The more i think about it Çeviri Türkçe
215 parallel translation
The more I think about it, the more ridiculous it all seems.
Düşündükçe aklım almıyor. - Neymiş o?
I've thought so much about it... and the more I think about it, the less I can remember.
Bunu düşünüp durdum ve ne kadar düşünürsem o kadar az hatırlıyorum.
I know it goes against common sense, but the more I think about it, the more I am convinced that it was definitely not a normal hurricane.
Sağduyuya aykırı olduğunu biliyorum ama düşündükçe, normal bir kasırga olmadığına daha fazla ikna oluyorum.
The more I think about it, the more amazing it seems.
Ne kadar da heyecanlı geçiyor.
Gil, the more I think about it, the more I'm convinced... this is not an appropriate course of action.
Gil, bu konuda düşündüm de, belki bu yaptığımız, çok da doğru bir hareket olmayacak.
So the more I think about it... when I weigh all my options... the least amount of paperwork for me to do is... if I just blow your fucking head off.
Bu konuyu düşündükçe, seçenekleri değerlendirdiğimde, en az kağıt işini yapmak için, iğrenç kafanı havaya uçurmak cazip geliyor.
The more I think about it, the more irritated I get.
Düşündükçe, daha da sinirleniyorum.
And the more I think about it, the more I know I asked for a reckless evening.
Götümün kenarları! Daha fazla düşündüğümse, bu düşüncesizce geceyi kendim istediğimi çok iyi bilmemdi.
You know, the more I think about it, it might be nice having you around here.
Seninle çok eğleneceğiz.
The more I think about it, the goofier it sounds.
Daha fazla düşündükçe, kulağa daha aptalca geliyor.
But the more I think about it... legitimate medicine offers a virtually unlimited profit.
Ama oturup düşününce yasal ilaçlarda neredeyse sınırsız kar var.
You know, the more I think about it... the better it sounds. What can you possibly find interesting about Moscow?
Biliyor musun, ne kadar düşünürsem kulağa o kadar iyi geliyor.
The more I think about it the more I realize you're the only one for me.
Senin hakkında ne kadar düşünürsem, Hayatımdaki tek kadın olduğunu daha da fazla anlıyorum.
The more I think about it, I don't blame you for hating me.
Bunu düşündüğümde, benden nefret ettiğin için suçlamıyorum seni.
- You know, the more I think about it, this all started the day I got thrown out of prep school.
- Düşününce anlıyorum. Her şey o okuldan atılmamla başladı.
The more I think about it, the worse it is.
Düşündükçe daha kötü oluyorum.
Sure, the more I think about it, I don't know.
Tabii, ne kadar fazla düşünürsem, bilemiyorum.
The more I think about it, the more I realize there's nothing I could've done differently.
Daha fazla düşündükçe, gerçekleştirdiğimden daha başka, orada yapabileceğim birşey yoktu.
Y'know, the more I think about it, David probably wouldn't come here.
Biliyor musun şimdi düşününce, David muhtemelen buraya gelmez.
The more I think about it, the more I'll get confused.
Düşündükçe daha da karışıyor.
But the more I think about it the more confused I get.
Ama düşündükçe kafam daha çok karışıyor.
And besides that, my schoolwork's starting to slip. The more I think about it, the more uncomfortable I feel about sitting in judgment of others.
Ayrıca başkalarını yargılamak gittikçe beni daha çok rahatsız ediyor.
The more I think about it, if he's right, the ramifications are huge.
Düşündükçe, eğer haklıysa, dallanmalar çok fazla.
The more I think about it, the more certain I am of that.
Bence bu benden daha önemli.
The more I think about it, the happier I am you turned down that April date at Emden Pond.
Emden Göleti'nde nisan ayında yapacağınız resepsiyonu iptal ettiğinizi düşündükçe daha çok mutlu oluyorum.
At first, I thought so, but the more I think about it, the more- - and I got lost!
Önceleri inanmadım, ama sonra... Sonra da kayboldum. İnanamayacağınız şeyler gördüm!
But the more I think about it, the madder I get.
Ama bu konuyu düşündükçe sinirleniyorum.
In fact, the more I think about it, you owe me.
Marilyn'e selam söyle. Cheryl!
The more I think about it, the more convinced I am it's in everyone's best interest to bring my Darrin in on the secret.
Ne kadar çok düşünürsem o kadar çok inanıyorum bizim için en iyisi Jesse'de bu sırra ortak etmek olacaktır.
I know it sounds a little wacky, sir, but the more I think about it, the more it seems like the best explanation.
Saçma göründüğünü biliyorum, efendim ama düşündükçe, en iyi açıklama bu gibi görünüyor.
I'm sure he has reasons but the more I think about it, the more I think it's meant to be.
Eminim kendi nedenleri vardır. Ama bence bu yazılı.
But the more I think about it,
Ama bu konuda çok düşündüm,
At first I thought it sounded corny, but the more I think about it, she's right.
Önce saçmalık olduğunu düşündüm, ama düşündükçe haklı olduğunu gördüm.
- At first I thought I could deal with it... but then the more I think about it, the more it starts to bother me.
- Önce üstesinden gelirim sandım ama bu konuyu düşündükçe, canımı daha da sıkıyor.
So while we were anxious to drive forward and were not too concerned about the casualties as long as we could get our objectives, it was natural, I think, that the British and Canadian forces did it in a more orderly, pacing way.
Bu nedenle biz ilerlemek konusunda daha istekliyken ve kayıpları gözardı edebilir durumdayken tabii hedeflerimize ulaştığımız takdirde doğal olarak Britanya ve Kanada kuvvetleri daha düzenli ve ihtiyatlı hareket etti.
I mean, the more you think about it, the more you worry.
Bunu kafana ne kadar takarsan, o kadar endişelenirsin.
Actually the more I think about this thing, the better it sounds.
Aslında bu şey bana düşündüğümden daha iyisi gibi geliyor.
And every time I think about it, I am more and more convinced I did the right thing.
Ve her düşündüğümde, doğru şeyi yaptığıma daha fazla ikna oluyorum.
Hercules... You know, the more I thought about it, the more I think you're making a big mistake.
Hercules, biliyorsun, üzerinde düşündükçe...
And I think it's not about what you put on your body. I think it's more about what you are on the inside.
Bence önemli olan vücudunuza neler yaptığınızdan çok içinizin nasıl olduğu.
More than anything I wanted to believe what he was saying but the truth is I was just as scared in the hospital as I'd been when we went for the generator so scared that all I could think about was doing whatever it took to stay alive.
Söylediklerine inanmayı öyle istedim ki oysa gerçekte olan, hastanede de en az jeneratöre gittiğimdeki kadar korktuğum ve hayatta kalmak için ne gerekiyorsa yapmaya çalıştığımdı.
The more and more I think about it... you're not right for the part. You're too... small.
Şimdi düşünüyorum da... rol için uygun değilsin.Kısa boylu kalıyorsun.
I like to take Hubert for a walk in the woods before I show him, because it's a more natural kind of environment for him and it makes him relax, and it makes me relax too, to not think about the competition.
Şova katılmadan önce Hubert'ı ormanda dolaştırmayı seviyorum. Yürüyüş yapıp toprak kokusu almak iyi oluyor.
They expected to sail across the ocean and bump into Japan but there was a whole continent in the way and this therefore, especially because it was across the Atlantic Ocean, this gave rise, I think, to much more speculation about Atlantis.
Okyanusu geçip, Japonya'ya denk gelmeyi bekliyorlardı... ama yollarında tam bir kıta vardı ve bu yüzden de, bu kıta da, bilhassa Atlantik Okyanusu ötesinde olduğu için, sanırım, Atlantis hakkında daha fazla spekülasyonlara neden oldu.
The more and more I think about it... Prince is pretty fucking cool.
Gitgide düşündükçe bence Prince bayağı iyi.
- "A" don't know You know the more I think about it the more I hate it here
Palindrom bir çeşit fil, değil mi?
Because the more I thought about it, the more I realized I don't think marriage is necessarily the right path for you.
Düşündükçe evliliğin senin için... ... doğru yol olmadığına inanıyorum.
Think about it, I bet that, more than likely... very few people will even read the review.
- Hayır. Düşünsene. Eleştiriyi çok az insan okuyacaktır.
I think it says right out of the gate, we stand behind the show, every facet of it, and we're not about to hide the more challenging pieces for anybody's comfort.
Ben, onun, kapıdan dışarı doğruca dediği düşünüyorum, biz, gösterinin arkasında dururuz, onun her fasetası, ve biz etrafta, daha çok saklanmayız, herhangi birisinin rahatı için parçalara meydan okumayız.
I think it's more about the challenge and the alibi... that's his work of art.
Onunki zorlu işleri, görgü tanığı sağlayarak başarmak.
And the more I drank... the more I liked what it made me think about.
Ve içtikçe... daha çok sevdim. Bana neleri düşündürdü.