Teaching Çeviri Türkçe
5,962 parallel translation
Ah. Is that what you were doing last year in Oxford, England- - teaching?
Geçen yıl Oxford, İngiltere'de de bunu mu yapıyordunuz...
My husband... he's teaching at the Sorbonne.
Eşim Sorbonne'da öğretmen.
Well, maybe this teaching job's distracting you.
Belki de öğretmenlik yapmak dikkatini dağıtıyordur.
You're teaching him to degrade and objectify women that they exist solely to satisfy his urges when you could, in fact, be teaching him that the best kind of sex comes from making a connection.
Sen kadınları küçük düşürüp, nesneleştiriyorsun. Kadınların sadece onun ihtiyaçlarını karşılamak için varolduklarını öğretiyorsun. Aslında en iyi seksin, karşındakiyle iletişim kurularak yapılan seks olduğunu öğretmelisin.
How can you make a living as you quit teaching?
Ders vermeyi bırakan biri olarak nasıl geçimini sağlıyorsun?
See, I started teaching this class...
bu dersini başlattı gör...
But G-man here's teaching me.
Ama G-man öğretecek bana.
This evening, I'm teaching you.
Bu akşam, sana öğretiyorum.
Any other teaching I do is on the ground.
Diğer verdiğim eğitimler de yerdedir.
Read all the books and listened intently but... sometimes it feels like I'm teaching the same student.
Bütün kitapları okuyor ve dikkatle dinliyorlar. Ama... bazen hep aynı öğrenciye anlatıyormuşum gibi hissediyorum.
When I'm done, you're going to be teaching Mother Goose to Polak kids up in Greenpoint.
Ben olmasaydım Ana Goose'u Greenpoint'teki çocuklara anlatıyor olurdun.
I was teaching you to make a connection with her.
Sana onunla bağlantı kurmayı öğretiyordum.
If he ever is deployed... You saved his life by teaching him to shoot.
Eğer o göreve çağırılırsa ona ateş etmeyi öğreterek hayatını kurtarmış olursun.
Why's your mom teaching biology?
Neden biyoloji dersine annen giriyor?
It reminded me of the time you we're teaching me to use anger to control the shift.
Bana dönüşümümü kontrol etmek için öfkemi kullanmayı öğrettiğin zamanları hatırlattı.
I think you ended up teaching me more about that.
Sanırım o konuda sen bana daha çok şey öğrettin.
Are you teaching me again?
Bana tekrar öğretir misin?
I was teaching him some French.
Ona Fransızca öğretiyordum.
I don't remember teaching you that.
Sana bunu öğrettiğimi hatırlamıyorum.
He should be teaching me.
Bana öğretiyor olmalıydı.
This is a complaint about this hospital and this teaching program.
Hastaneyle ve eğitim programıyla ilgili.
Or teaching me about boys?
Erkekler hakkında nasihat et.
What are you teaching the boy?
- Çocuğa ne öğretiyorsun?
But their most precious gift was teaching their art of preserving human bodies.
Ama en büyük armağanları insan vücudunu muhafaza etmeyi öğretmeleri oldu.
May I ask... what are you teaching the boy?
Acabaa çocuğa ne öğrettiğini sorabilir miyim?
Oh, I'm catching a flight to Montreal for a master class I'm teaching tomorrow.
Oh, Montreal'e giden bir uçağa yetişeceğim yarın ileri düzey bir sınıfa ders veriyorum.
Oh, I've got to stop teaching you.
Oh, ben lazım Seni öğretim durdurmak.
It may look like I am teaching your son to play poker, but actually I'm teaching him math.
Oğluna poker oynamayı öğretiyormuşum gibi gözükebilir. Ama aslında, ona matematik çalıştırıyorum.
I just think the person teaching him should be qualified.
Ona öğreten kişinin vasıflı olması gerektiğini düşünüyorum sadece.
Some call it'Teaching a lesson'.
Bazıları'ders verme'der.
! Teaching you to swim.
- Sana yüzmeyi öğretiyorum.
See, Ryder, I was thinking yesterday after the picnic, there are a few things you should learn... they probably aren't teaching you in California.
İşte, Ryder, dün piknikten sonra düşündüğüm şey buydu,.. ... öğrenmen gereken bir kaç şey var,.. ... muhtemelen sana Kaliforniya'da öğretilmeyen şeyler.
Spent hours teaching him how to swing correctly.
Doğru bir şekilde sallaması için ona saatlerce anlattım.
Right now our P.E. teaching position has been filled.
Şu anda bizim P. E öğretim pozisyonumuz dolu.
I can be a teaching assistant.
Asistan olabilirim.
Being in the middle of nowhere teaching 4 to 5 kids, is it worth it?
Hiçliğin ortasında olmak ve 4, 5 çocuğa öğretmenlik yapmak, buna değer mi?
If he took that time and concentrated on teaching more that kid might have passed the exam.
Eğer o harcadığı zaman yerine, daha fazlasını öğretmeye kendini verseydi, o çocuk belki de sınavı geçerdi.
Actually, I-I like teaching, Bruce, and I wouldn't quit it even if I could.
Aslına bakarsan, ben öğretmeyi seviyorum Bruce. İstesem de bırakmam.
They need guidance, teaching.
Rehberliğe ihtiyaçları var, bir şeylerin öğretilmesine.
Your dad had a passion for teaching.
Baban öğretme aşkıyla doluydu.
That's a teaching fellow.
- Hocalardan biri.
The teaching hospital. Yeah.
Üniversite hastanesi.
You're going to abandon all your teaching commitments and everything else?
Tüm eğitim taahhütlerini elinin tersile itecek misin?
I can't believe that you're teaching him to do that.
Ona bunu yapmayı öğrettiğine inanamıyorum.
Teaching her everything I know.
Bildiğim her şeyi öğretiyorum.
She was teaching Coach Bagg how to read.
Koç Bagg'e okuma öğretiyordu.
In fact, I'm sensing she was teaching Coach Bagg how to read.
Hatta, Koç Bagg'e okumayı öğrettiğini hissediyorum.
- This is my first day teaching.
- Bu benim eğitimdeki ilk günüm.
He was teaching you how to shoot, and he lost track of time.
Sana silah kullanmayı öğretiyordu, zamanın nasıl geçtiğini anlamamış.
I'm teaching a class full of kids who all look like blood sausages to me.
Gözüme kan torbası gibi görünen bir sürü çocukla dolu bir sınıfta ders veriyorum.
No, Coulson and I go way back, back to the days when Fury was teaching us tactics...
Coulson ve benim ilişkimiz çok eskilere dayanır. O günlerde Fury bize taktik öğretirdi.
teach 124
teacher 881
teachers 108
teacher's pet 22
teacher conference 29
teach me 88
teach him a lesson 24
teachet 18
teacher 881
teachers 108
teacher's pet 22
teacher conference 29
teach me 88
teach him a lesson 24
teachet 18