So that's what this is all about Çeviri Türkçe
72 parallel translation
Oh, is that so? What's all this business about your husband wanting $ 99,000... before he sets you free?
Kocanın senle boşanmadan önce 99 bin dolar istemesi olayı da nedir?
Before we rush out into something that isn't so pleasant, let's make sure we know what this is all about.
Pek hoş olmayan bir şeylere girişmeden önce herşeyi gözden geçirdiğimizden emin olalım.
So that's what this is all about.
Demek her şey bunun yüzündendi.
So that's what this is all about?
Tüm bunlar da ne demek oluyor?
So that's what this is all about.
Yani hepsi bu kadar.
Oh, so that's what this is all about.
Beyler? Yemek savaşı!
So that's what this is all about?
Yani herşey bu mu?
So that's what this is all about?
Tüm bunların sebebi bu mu?
- So that's what this is all about, huh?
- Yani konu bu muydu?
So that's what this is all about.
İşte bütün sorun buymuş.
So that's what this is all about, Charlie?
Her şey bu kadar mı yani Charlie?
So that's what this is all about.
Demek her şey bununla ilgiliydi.
Ah, so that's what this is all about.
Konu bu demek.
I see, so that's what you think this is all about?
Anladım, her şey bundan ibaret zannediyorsun yani?
So, that's what this is really all about.
Yani herşey bunun için.
So that's what this is all about.
Demek her şey bu yüzden.
So the racial card gets cooled and you can forget about the dead cop. - That's what this is all about.
Irkçılık meselesi soğuyacak ve siz de ölen polisi unutacaksınız.
- So that's what this is all about.
Demek bunun için yemeğe çıktık.
So that's what all this is about.
Yani tüm bunlar beni görmek içindi.
OH, SO THAT'S WHAT THIS IS ALL ABOUT.
Konu bu demek. Yemek.
So that's what this is all about?
Demek sorun bu.
So, existence is a certain kind of gift. My existence, or anybody's existence, or that there is anything at all is in the manner of a gift. And, of course, one begins to move further in the direction of what I actually believe about things when we make this move from saying the world is simply given to saying that it has been given to us,
Tabii ki, biri inandığım doğrultuda bir şeyler söylerse, misal, dünyanın bize öylece sunulduğunu söylerse, biri de bu doğrultuda devam edip, bunun bir yaratıcısının olduğunu, tanrı tarafından verildiğini söyler.
So that's what this is all about?
Demek bütün olanlar bu yüzdendi.
So that's what this is all about? Albert and Allegra on the front of your crap-ass newspaper?
Albert ve Allegra'nın... boktan gazetene haber olmasıyla mı ilgili bu?
What? So that's what this is all about.
Demek olay buydu.
Nightmare? So that's what all this commotion is about?
Demek bütün tantana bu yüzden.
Oh...'Kay, so that's what this is all about.
- Tamam, demek ki sebebi buymus.
You know, say what you will about the ravages of sports in this corporate age where overpaid athletes expect prima donna treatment, but there is still something so unifying about sport in its purest form - - when athletes rise above themselves and touch greatness and, in doing so, remind us all that we also have greatness inside of us.
Günümüzdeki tahrip edilmiş spor anlayışı, ve yüksek ücret alan sporcuların... hep en yükseği hayal etmesi konusunda istediğinizi söyleyebilirsiniz... ama sporun doğal halini, hala böylesine birleştirici yapan bir şeyler var... örneğin sporcuların kendilerini aşıp, mükemmelliğe erişmeleri... ve bunu yaparken bizi de, içimizde mükemmellik olduğuna inandırmaları gibi.
So that's what all this is about?
Demek hepsi bunun hakkındaydı?
So, that's what this is all about?
Yani, bütün hepsi bununla mı ilgili?
So, that's what this is all about.
Şimdi anlaşıldı bütün bunlar.
SO THAT'S WHAT THIS IS ALL ABOUT.
Yani bütün mesele buydu ha.
So that's what this is all about, huh?
Şimdi her şey açığa çıkıyor, heh?
So that's what this is all about.
Her şeyin sebebi buydu.
So, you say you found this book, and it tells you how to see faeries and goblins and magic sprites, and that's what this is all about.
Yani şimdi sen, tüm bu cinleri, perileri ve tüm bu büyülü yaratıkları görebildiğin bir kitap bulduğunu söylüyorsun, ve bu kadar şey bu kitap yüzünden mi?
So, that's what this is all about.
Demek her şey bunun içindi.
So that's what all this is about.
Peki, her şey bunun içinmiş.
So that's what this is all about?
Bütün mesele bu mu yani?
So that's what this is all about?
Yani tüm bunlar bu yüzden mi?
So that's what this is all about?
Amacın nedir?
So that's what this is all about.
Demek her şey bunun içindi ha? Tabii.
So am I. But that's what this is all about.
Ben de. Ama bütün bunlar zaten bununla ilgili.
Oh, so that's what this is all about.
Tüm bunların nedeni bu yani.
- So that's what this is all about, Leo?
- Hepsi bu mu, Leo?
What's so brilliant about all this is that it just fell into our laps.
Bunun en güzel yanı da hiçbir şey yapmadan kucağımıza düşmesi.
Mm, so that's what this is all about, isn't it?
Demek ki tüm mesele buydu, değil mi?
This is about blogging protests in realtime. This is about getting news about your grandmother in realtime it's about seeing people you haven't seen in years through a device that you're holding on to and that's what's powerful about having something so connected in such a really meaningful way at all times.
Bu, elinde tuttuğun bir aletle blogunda anında protestolar yayınlamak, anneannen hakkında anında haberler öğrenmek, yıllardır görmediğin insanları görmek demek ve bunlar her zaman, anlamlı bir şekilde internete bağlı olan birşeye sahip olmanın ne kadar güçlü birşey olduğuyla ilgili...
Oh, so... So that's what this is all about?
Yani, tüm bunlar o yüzdendi?
SO THAT'S WHAT THIS IS ALL ABOUT?
Bütün bunlar bunun için miydi?
So that's what this is all about?
Yani her şey bununla mı ilgili?
You don't know me, so I don't expect you to believe me, but it was never my intention to hurt your mother, and that's what this case is all about.
Beni tanımıyorsun, bu yüzden bana inanmanı da beklemiyorum, ama asla anneni incitmek niyetinde değildim ama bu dava tam da bunun hakkında.