Unconscious Çeviri Türkçe
3,514 parallel translation
Unconscious.
Kendinde değil.
Ah, your unconscious sexual bias at work there, Lisbon.
İşte bilinçaltın sana gene oyununu oynadı Lisbon.
She's unconscious - And drunk.
- Kadın bilincini yitirmiş.
He's unconscious in P.E.A. arrest.
P.E.A.'da bilinçsiz.
These are cues that will hopefully linger in his unconscious mind even after he's died.
Bunların o öldükten sonra bilinçsiz aklında yer etmesini umuyorum.
There is no unconscious mind, Milton.
Bilinçsiz akıl diye bir şey yok, Milton.
The doctors calculate that at the rate I use up oxygen, if it carried on like this, I'd be unconscious in just 24 hours.
Doktorlar, kullandığım oksijen değerini hesaplıyorlar, eğer böyle devam edecek olsaydı, 24 saat içinde bilincimi kaybedebilirdim.
Yeah, so... yeah, she's unconscious, then.
Evet, bilinci kapalıdır o zaman.
And she's unconscious, and the doctor doesn't know when she's gonna wake up again.
Şimdi bilinci kapalı ve doktor ne zaman uyanacağını bilmiyor.
- He's unconscious. - He's a bounty hunter.
- Bu bir ödül avcısı.
First, 21-year-old female driver, unconscious, lost pulse at the scene.
Birincisi, 21 yaşında bayan sürücü, bilinçsiz olay yerinde nabzı kayboldu.
Unconscious, head trauma, flail chest.
Bilinci yok, kafa travması ve göğüs kırıkları var.
I went to tell her to get ready for bed, and she was on the floor unconscious.
Ona yatağına gitmesini söylemek için gitmiştim o da yerde baygın yatıyordu.
Still stable but unconscious in the ICU.
Hayati tehlikeyi atlattı ama hâlâ yoğun bakımda.
Medical records obtained by the Globe indicate he was unconscious upon admittance.
Globe tarafından ele geçirilen tıbbi raporlar kayıtta bilincinin yerinde olmadığını gösteriyor.
There's a woman unconscious.
Baygın bir kadın var burada.
Minko's unconscious.
Minko bayılmış
I think he took a rock and smashed their heads in, but they were unconscious.
Sanırım bir taş aldı ve başlarını ezdi. ama adamların bilinci kapalıydı.
You aim for the carny's head And take the prize when he's unconscious.
Adamın kafasına nişan alacaksın bayıldığında da ödülü kapacaksın.
Ah, he was unconscious when the bus arrived.
- Ambülans geldiğinde bilinci kapalıydı.
She was unconscious when he... he stabbed her in the throat.
Boğazını deştiğinde kardeşiniz baygındı.
She's unconscious, and, as her closest relative, we need your consent to remove the tumor and the blood around the kidney.
Şu anda kendisinde değil. Ve en yakın akrabası olarak, tümörü almak ve böbreğin etrafındaki kanı temizlemek için sizin rızanızı almamız lazım.
He confessed to giving her barbiturates to keep her unconscious, not only to trick the machines that monitored her, but also anyone who would want to examine her when he wasn't around.
Kardeşinin baygın halde olmasını sağlamak, kardeşini izleyen ekranları ve aynı zamanda o etrafta yokken, kardeşini muayene etmek isteyenleri kandırmak için ona uyku ilacı verdiğini itiraf etti.
How far can you drag an unconscious man?
Baygın bir adamı ne kadar taşıyabilirsin?
In the struggle you were knocked unconscious...
Debelenme sırasında bayıldın.
Our friend's unconscious.
Arkadaşımızın bilinci yerinde değil.
He's unconscious.
Bilinci yerinde değil.
Could've left him unconscious long enough for bleed out.
Evet.
I don't know why he's unconscious.
Neden bilincinin yerinde olmadığını bilmiyorum.
You'll be unconscious in 30 seconds.
Otuz saniye içinde bilincini kaybedeceksin.
I'm unconscious, babe.
Kendimde olmayacağım bebeğim.
It's one of those unconscious things where she needs guys to want her.
Onu arzulayan erkeklerle ihtiyaç duyması bilinçsizce yaptığı bir şey.
This guy is unconscious.
Bu adamın bilinci kapalı.
No, she's unconscious.
- Sadece baygın.
They kept Thor unconscious.
Thor'u bilinçsiz tuttular.
I... I choked him until he was unconscious.
- Ben bayıltana kadar boğazını sıktım.
No, you would need them to be unconscious first.
Doğru, bilinçsiz olmaları lazım.
Jariel Alexander died after being knocked unconscious by his mother's boyfriend and scalded with boiling water after soiling his pants at dinner.
Jariel Alexander yemekte pantolonunu kirlettiği gerekçesiyle... annesinin erkek arkadaşı tarafından bayıIttıktan sonra kaynar suyla haşlandı.
I found a man unconscious.
Baygın yatan bir adam buldum.
I just found him unconscious.
- Onu baygın halde buldum. Burada başka kimse yok ;
I heard a rather distinctive heartbeat while you were still unconscious.
Ben oldukça belirgin kalp atışlarını duydum, siz hala baygınken.
I mean, she was unconscious.
Bilinci yerinde değildi.
I supplied them with a targeted suppression program, one that took it out of their conscious and unconscious control.
Bilinçli ve bilinçsiz kontrol güçlerini tüketecek bir baskı programı uyguladım.
He's lying in the road unconscious covered in curry.
Üstü başı köri içinde, baygın bir halde yatıyor adam.
Last night, a woman jogger was found unconscious and partially clothed in Central Park about 200 feet north of the 102nd street cross drive.
Dün gece kadın bir koşucu Central Park'ta bilinçsiz ve yarı çıplak durumda 102. sokak kavşağının 60 metre kadar kuzeyinde bulundu.
Viciously battered and unconscious, wearing only a jogging bra, her hands tied over her mouth. Woman : Woman :
Acımasızca dövülmüş ve bilincini kaybetmiş olan kadın sadece bir koşucu sütyeni giymiş halde elleri ağzına bağlı olarak bulundu.
I need you to go to the cabinets inside the scrub room and find Propofol so we can keep him unconscious.
Temizlenme odasındaki dolaba gidip bana oradan propofol getir ki bilincini kapalı tutabilelim.
Unconscious in a hospital near Newport, Rhode Island. Matches Jenny's description.
Jenny'nin tanımına uyuyor.
was found unconscious in a Washington, D.C. home... ( Volume increases ) Police were called to the scene where Lavich was pronounced dead, the victim of what appears to be a freak heart attack.
- Aman Tanrım! ... Washington, D.C.'deki evinde baygın olarak bulundu. Polis çağrıldı ve Lavich'in esrarengiz bir kalp krizi sonucunda öldüğü açıklandı.
Was everyone unconscious around you too?
- Senin etrafındaki herkes de baygın mıydı?
He's unconscious, but he's still breathing.
Hayır. Bilinci yerinde değil ama hâlâ nefes alıyor.