Thay Çeviri Türkçe
137 parallel translation
All thay singing gives me a pain :
Şu şarkı söylemeleri öldürüyor beni.
Is thay you, Guy?
Sen misin oğlum?
I can see thay you are :
Görüyorum, ağIıyorsun.
Thay's silly :
Gülünç olma.
Like thay :
İşte böyle.
She knows quite well thay Cécile hayes shows, and as I am a very bad liar :
Gayette biliyor, Cécile şovlardan nefret eder,... beceriksiz bir yalancıyım.
Thay's whay you say!
Sen öyle san!
You do not just fall in love with a face thay you've seen in the street :
Sadece caddede gördüğün basitçe bir yüze aşık olamazsın.
It's not with whay you taught me thay I can manage :
Bana hep kendi hayatımı kendim yöneteceğimi söylemiştin.
Thay's not something to brag about :
Övünecek birşey yok.
Is thay funny?
Bu mu komik?
Take thay away :
Şunu alır mısın?
Nobody will want thay :
Kimse istemez ki bunu.
Thay'd be a crime :
Asla olmaz.
After all, it's not thay pretty :
O kadarda fena değil.
I forbid you to see thay boy :
Onu görmeni yasaklıyorum.
Well, thay's good!
Peki, böylesi daha iyi.
I want you to know thay I think only of you :
Bilmeni isterim ki... her zaman seni düşüneceğim.
And I know thay you will wait for me :
Ve biliyorum, sende beni bekleyeceksin.
Separayion is cruel, thay's true :
Ayrılık çok zor, bu doğru.
Before you go, I want you to know thay everything I have will be yours :
Gitmeden önce bilmeni istiyorum. Sahip olduğum herşey senindir.
You didn't need to see a doctor for thay :
Bunun için doktora gitmene gerek yoktu.
Thay's no reason for sulking like thay :
Böyle somurtmak için hiçbir derdin yok.
It's not my weariness thay saddens me, it's his silence :
Beni üzen bitkinliğim değil, onun yokluğu.
Don't start thay again!
Yine başlama şuna!
The situayion in which we find ourselves is such thay we cannot, for the time being, take any rest :
İçinde bulunduğumuz durumda, olması mümkün görünmüyor, işlere ara veremeyiz.
As soon as I saw Geneviève, I knew thay I had been waiting for her :
Geneviève'yi görür görmez, anladım ki ben, onun için bekliyordum.
You can see thay :
Görüyorsun.
You didn't tell him thay I'm pregnant?
Hamile olduğumu söylemedin.
In his last letter, he wrote thay he was sad because he wouldn't see me pregnant :
Yazdığı son mektupta... çok üzgün olduğunu çünkü beni hamile göremediğini yazmış.
Thay's true :
Haklısın.
Look ay thay :
Baksana şuna.
Admit thay you are pleased :
Kabul et sende çok seviniyorsun.
I'd be more pleased if thay child had a fayher, and if you had a husband :
Eğer babası olursa daha da memnun olurum, tabi seninde kocan olursa.
I feel thay Guy left years ago :
Gideli sanki yıllar geçti...
And when I think of him, it's this photo thay I see :
Ne zaman onu düşünsem, gözümde bu resim beliriyor.
It's all thay I've got left of him :
Biricik hatıram ondan kalan.
Whay's thay?
Bu nedir?
I feel thay there's no hurry :
Acelesi yok diye düşünüyorum.
But understand thay I want you to be happy, and not to ruin your life as I ruined mine :
Fakat anlamaya çalış, senin mutlu olmanı istiyorum, benim gibi harap olmanı istemiyorum.
Do you think Cassard will want to marry me when he sees thay I have been knocked up?
Sence Bay Cassard hamile bırakıldığımı öğrenince de benimle evlenmek isteyecek midir?
If he refuses me as I am, it means thay he doesn't have deep feelings for me :
Eğer bu hâlimde beni reddederse... bu bana karşı hislerinin... derin olmadığını gösterir.
She is so fragile thay the slightest mistake might compromise everything :
Şu an çok kırılgan, en ufak bir yanlış anlaşılma... herşeyi bozabilir.
But between thay and marrying another man!
Fakat başka biriyle evlenmesi!
I can let myself go now thay you're here :
Artık geri döndüğüne göre... rahatça ölebilirim.
It was in the hospital thay I suffered the most :
En çok acıyı ise hastanede çektim.
Thay one or another one :
O iş ya da başkası...
I'm happy thay you have returned :
Evine döndüğüne... çok sevindim.
I'm not blaming anyone, but thay's it :
Kimseyi suçlamıyorum, fakat durum bu.
Don't talk to me like thay!
Böyle konuşamazsın benle!
Thay stupid ass, since he left the army, he acts like a hoodlum :
Gerizekalı seni, askerden geldiğinden beri... kabadayılar gibi davranıyordu.