Unable Çeviri Türkçe
3,726 parallel translation
If we had, the patient would have been anesthetized hours ago, thus unable to go all Chris Brown on her ass.
Yapmış olsaydık, hasta saatler önce uyuşturulmuş olacaktı, bu da karısına saldırmasını önleyecekti.
They've taken hobo dicks under microscopes and have been unable to detect any bacteria of any kind.
Evsiz siklerini mikroskopla incelemişler ve tek bir bakteri bile bulamamışlar.
- We are sorry, but due to a large volume of calls, and unusually long wait times, counselors are unable to answer your call at this time.
Özür dileriz ancak yoğun aramalar ve olağandışı uzun bekleme süreleri nedeniyle danışmanlar şu anda çağrınıza cevap veremiyor.
- We are sorry, but due to a large volume of calls, and unusually long wait times, counselors are unable to answer your call at this time.
Özür dileriz ancak yoğun arama ve olağandışı uzunlukta bekleme süreleri nedeniyle danışmanlar şu anda çağrınıza cevap veremiyor. Peki.
The same cowardice that makes someone unable to move out of mommy and daddy's home might also make someone a tattletale.
Bir insanı, baba evinden ayrılmasından alıkoyan korkaklık onu aynı zamanda bir ispiyoncuya çevirebilir.
Look, if you don't care about me, think about all of those future generations of students, unable to read my research into the spread of Romantic imagination through Central Asia.
Beni umursamıyorsan ileri nesilde yetişecek öğrencileri bir düşün Orta Asya'da romantik hayal gücünün yayılımına dair yaptığım araştırmaları okuyamayacaklar.
However much he forced Ram, he was unable to convince him
Ram'i ne kadar zorlasada, onu bir türlü ikna edemedi.
The mind unable to distinguish between what's real and what is not.
Aklın var olan ile var olmayan arasındaki farkı ayırt edememesi.
And his socially dysfunctional best friend turned bitter rival, an uncompromising tactical mastermind feared by all yet unable to pay parking tickets or know left from right without mouthing the pledge of allegiance.
Ve sosyal bozukluğa sahip en yakın arkadaşı azılı rakibi ; park cezalarını ödeyemese de, Bağlılık Yemini'ni sessizce okumadan solu sağdan ayıramasa da, herkesçe korkulan, ödün vermeyen bir strateji dehası olacaktı.
Are you unable to stop being sarcastic?
İğneleyici olmayı bırakamıyor musun?
Well, we just wanted to let you know that Abby's still unable to identify the user who uploaded that fight video.
Şey, biz sadece Abby'nin hala dövüş videosunu yükleyen kişinin kimliğine ulaşamadığını bilmeni istedik.
Unable to take vengeance when it is placed before you?
Fırsat çıktığında intikamınızı alamıyor musunuz?
They consider a child incompetent, unable to clear their own shit.
Senin kendi pisliğini temizleyemeyen beceriksiz bir velet olduğunu düşünüyorlar.
We've been unable to locate her camera, but Natalie did upload travel photos on to a web site, so I'm having those printed out now.
Kamerasının yerini belirleyemedik ama Natalie seyahat fotoğraflarını bir internet sitesine yüklemiş şu an onların çıktısını alıyorum.
He claims to have been alone in a hotel in Cobourg at the time. But as of yet, I've been unable to confirm it.
Cinayet sırasında Cobourg'daki otelde yalnız olduğunu söylüyor ama henüz bunu doğrulayamadım.
I am currently unable to clarify.
Netleştiremedim.
Shields unable to compensate.
Kalkanlar durduramıyor.
Given that you've been unable to establish that the waiver is anything but perfectly legitimate, you are not left with much of a case. We disagree.
Şayet,... feragat anlaşmasının tamamiyle yasal olduğunu kanıtlayamazsanız bu davadan eliniz boş döneceksiniz.
there are so many women who have come to me, unable to conceive, and... yet we still find a way to make them mothers.
Onlara da bir şekilde anneliği yaşattık.
I can smell the fumes in the night but I'm unable to get up.
Gece duman kokularını alabiliyorum ama bedenimi kaldıramıyorum.
The financial giant was unable to settle after new evidence arose...
Finans devi, yeni kanıtların gün ışığına çıkmasından sonra anlaşma yapamadı...
Cruz is stuck in the bargaining stage of death right now, unable to accept his past sins...
Cruz, ölümüyle yüzleşme aşamasında şu an. Geçmişinde işlediği günahları kabul etmekten aciz durumda.
If, for whatever reason, our sources are unable to bring Russell Edgington in quietly and he winds up on the TV threatening to eat children I will need a friendly, trustworthy vampire mainstreamer who knows how to work a crowd.
Olur da Russell Edgington'ı sessiz sedasız halledemezsek çıkıp da televizyonlarda çocukları yiyeceğine dair tehditler savurursa kalabalığı nasıl idare edeceğini bilen dost canlısı, güvenilir, halka karışma yanlısı bir vampire ihtiyaç duyacağım demektir.
Excuse me? I'm here to speak for people unable to speak for themselves.
Hakkını savunamayan insanların, hakkını savunmak için buradayım.
Do you know why you're unable to love someone?
Neden birini sevemiyorsun biliyor musun?
Unable to stand and fight!
Karşı koyup, dövüşemem.
Unable to capture the ship, so that the shank evidence.
Gemi yakalayamaz, böylece şaft kanıtlar.
Memory is such a funny thing... we spend a whole lifetime trying to forget something but we can't and then if we try to remember some thing small we're unable to
Hafıza böyle komik bir şey ki... bir şeyi unutmak için bütün hayatımızı harcarız... unutamayız.. sonra küçük bir şey hatırlamaya çalıştığınızda.. hatırlayamıyoruz.
Unfortunately, we are unable to process your request at this time.
Maalesef, isteğinizi şu anda gerçekleştiremiyoruz.
Fire crews were unable to contain the blaze in Blakely's apartment.
- Yangın ekipleri Blakely'nin dairesindeki yangını kontrol altına alamamışlar.
Because I am unable to watch helplessly the safety of the royal family at jeopardy.
Elim kolum bağlı kraliyet ailesinin tehlikede oluşunu izleyemezdim. Tek amacım ve umudum Majesteleri Kraliçe Hazretlerini koruyabilmektir.
They're awake, but completely unable to move.
Uyanıklar ama hareket kabiliyetleri yok.
Without Kate Jordan's testimony, the prosecution is unable to make even a prima facie showing that my client is responsible for his wife's death.
Yola çıkıyorum. Kate Jordan'ın şahitliği olmadan savcılık müvekkilimin karısını öldürdüğü fikrini ispatlayamaz.
Your Excellency, we are unable to find anything suspicious.
Ekselansları ; Şüpheli herhangi bir şey bulamadık.
Hey, I was unable to extract any usable DNA from that cigarette that Danny found in the drain at the crime scene.
Danny'nin olay yerindeki olukta bulduğu sigaradan hiç kullanılabilir DNA çıkaramadım. Ama...
Unable to fight, the brave Warriors returned to the palace.
Dövüşemeyen cesur savaşçılar Jade sarayında kaldılar
It's a challenge other particle accelerators have tried and been unable to complete.
Bu, diğer parçacık hızlandırıcılarınca da denenmiş ama tamamlanamamış bir meydan okumadır.
And if they were too heavy, the LHC would be simply unable to create them.
Ve çok ağır olurlarsa, BHÇ'nin bunları oluşturması kısacası mümkün olmayacaktır.
Yet try as I might, I'm unable to make him see it that way.
Elimden geldiğince çabalasam da, ona bu bakış açısını kazandıramadım.
"An elderly person's ability could be affected because they may be unable to...?"
Yaşlı bir insan aşağıdakilerden hangisini yapmışsa bundan etkilenmiştir?
He is unable to.
Aciz.
My intangible form is unable to pass... to the craft energy field.
Soyut formum geminin sahip olduğu kalkanı aşamıyor.
Said he was unable to accept the death of Natalie.
Natalie'nin ölümünü kabullenemediğini söyledi.
So far, we've been unable to link any other number to her.
Şu ana kadar hiçbir numarayı onunla eşleştiremedik.
If Dr. Bishop knows where they are, he's unable to tell us.
Dr. Bishop yerlerini biliyor olsa bile, bize söyleyemez.
You seem unable to avoid females in the priory or the home.
Ne evde ne de manastırda kadınlar seni rahat bırakıyor.
It would be an act of ungodly hubris to start a project that I'm unable to complete.
Benim onaylamayacağım bir projeyi başlatmak dinsizlere özgü bir kibir olmaktan öteye gitmez.
Three months ago, you were unable to finish a painting, and here you are now with an entire collection of your best work.
3 ay önce bir resmi tamamlayamıyordun ama şimdi en iyi çalışmalarından oluşan koca bir koleksiyonun var. Evet.
'The person you are calling is unable to take your call.
"Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor."
Unable to endure appetite, he was eating his own human waste.
Açlığına engel olamayıp kendi dışkısını yiyordu.
And since when have Buddhists been unable to date?
Ne zamandan beri Budistlere çıkmak yasak hale geldi?