... " is touched by that dark miracle of chance...
Ve mücevher gibidir bir meleğin gülüşü o kara talihin etkilediği
These machines don't have your smile, Carla.
Bu makinelerin gülümsemeleri yok Carla.
Well, nobody must be cute, because I know that smile.
Kimse dediğin tatlı biri olmalı, çünkü o gülüşü biliyorum.
Goddam! If he's not, I'll smile for both of us.
Eğer gülmüyorsa ben ikimiz içinde yaparım
- Smile.
- Gülümse.
Birds, they may smile at you on the street but, that doesn't mean they like you.
Kuşlar, onlar gülümseme olabilir Sokakta size Ancak, bu demek değildir onlar seni seviyorum.
What could have made him so despise your happy smile, your laughing eyes.
Onu bu kadar hor yapılmış olabilir senin mutlu gülümseme, senin gülen gözler.
Give us a smile, gorgeous.
Gülümse bakalım.
Great big old smile!
Kocaman gülümseyin!
And if I hadn't got anything more to that smile he gave me. I would have been well repaid.
Hiçbir şey olmasa bile bana verdiği o gülümseme aldığım en büyük mükâfattı.
Give us a smile, come on!
Bize bir gülücük ver, hadi!
Smile a little.
Azıcık gülümse, olmaz mı?
Remember to smile!
Gülümsemeyi unutma!
And pose and smile!
Ve poz ver ve gülümse!
No one to get weak-kneed at that pretty smile.
Kimse hoş bir gülümsemeye kayıtsız kalamaz.
Attention! Smile!
Dikkat, gülümseyin.
She doesn't smile much.
Pek gülümsemiyor.
Then smile.
O zaman gülümse.
You're like a different person when you smile.
Gülünce başka bir insan oluyorsun.
You think you might smile, Mr Dickinson?
Gülümser misiniz, Bay Dickinson?
With half a smile and half a spurn, As housewives do a fly.
Gülücüklerle ve mutlu olurdum, Ev hanımlarının sinek kovaladığı gibi.
I have only my smile.
Sadece gülümsemem var.
You wipe that smile off your face.
Sırıtma öyle!
It's great to see you smile.
Güldüğünü görmek güzel.
You would smile so much. God, I missed those days.
Tanrım, o günleri özledim.
Knowing it cannot shine half as bright. I kinda do have a nice smile, don't I?
Gerçekten de güzel bir gülüşüm var, değil mi?
Not until I see that smile.
- O gülücüğü görene kadar olmaz.
Smile emoji, sad emoji, raise the roof emoji.
Şuna bakın! Çocuk doğurttum.