That wasn't necessary Çeviri Türkçe
89 parallel translation
That wasn't necessary.
Buna hiç gerek yoktu.
That wasn't considered a necessary item in my education.
Eğitimimde gerekli bir nokta olarak düşünülmedi.
- It wasn't necessary to do that for my sake.
- Yapmanıv gerekiyordu benim için.
Now that just wasn't necessary, Beneatha.
Böyle konuşmana gerek yok Beneatha.
They said it wasn't necessary... that I could.
Geri dönmemin gerekmediğini söylediler.
That wasn't necessary, chief.
Buna gerek yok, şef.
That wasn't necessary.
Gerek yoktu buna.
Oh, that wasn't necessary.
Oh, hiç gerek yoktu.
- That wasn't necessary.
Buna gerek yoktu. Değil mi?
But I told him that wasn't necessary.
Ama buna gerek olmadığını söyledim.
That wasn't necessary.
Buna gerek yoktu.
That wasn't necessary.
Bu gerekli değildi.
- That's my contribution. - It wasn't necessary.
- Ne gerek vardı...
That wasn't necessary.
Bu gerekmezdi.
I wish I could say that his death was necessary, but it wasn't.
Keşke ölümünün gerekli olduğunu söyleyebilsem, ama değildi.
I told her that it wasn't necessary.
Ben bunun gerekli olmadığını söyledim.
That's all I wanted to know. This fight wasn't necessary.
Tüm öğrenmek istediğim buydu, boş yere kavga ettik.
That wasn't really necessary.
Gerçekten gerekmezdi.
- That wasn't necessary.
- Buna gerek yoktu.
Maybe that wasn't necessary.
Belki de gerekli değildi.
Jacob, that wasn't necessary.
Jacob buna gerek yoktu.
That wasn't anywhere near the accumulation necessary... to cause an explosion.
Patlamaya neden olabilecek birikmenin yakınında bile değildi.
Oh, that wasn't necessary.
Oh, ne gerek vardı.
Oh, Fred, that wasn't necessary.
Fred, buna hiç gerek yoktu.
That really wasn't necessary, Alan.
- Buna hiç gerek yoktu, Alan.
- That wasn't really necessary.
- Gerçekten, buna hiç gerek yoktu.
Look, that wasn't necessary.
Bak, buna hiç gerek yok.
That... that wasn't necessary.
Gerek yoktu.
That wasn't necessary.
Teşekkür ederim.
That wasn't even necessary.
Bu ağır oldu.
That wasn't necessary, but thank you.
Gerek yoktu, ama teşekkürler.
Our team got done first, so... thought we'd come for help guess that wasn't necessary...
İlk önce benim takım bitirdi, ve... yardıma gelmeyi düşündük sanırım gerek kalmamış...
Possible critical injuries. That wasn't necessary, Joe.
Buna gerek yoktu Joe.
That wasn't necessary.
Bu gerekli değil.
That wasn't really necessary.
Buna hiç gerek yoktu.
Something he did during the murders that wasn't actually necessary.
Cinayetler sırasında mecbur kalmadan yaptığı şeyler.
That wasn't necessary. Mitsunari!
Bu kaleyi senin gibi bir işe yaramaza emanet ettiğim için neredeyse öldürülüyordum!
That wasn't necessary, now was it?
Buna gerek yoktu, değil mi?
Well, if that's the case, It certainly wasn't Necessary to the crime.
Eğer doğruysa suçla ilgisiz bir şey olmalı.
Retrospectively, I think I needed to understand, to convince myself that work was profoundly necessary. It wasn't obvious to me.
Geçmişe dönüp baktığımda iş hayatının vazgeçilmez ne kadar önemli olduğunu kabullenmem gerektiğini anladım.
Probably thinking that she could start earning money for him when she got older, but turned out that last part wasn't necessary.
Büyük ihtimalle kız büyüyünce üzerinden para kazanmayı hesaplamıştı ama sonradan büyümesinin gereksiz olduğunu düşünmüş.
That wasn't necessary, but thanks.
Buna gerek yoktu, teşekkürler.
- That shit wasn't necessary.
- Buna gerek yoktu.
I submit that a warrant wasn't even necessary.
O izin belgesi gerekmiyordu bile.
That wasn't necessary!
Buna gerek yoktu!
- Uh, that really wasn't necessary, and I prefer to do that type of thing on my own, and I'm actually quite obsessed with my paintings and...
- Ah, gerçekten gerekli değil, ve bu tür şeyleri kendim yapmayı tercih ederim, aslında tablolarımı çok severim ve...
It wasn't bullshit, he really believed that all those little touches were necessary.
Küçük ayrıntıların gerçekten gerekli olduğuna inanırdı.
I truly wish it wasn't necessary, but it is my responsibility to assure that the continuity of our great democracy be maintained.
Keşke buna gerek olmasaydı ama benim vazifem büyük demokrasimizin devamlılığını sağlamayı temin etmektir.
I appreciated that Ted wanted to cheer me up, but honestly, it wasn't necessary.
Ted'in beni neşelendirme isteğine minnettrım. ama gerçekten, gerekli değildi.
We intended to question the victim's boyfriend, but that wasn't necessary.
Kurbanın erkek arkadaşının sorgulanmasını istemiştik... -... ama buna gerek kalmamıştı.
Well, that wasn't really necessary.
Hiç gerek yoktu.
that wasn't very nice 41
that wasn't a question 26
that wasn't me 262
that wasn't my intention 19
that wasn't it 39
that wasn't your fault 51
that wasn't nice 26
that wasn't so bad 124
that wasn't supposed to happen 22
that wasn't a lie 16
that wasn't a question 26
that wasn't me 262
that wasn't my intention 19
that wasn't it 39
that wasn't your fault 51
that wasn't nice 26
that wasn't so bad 124
that wasn't supposed to happen 22
that wasn't a lie 16