Squeak Çeviri Türkçe
394 parallel translation
[Laughs] Do the right-side brakes on your dad's SUV squeak a little bit?
- Babanın jipinin sağ freni biraz gıcırdıyor mu?
"Louder, you Yankee pip-squeak," our captain yells.
"Bağır, Amerikalı domuz," dedi kaptan.
Yes. We'll squeak up...
Evet, seslice yaklaşalım...
The first one who lets a squeak out... I'll put in solitary confinement.
Bir gıcırtı çıkaran ilk kişiyi tek kişilik hücreye kapatacağım.
Not just a little squeak Pucker up and blow
Küçük ve tiz bir ses değil Buruştur dudağını ve üfle
What a narrow squeak that was.
O ne kadar dar bir gıcırtı.
I lie awake for hours, listening to that ghost ship crack and squeak.
Yatakta saatlerce gözlerim açık, şu hayalet geminin uğultularını dinliyorum.
All right, now that I've shown you managers that Kristo's all bubble and squeak... I'm ready to throw a little business your way.
Siz menajerlere Kristo'nun hava gazı olduğunu gösterdiğime göre seninle biraz iş yapmaya hazırım.
I shall certainly be glad to get out of... [chicks squeak]
Buradan çıktığımda, kesinlikle çok sevineceğim--Oh!
Walls creak and the windows squeak... and things rattling'all night long.
Duvarların ve pencerelerin gıcırtısı... ve gece boyunca şıkırdıyan şeyler.
I heard that loose step squeak, like somebody sneaking downstairs.
Şu gevşek basamakta bir tıkırtı duydum, Sanki gizliden aşağı biri iniyordu.
It can make old shoes squeak like new again.
Eski ayakkabıların yeni gibi gıcırdamasını sağlayabiliyor.
Your shoes squeak.
Ayakkabıların gıcırdıyor.
Well, we're all safe, though it was a narrow squeak.
Bu sefer çok şanslıydık sanırım, iyi sıyırdık.
Your pencil does have the most terrible squeak, Flora.
Kalemin çok kötü gıcırdıyor Flora.
Why, you goldbricking pip-squeak!
Neden, seni görev kaçkını fare.
- I dont mind the squeak. - Salad oil!
- Gıcırdamasının mahsuru yok.
You must oil the doors so they will not squeak in the mass.
Kapıları yağlamalısın ki törenin ahengini bozmasınlar.
I can't hide it inside and squeak
İçimde saklayamam ve gülerim
But it was a narrow squeak.
Ama çok az kalmıştı.
If any of you lets out a squeak, I'll break his neck.
Çıtını çıkaran olursa boynunu koparırım.
That was a narrow squeak.
Kıl payı yetiştik.
A mouse too frightened to squeak.
Korkudan ödü patlamış bir fare.
Mice which have been painstakingly trained over the past few years to squeak at a selected pitch.
Seçilen bir ses perdesinde viyaklamak üzere son birkaç yıldır özenle eğitilmiş fareler.
Now, these mice are so arranged upon this rack that when played in the correct order they will squeak "The Bells of St. Mary."
Bu fareler bu raf üzerine öyle dizilmişlerdir ki doğru sıra ile çalındığı zaman "The Bells of St. Mary" i viyaklayacaklar.
Ladies and gentlemen, I have in this box... 23 white mice... mice which I have painstakingly trained... over the past few years... to squeak at a selected pitch.
Bayanlar ve baylar, bu kutuda 23 beyaz fare var. Belli bir notayı söylemeleri için son birkaç yıldır titizlikle eğittiğim fareler.
Now, these mice are so arranged upon this rack... that when played in the correct order... they will squeak... "Three Blinded White Mice."
Bu fareler bu kutuda öyle bir sırayla dizilmişlerdir ki doğru sırada çaldığımda "Üç Kör Beyaz Fare" şarkısını cırlayacaklardır.
- Remember Squeak Harris?
- Squeak Harris'hatırlıyormusun?
- Of course I remember Squeak Harris.
- Tabii ki Squeak Harris'i hatırlıyorum.
They squeak, eh?
Fena değildi, ha?
The lungs don't so much breath as squeak ineffectually for mercy.
Ciğerler nefes diye o etkisiz cırlamayı "Merhamet et!" diye çekmez.
A pip-squeak with dysfunctional femininity that despises women.
Kendini beğenmiş, kadınlık organı olmayan kadınları küçümseyen bir yaratık.
You'll probably squeak by.
Büyük ihtimalle, paçayı sıyıracaksın.
You squeak, and you're gonna leak.
Ses çıkarırsan ölürsün.
Every time you took a breath, this obi would squeak.
Ne zaman nefes alsan bu obi gıcırdıyor.
Your obi doesn't squeak?
Obin gıcırdamıyor mu?
The maru-obi all squeak.
Tüm Maru-obiler gıcırdıyorlar.
The older, softer ones don't squeak.
Eski, yumuşak olanlar gıcırdamaz.
Good. You get to make your little high-pitched squeak.
Sen tiz sesle cıyaklarsın.
The graves stood tenantless, and the sheeted dead did squeak and gibber in the Roman streets :
"Sahipsiz kaldı mezarı. " Gıcırdadı tabutu ve konuştu ölü... " Roma'nın caddelerinde.
Listen, Squeak- -
Dinle Squeak...
- My name ain't Squeak.
- Benim adım Squeak değil.
I thought it was Squeak.
Squeak olduğun sanıyordum.
Your doors squeak.
Kapıların gıcırdıyor.
Little pip-squeak.
Küçük şeytan.
Find someone else to be your squeak.
İspiyonculuk yapacak başkasını bul.
That feeling of the cue stick sliding through your fingers. That squeak of the chalk.
Parmaklarının arasındaki ıstakanın verdiği his.... tebeşirin gıcırtısı..
[Engine revs, brakes squeak]
[Motor devri, fren gıcırdar]
[Brakes squeak, glass breaks]
[Fren sesi, cam kırılır]
[Hinges squeak, thud]
[Tırnak gıcırtısı, pat diye düşer]
( Hinges squeak )
Hazırlanmış bile.