Unearth Çeviri Türkçe
123 parallel translation
While investigating the mystery within this picture... we were able to unearth a terrifying link between the location where... this picture was taken, and a tragic incident from the past.
Bu fotoğrafı araştırırken çekildiği yerle ilgili bir bağlantısı olduğunun farkına vardık.
That night, in the woods of Montfermeil, a peasant woman thought she saw the Devil unearth his treasure.
O gece Montfermeil ormanında... Bir köylü kadın yine İblisin definesini topraktan çıkartırken gördüğünü sandı.
It's my job to dig around until I unearth more facts.
Başka gerçekler bulana kadar kazmak benim isim.
You'd be hard put to unearth an erotic element in her case.
Onun vakasında erotik bir unsur keşfetmen için akla karayı seçmen lazım.
I don't expect to unearth anything extraordinary.
Olağanüstü bir şey çıkartacağımı ummuyorum.
Ever unearth anything like this?
Daha önce hiç böyle bir şey buldun mu?
[Chuckles] I think what we're about to unearth... is a practical joker who plants phony footprints... and makes weird noises in caves to put people on.
Sanırım bulmak üzere olduğumuz şey sahte ayak izleri koyan ve tuhaf sesler çıkararak insanları mağaraya sokup eşek şakaları yapan biri.
This will be a non-stop drive. 500 miles to go and unearth the loot.
Beyler, adamımız trenle seyahat edecek Yaklaşık 500 km.
A spirited defense might unearth these resources.
Ateşli bir savunma o kaynakları ortaya çıkarabilirdi.
It'll take days to unearth all this debris.
Bu molozları çıkarmak günler alır.
I'll unearth it early tomorrow, and deliver it.
Sabah erkenden kazıp çıkarır ve teslim ederim.
The struggle to unearth the one and to discover the other.
Bir şeyi keşfetmek için diğerini ortaya çıkarma mücadelesi.
My likes, my stuff... After dying, unearth things in my trunk... he had kept because tu te mofabas of them... books, photos and stuff.
Zevklerim, herşeyim... sen öldükten sonra bedenimde hapsoldu... ve senin onaylamadığın ve güldüğün şeyleri bile sakladım... kitaplar, fotoğraflar ve diğer şeyler.
I, Sophocles Sarcophagus, the greatest archaeologist of all time, am about to unearth the lost tomb of the Pharaoh Kih-Oskh.
Ben, Sophocles Sarcophagus, tüm zamanların en büyük arkeoloğu, Firavun Kih-Oskh'un kayıp mezarlığını gün ışığına çıkarmak üzereyim.
And I wanted to bury you so deeply that future generations would unearth and exhibit your remains.
Seni öylesine derine gömmek istedim ki, gelecek nesiller, kazıp senin kalıntılarına ulaştıklarında...
What corpse should we unearth, sir?
Hangi cesedi çıkartalım efendim?
I, Sophocles Sarcophagus, the greatest archaeologist of all time, am about to unearth the lost tomb of the Pharaoh Kih-Oskh.
Ben, Sophocles Sarcophagus,.. ... tüm zamanların en büyük arkeoloğu,.. ... Firavun Kih-Oskh'un kayıp mezarını ortaya çırmak üzereyim.
Try if you can unearth the teapot.
Tamam, istersen çaydanlığı çıkarabilirsin.
Un unearth treasure to eat.
Kaderinizin bahşettiği parayı asla başkalarına vermiyorsunuz.
- who's failed at everything... - I'm very well aware that this is my last chance for glory. But mark my words, Wiggins, when King James sees the gold these peasants unearth, success will be mine, at last.
Kral James bu köylülerin çıkaracağı altınlarımı görünce zafer sonunda benim olacak!
Enslaved, we have become, to unearth the riches of our land so that Aku can strengthen his powers and begin to take over the world.
Aku saflarını güçlendirip, Dünya'yı ele geçirmeye başlasın diye topraklarımızın zenginliklerini çıkarmak için birer köle olarak kullanılıyoruz.
You know, it's not a wise move to unearth a Lazarus demon.
Biliyorsun Lazarus iblisini ortaya çıkarmak pek akıllıca bir iş değil.
How dare you unearth a Lazarus demon.
Ne cüretle Lazarus iblisini serbest bırakırsın?
Yes, and I'm sure that once I deploy my journalistic skills on you... I'll unearth a skeleton or two.
- Evet, gazetecilik hünerlerimi üzerinde kullandığımda birkaç sırrını keşfedeceğim.
I let him excavate around the mine, allow him to rent a room in my town. All for a fair 60 percent of anything he might unearth.
Maden çevresinde kazar şehrimde oda tuttu bulduğu her şeyin % 60'ı karşılığında.
And with the help of one such as you... we can unearth these treasures.
Senin gibi birinin yardımıyla bu hazineleri ortaya çıkarabiliriz.
I imagine a visit from a ghost will unearth the other four.
Bir hayaletin ziyareti diğer dördünü de açığa çıkaracaktır.
I'm also recommending extensive psychotherapy to help unearth any repressed memory.
Ayrıca bastırılmış anıların su yüzüne çıkarılması için kapsamlı psikoterapi öneriyorum.
Also, if you've noticed, the only artifacts we've been able to unearth are primitive musical instruments.
Eğer fark ettiyseniz elde etmeyi başardığımız tek kalıntılar ilkel müzik aletleriydi.
The FBI assures me that there are agents poring through bankruptcy court filings in both states trying to unearth the location of any relevant medical archives.
FBI, her iki eyalette de konuyla bağlantılı tıbbı arşivlerin yerini tespit etmek için iflas mahkeme kayıtlarını incelediğini söyledi.
- I appreciate that. But the information could also be used to unearth our burial grounds.
bunu anlıyorum ama bu bilgi aynı zamanda
Only he can unearth such things.
Sadece o profesör bu tür şeyleri keşfedebilir.
There was no treasure, butjust to unearth something that old, had that much history...
- Orada hazine yoktu ama bu kadar eski olan bir şey, bu kadar geçmişe sahip oluşu...
I was, like, excavating this mayan pyramid, and I totally unearth these gold coins, and I'm all like, could you be any more pre-columbian?
Maya piramitlerinde kazı yapıyordum ve kazılarda bu altın sikkeleri çıkardım ve kendi kendime dedim ki Kolomb öncesi döneme ait bundan daha önemli ne olabilir ki?
You have the manual requirements necessary to unearth Westmoreland's buried booty.
Ve Westmoreland'ın gömülü hazinesini çıkartmak için gereken iş gücü de sizde.
I have the information, you have the manual requirements necessary to unearth westmoreland's buried booty.
Ben bilgiye sahibim, siz de Westmoreland'in ganimetini çıkarmak için gereken fiziksel yeterliliğe.
Don't you think once they unearth that thing there would be a swarm of people crashing in from all over the world?
Sence de o şeyi çıkarsalar orası, dünyanın her yerinden insanlarla dolmaz mıydı?
we unearth the shocking details behind the story of Elvis moreau, a necrophiliac mortician and Anabelle leigh, a resurrected beauty queen, and the reigning miss texas rose.
Nekrofili cenaze levazımatçışı Elvis Moreau ile sonradan hayata dönen Teksas güzellik kraliçesi Anabelle Leigh arasındaki gerçeği ortaya çıkardı.
And every detail we unearth about your Hall of Fame psychopath husband...
Psikopat kocanla alakalı gün yüzüne çıkardığımız her bir detay...
We expect doctors to clear up every mystery, to unearth the secrets that explain them...
Doktorlardan tüm gizemi kaldırmasını bekliyoruz. Her sırrı ortaya çıkarmalarını...
That day, Olive Snook learned a valuable lesson - - though digging was messy work, it could also unearth untold treasures.
O gün, Olive Snook çok değerli bir ders almıştı : Kazmak, her ne kadar kirli bir iş olsa da paha biçilemez hazineleri de ortaya çıkarabilir.
In order to unearth Dwight Dixon's agenda, he must first unearth Chuck's father.
Dwight Dixon'ın gizli planını gün yüzüne çıkarmak için öncelikle Chuck'ın babasını toprağın altından çıkarması gerekliydi.
When archaeologists uncover lost civilizations and they unearth these worlds that have long since been destroyed, you know what they find most often?
Arkeologlar kayıp uygarlıkları ortaya çıkarıp uzun zaman önce yok edilmiş dünyalarını tekrar keşfettiklerinde en çok ne bulurlar biliyor musunuz?
Be careful when you unearth that tree root
Ağacın kökünü çıkarmak için kazarken dikkatli olun.
You can unearth the thing.
Onu sen çıkar.
Now I've got to unearth a corpse?
Şimdi de bi cesedi mi çıkarmak zorundayım?
We need to unearth.
Mezarlarını kazmalıyız.
As your operations chief noted, we're here to unearth as many facts as we can.
Evdeyim.
It's Satan had assumed human form to unearth treasures.
Ancak saf olmayan ellere hazine yasaktır!
Unearth a dinosaur.
- Bir dinozor keşfedeceğini söylüyor.
They will eat almost anything they unearth.
Buldukları hemen her şeyi yerler.