The question Çeviri Türkçe
21,872 parallel translation
Well, the question is, where is it heading?
Sorumuz şu, nereye gidiyor?
Now, the question isn't how you fix it, it's how we all fix it.
Soru bunu nasıl düzelteceğin değil bunu nasıl düzelteceğimiz.
The question is, is that the kind of world we want to live in?
Asıl soru şu, böyle bir dünyada mı yaşamak istiyoruz?
Well, then let's listen to the question that the jury has.
- Tamam. Eh, öyleyse jürinin sorusunu duyalım.
We're not the ones asking the question, Your Honor.
Soruyu soran biz değiliz ki Sayın Yargıç.
However, the question remains.
However, the question remains.
I just don't want the jury to judge you every time you say "I invoke spousal privilege and elect not to answer the question."
Eşler arası gizlilik hakkınızı kullanarak yanıt vermeyeceğinizi söylediğinizde kuruldakilerin sizi yargılamasını istemem.
Frances, you think it would be out of the question for me to telephone you sometime?
Frances, ara sıra seni aramam... sence sorun olur mu?
I'll save you the obtrusiveness of the question.
O sorunun sıkıntısından kurtarayım seni.
The question is whether it was pre or postmortem.
Ama ölümden önce mi sonra mı?
Ok, so the question is, this building- - why pick it?
Peki neden bu bina, neden burayı seçti?
Let's turn to the question of donuts.
Tekrardan bağışçıların sorularına geri dönelim.
The question is, how do we pay for it?
Asıl konu şu ki, bunu nasıl karşılayacağız?
But the question is, how do we pay for it?
... ama asıl konu şu ki, bunu nasıl karşılayacağız?
How do we treat them? That's the question.
Onları nasıl tedavi edebiliriz?
No, the question isn't, do they love each other enough? "
Hayır, asıl soru ; birbirlerini yeteri kadar seviyorlar mı?
- It's out of the question.
- Bu imkansız.
Because you can't answer the question?
Sorulara cevap veremediğin için mi?
It's not the question that matters, Brigadier.
Önemli olan soru değil, Tuğbay.
Just answer the question.
Soruma cevap ver sadece.
So the question is...
Sormamız gereken soru ise şu...
The question is to risk ourlives on... on fate or chance.
Mesele şu, hayatlarımızı kader üzerine mi yoksa şans üzerine mi riske atmalıyız?
That's the question I should ask you.
Bu soruyu benim sana sormam gerek.
You still haven't answered the question.
Hala soruyu cevaplamadın.
No, it's out of the question.
Bunun ihtimali bile yok.
That is the only question here.
Şu an tek soru bu.
So the first question I have to ask you is about secrecy.
Sana sormak istediğim ilk soru,... tüm bu gizlilik hakkında.
Your Honor, the jury's question is no longer relevant given our plea arrangement.
- Bu ne demek? Sayın Yargıç, jürinin sorusu uzlaşma olduğundan davayla ilgisizdir.
No, the jury has a question.
Hayır, jürinin bir sorusu var.
This could be the story I tell my kids someday when they ask me the same question.
Bir gün ayı soruyu bana sorduklarında çocuklarıma anlatacağım hikaye bu olabilir.
The referendum presents the following question :
Referandum şu soruyu ortaya koyuyor :
Yes, since you won't tell us why you're targeting the governor, we're going to question the witnesses as they leave. They won't talk to you.
Ağızlarından laf alamayacaksınız.
- it's a good idea to... - And why won't I just stretch out the amount of time I question the smoke screens?
Boş tanıkların sorgulanma süresini neden uzatmayayım?
And staffers at the White House are asking the same question as the rest of the country.
Beyaz Saray çalışlanları da halkla aynı soruyu soruyor..
Do you really want all the work you've done, everything you've achieved, to be thrown into question?
Yaptığın onca işin, her başarının bir sorguyla mahvolmasını istiyor musun sahiden?
But the real question is, and what I want to know, how do you do it?
Ama asıl soru ve benim bilmek istediğim ; sen bunu nasıl yapıyorsun?
You know, the word "desire" suggests that the object in question brings him any satisfaction at all, which it does not, which it never has.
Biliyorsun, "arzu" kelimesi olmayan, asla da olmamış tatmini söz konusu nesne hâline getirir.
You know, the real question is :
Buradaki asıl soru...
I think the better question is, what are you doing here?
Bence şu soru daha iyi olur : Sen burada ne arıyorsun?
It is the first question Harvey and I are usually asked.
Bu bizim genelde Harvey'le sorduğumuz ilk sorudur.
You only pursue legal action when you know the tort in question is egregious.
Haksız fiil söz konusunun berbat olduğunu bildiğinde bildiğinde sadece yasal işlem yürütürsün.
I'm just saying, I understand why you might be hesitant to raise a child when the parentage is in question.
Ebeveynler şüpheli olunca neden çocuk yetiştirme konusunda tereddüt yaşayabileceğinizi anladığımı söylüyorum sadece.
WHEN POLICE WENT TO QUESTION THE POST OFFICE, NO ONE COULD RECALL WHO SENT IT.
Polis postaneyle görüşmüş, kimse kimin gönderdiğini hatırlamamış.
OK, I'M GOING TO ASK THE OBVIOUS QUESTION HERE, BUT TO WE REALLY THINK THESE BOYS ARE STILL ALIVE?
Bariz olan soruyu soracağım, çocukların hala hayatta olduğunu düşünüyor muyuz?
Yeah, I'm Harmon, but I'm still waiting for the answer to my question.
Evet, ben Harmon, ama hâlâ sorumun cevabını bekliyorum.
We need to question your husband about the abduction of two little girls.
Kaçırılan iki kız ile ilgili kocanıza birkaç soru sormamız gerek.
We'll never get the chanceto question her, will we?
Onu tekrar sorgulayamayacağız ama, değil mi?
Question two... who's the second season winner on "American Idol"?
Soru iki... Amerikan İdolünün ikinci sezon kazananı kimdir?
All right, question the foul mouth.
Ağzı bozuk olanı sorgulayın.
Question is this, does she mean more to you than the whole human race?
Soru şu, kız sana insanlıktan daha çok şey mi ifade ediyor?
And the second question?
İkinci sorunuz?
the questions 23
the question is 975
the question remains 37
the question is why 45
the question was 26
question 535
questions 370
questioning 24
question mark 65
question is 362
the question is 975
the question remains 37
the question is why 45
the question was 26
question 535
questions 370
questioning 24
question mark 65
question is 362