Time for you to go Çeviri Türkçe
834 parallel translation
It's time for you to go back now, Joon Suk.
Sen de artık geri dönmelisin.
I think it's time for you to go to bed.
Artık gidip yatsana Teddy.
Time for you to go to bed, isn't it?
Uyku vaktin geldi değil mi?
It's time for you to go to sleep.
Uyku zamanın geldi.
It's time for you to go.
Gitme vaktiniz geldi.
Xenon, it is time for you to go to bed.
Xenon, yatağa gitme vaktin geldi.
It's time for you to go to bed, Arliss.
Yatma zamanın geldi Arliss.
Carry a wooden frame on your back It's time for you to go
# Sırtında bir ağaç parçası taşı Onu götürmenin vakti geldi
It's time for you to go.
Gitme vaktin geldi.
Anyway, it's time for you to go to bed.
Neyse, yatma zamanı geldi.
Time for you to go to bed, little lady.
Yatağa girme vakti geldi küçükhanım.
I think perhaps it's time for you to go home.
Artık evinize gitme zamanı geldi.
I haven't got time for you to go to pieces.
Vaktim yok, ağlayıp durma.
It's time for you to go.
Senin için de gitme zamanı.
- Why can't we stay here with you? - No, it's time for you to go.
- Biz neden seninle burada kalamıyoruz?
You see, it's time for you to go home... to your wives and children.
Sizin için artık evinize eşinizin ve çocuklarınızın yanına dönme vakti gelmiş demek.
So, after that have happen to me, then, uh, I said to myself, "Now it's time for you to go from Quebec."
Ondan sonra kendi kendime "Artık Quebec'ten ayrılmanın zamanı geldi." dedim.
Time for you to go.
Artık inseniz iyi olur.
Master Kuan lt's time for you to go and teach kung fu... at the police station
Kuan Usta Polis merkezine gidip kung fu öğretme... sırası sizde
It's time for you to go to sleep son...
Uyku vaktin geldi oğlum.
I think it's time for you to come out to the world. Let's go to the studio.
Kardeşim, gerçek dünyaya adım atmanın zamanı geldi artık.
You'd better go to your room and stay there for the time being.
Odana gidip bir süre orada kalsan daha iyi olacak
If you'll pardon me, ma'am I've watched you go in and out of town for years now and you've always had time to stop and have a word with me and I've always waited for you to come home and you remind me of the flower.
Özür dilerim sizi yıllardır şehre gidip gelirken görüyorum durup benimle konuşmaya hep zaman ayırdınız ben de hep sizin dönüşünüzü gözledim. Bana bu gülü anımsatıyorsunuz.
I'll go down and I'll be up again in time to fetch you for the train.
Aşaği iniyorum. Tekrar çıkınca seni trene götüreceğim.
I have arranged for you to go to London in a week's time.
Bir hafta içinde Londra'ya gitmen için gerekli hazırlıkları yaptım.
And for old time's sakes, you had to go along.
Tabii eski günlerin hatırına, sen de birlikte gitmek zorunda kaldın.
There's no time! When you hear three shots in quick fire... go to the right and make for the house.
Üç el silah sesi duyduğunda sağ taraftan eve kadar git.
Mr. Palmer, in view of this, I'm afraid I must recommend... that you permit me to get in touch with those gentlemen... who were just here, and ask for more time... or until I've had an opportunity to go over the case.
Bay Palmer, bu durumda, korkarım bir süre önce burada bulunan o beyefendilerle irtibata geçmeme ve süre istememe ya da davayı gözden geçirme fırsatı elde edinceye kadar durdurulmasını istememe izin vermenizi önermem gerekiyor.
My lord, forgive me for disturbing you, but it is time for the boy to go to bed.
Efendim, sizi rahatsız ettiğim için beni bağışlayın, ama çocuğun yatağa gitme vakti geldi.
It is time for Nicky to go home and it is time for me to say goodbye to you.
Nicky'nin dönme benim de seninle vedalaşma saatim.
Now, I'll just go for a little walk and give you some time to love him up and get real friendly with him.
Şimdi, ben küçük bir yürüyüşe çıkıp, onu iyice sevmen ve onunla gerçek bir dost olman için zaman tanıyayım.
Dimitry, don't you think that it's time for the children to go to bed?
Dimitry, çocuklar için yatağa gitme zamanı değil mi?
The ferry is down there waiting for you just any time you want to go.
Feribot aşağıda sizi bekliyor istediğiniz zaman gidin.
If you were smart, you'd go right to work for the carabinieri, without wasting time, while there's still something to bargain for.
Kafan bassaydı, hâlâ pazarlık konusu olabilecek bir şey varken, vakit kaybetmeden gidip jandarmayla anlaşırdın.
What are you gonna do when it's time to go south for the winter?
Kışın güneye gitmen gerektiğinde ne yapacaksın peki? ...... Meksika'ya yürüyerek mi gideceksin?
Say... once you've gone back to the person waiting for you, once you've spent some time with her to get re-acquainted, will you go on with the fight?
Demek... bir kez daha... görüşemeyeceğiz... Birlikte çok zaman geçirdik, savaştık... düşman öldürdük... Peki mücadeleye devam edecek misin?
Either you take me where I want to go, or you can forget where I live, and this time it's for good!
Ya beni istediğim yere götürürsün ya da beni sonsuza dek unutursun!
If you have time to gab, go get feed for the horses!
Madem gevezeliğe vaktiniz var, gidip atları besleyin!
- Yes. I know you won't have time to go out for lunch today so I made you your favourite sandwiches :
Bugün yemeğe gitmeye vaktiniz olmayacak biliyorum.
For the first time, an attractive young man pays attention to me, you go to pieces.
İlk kez yakışıklı bir delikanlı bana ilgi gösterdi diye kendinizi kaybettiniz.
- I'll wait until you call... and I'll meet you when you come to buy the living room drapes at Bloomingdale's. Yeah, and then we'll have lunch downstairs... and we'll come up here till it's time to get dressed... and go out and buy lamb chops for his dinner.
Evet, sonra aşağıda yemek yiyeceğiz ve giyinme zamanı gelene kadar yukarı çıkmış olacağız ve akşam yemeği için kuzu pirzolası almak için dışarı çıkacağız.
Uh, Willie, ahem... if you was to go trapping for the first time, who would you take along as a guide?
Willie, ilk kez iş tutmaya gidecek olsan,... yol göstermesi için yanına kimi alırdın?
If I were you I wouldn't go too far away... If you want to get back in time for the funeral.
Yerinde olsaydım fazla uzağa gitmezdim şayet zamanında cenazeye yetişmek istiyorsan.
To put it simply, it's time you go away for a while.
Açıkçası, bir süreliğine buralardan uzaklaşma zamanın geldi.
The time has come for you to go out and fight.
Senin dışarı çıkma... ve savaşma zamanı geldi.
Father, I may never see you again, and before you go... there's something I've been meaning to tell you for a long time.
Onu oyundan atıyorlar.
Then I'll go to the gas chamber... and you can run off with Jessica, which you've wanted to do for a long time.
Sen de Jessica'yla kaçarsın. İstediğin bu zaten.
But for a truly magnificent waste of time You've got to go no further than the exhibit from italy- -
Ama muhteşem bir saçmalık için İtalyan gösterisine gitmek lazım.
For the enlisted men, our entertainment... Because you're entertaining only between battles or on one day's leave, and you may die next day, we don't have much time for any lengthy entertainment, we go straight to the comfort girls.
Gönüllü askerleri eğlendirirdik çünkü çatışmaların arasında bir iki gün eğlenebiliyordunuz ve ertesi gün ölebilirdiniz, uzun eğlencelere çok zamanımız olmuyordu direkt olarak rahatlatıcı kızlara gidiyorduk.
Do you know, the first time I saw you in the cafeteria, I wanted to go up to you and say "Hi, I'm Lenny Bruce and I got the hots for you."
Biliyor musun, seni kafeteryada ilk gördüğümde yanına gelmek ve "Merhaba, ben Lenny Bruce ve seni istiyorum." demek istedim.
I was looking for you, so I came here because every time you and I have a problem, you go running straight to Boubier.
Seni arıyordum, ben de buraya geldim çünkü ne zaman bir problemimiz olsa, doğruca Boubier'e geliyorsun.