Survival Çeviri Türkçe
3,900 parallel translation
If we'd gone in there and tried to... to take the calf away, it would have been absolute mayhem, she'd have got incredibly stressed, and that would probably have jeopardised her survival.
Yavruyu almaya kalkışsaydık... ortalık fena karışırdı. İnanılmaz stres olurdu. Ve kendi hayatı da tehlikeye girerdi.
Her survival instinct, in the end, over-rides her love for dung.
Sonunda yaşama içgüdüsü gübre aşkını bastırıyor.
Much of the Sahara is uninhabitable, but there are rare places where there is some possibility of survival.
Sahra'nın çoğunda yaşanamaz, ama bazı nadide yerlerde... hayatta kalma ihtimali var.
There's not much they can do about climate change, but they have got together with the local fishermen to try and improve the turtles'chances of survival.
İklim değişikliği için yapabilecekleri çok şey yok... ama yerli balıkçılarla birlikte... kaplumbağaların yaşama şansını arttırmaya çalışıyorlar.
So the survival of just one could have huge consequences.
Bir tanesinin bile yaşaması çok şeyi değiştirebilir.
You back someone into a corner, his survival instincts kick in.
Birini köşeye sıkıştırırsan hayatta kalma içgüdüsü işler.
Survival.
Hayatta kalmak için.
Now that we know that it's about my survival, you can't ask me to stay here like a little girl.
Şimdi konu benim canım olduğuna göre ufacık kız gibi burada durmamı isteyemezsin.
A means of survival.
Bir hayatta kalma aracı.
Of course you're not a means of survival.
Tabii ki bir hayatta kalma aracı değilsin.
Yes, but I am hoping to distinguish the ending, you know, make the third act a, um, survival tale rather than a bloodbath.
Evet ama ben farklı bir son yapmayı umuyorum. Üçüncü sahneyi katliam yerine bir hayatta kalış hikayesi olarak düşünüyorum.
Those claws, so vital for a lion's survival, are made of a protein called keratin.
Bir aslanın hayatta kalması için son derece önemli olan şu pençeler keratin diye adlandırılan proteinden oluşmuşlardır.
Her eyes, also absolutely vital for her survival, have a protein called opsin which is bound to a pigment to make structures called rhodopsins which allow her to see in colour and also to allow her to see very well at night when she's hunting.
Hayatta kalması için ayrıca önemli olan gözlerinde renkli ve geceleri avlanırken daha iyi görmesini sağlayan rodopsin adlı yapıları oluşturmak için gerekli olan pigmente bağlı opsin adı verilen protein bulunur.
It's about our right to exist and our survival.
Var olma sebebimiz söz konusu ama aynı zamanda, parti olarak geleceğimiz de.
After all, that is the key to our survival.
Ne de olsa kurtuluşumuzun anahtarı bu.
Well, with survival instincts, anything's possible.
Hayatta kalma içgüdüleri ile her şey mümkün olabilir.
I'm trying to teach you about survival.
Sana hayatta kalmayı öğretmeye çalışıyorum.
Men who can get women to take care of'em, well, they have a greater chance of survival.
Kadınların erkeklere bakıyor olmaları, onların hayattaki en büyük şansı.
Part of their perverse survival of the fittest scheme for the planet, which they believe will transform the Earth and the Light into the eventual rulers of the Milky Way.
Bu sayede kendi sapkın'en güçlü hayatta kalır'fikirlerini taban alan komplolarıyla Dünya'yı ve Işık'ı sonunda Samanyolu'nun hakimi kılmaya çalışacaklardı.
But this is just one of the ways this character uses chemistry to increase the chance of survival.
Fakat bu, hayatta kalma şansını artırmak için kimyayı kullanma yollarından biri.
Yeah, but she knew the justice system- - she knew that it didn't always work, so her survival skills kicked in.
- Evet ama o adalet sisteminin her zaman çalışmadığını biliyordu, hayatta kalma dürtüleri ağır bastı.
This is about our family, our survival.
Bu ailemizle, hayatta kalma savaşımızla alakalı.
It might have been a little out of our price range, but was there anything on it that I could use for inspiration for our own apocalypse survival vehicle?
Fiyat aralığımızın biraz dışında olabilirdi, ama kendi kıyametten kurtuluş aracımız olarak... ondan ilham almamda her hangi bir sorun var mıydı?
And puts our doomsday Toyota to the ultimate survival test.
Kıyamet günü Toyota'mızı... benzersiz bir kurtuluş sınavından geçiriyoruz.
It would be the perfect place for our ultimate survival challenge.
Burası hayatta kalma mücadelemiz için harika bir yer olabilirdi.
They specialize in survival bunkers.
Sığınaklar üzerine uzmanlaşmış bir şirket.
Urban survival courses.
Hayatta kalma kursları.
It's called survival of the fittest for a reason.
Buna dogal seçilim demelerinin bir nedeni var.
Now, you don't spend any of your own money, but the victim's chance of survival drops to 50 % in a rescue scenario.
Öte yandan, polisi ararsan işin içine kurtarma ekipleri köpekler, çelik yelekler girer. Cebinden hiç para çıkmaz ama bir kurtarma operasyonunda kaçırılan kişinin hayatta kalma şansı yüzde 50'ye düşer.
I think we should be spending our time trying to devise a plan, not lower our already slim chances of survival.
Sanırım zamanımızı bir plan yapmaya harcamamız gerekiyor zaten az olan sağ kalma şansımızı daha da azaltmaya değil.
I'm not actually worried about anything'cause, guys, I have my Haiti survival kit right here.
Hiçbir şey hakkında endişelenmiyorum. Çünkü arkadaşlar Haiti hayatta kalma çantam var.
PE's about survival of the fittest.
B.E.'de güçlü olan hayatta kalır.
PE is survival of the fittest, Troy.
B.E.'de güçlü olan hayatta kalır, Troy.
And I'm not gonna tell you the survival rate'cause it'll turn your hair white.
Hayatta kalma oranını size hiç söylemeyeyim çünkü canınızı çok sıkar.
But it, uh... It went into some sort of survival mode.
Ama bir çeşit hayatta kalma moduna dönüştü.
I was extremely cold and my body had gone into survival mode.
Çok üşümüştüm ve vücudum kendini korumaya çalışıyordu.
You guys, I think, for the time being, we're gonna have to start thinking in terms of survival.
Beyler, sanırım bu sırada kurtulma yolları düşünmemiz gerek.
Survival of the fittest.
En formda olan hayatta kalır.
And I must do all that I can to ensure his survival.
Benim de onun hayatta kalmasını sağlamam lazım.
They are a garrotte, sir. They necessitate unorthodox stratagems for survival.
Hayatta kalmak için alışılmışın dışında taktikler gerekiyor.
Castle, that was called survival.
Castle, ona hayatta kalmak denir.
How many more times do we have to save a world... have to fight for the survival of our home?
Bir gezegeni daha kaç kere kurtarmak zorunda kalacağız... onun kurtuluşu için daha ne kadar savaşacağız?
The very survival of our species upon this or any world depends upon it.
Türümüzün bu veya herhangi bir gezegendeki varlığı buna bağlı.
The key to oryx survival is keeping on the move.
Antilopları kurtarmanın anahtarı, onları gezer vaziyette tutmaktır.
This same solution to desert survival was adopted by the only people to have mastered life here. The Bedouin nomads.
Bu aynı çölde hayatta kalma çözümüne adapte olmuş, buradaki hayatta uzmanlaşmış tek insanlar Bedevi göçebeleridir.
Desert survival requires sensible footwear.
Çölde hayatta kalmak hassas ayak ekipmanları gerektiriyor.
The relationship between man and camel has proved an enduring strategy for desert survival.
İnsan ve deve arasındaki ilişki çöl kurtuluşu için ebedi bir stratejiyi kanıtladı.
Surely the master of desert survival is the animal that came so close to disappearing for ever from this landscape, the oryx.
Sonsuza kadar buralardan yok olmanın eşiğine gelen hayvan ve çölde hayatta kalma ustaları olan antiloplardır.
They've certainly got all the essential traits for survival.
Hayatta kalmak için gerekli olan bütün önemli özelliklere sahip oldukları kesin.
This holds the key, not just for the humpbacks'survival, but for all life in these coastal mountains.
İşin kilit noktası da bu sadece kambur balinaların yaşaması için değil aynı zamanda bu dağların eteğindeki tüm yaşamlar için.
That's a survival skill.
Hayatta kalma konusunda yetenekli.