Unspoiled Çeviri Türkçe
85 parallel translation
We just wanted to capture those golden days, that magic - unspoiled parkland, adventure, history, education.
Biz o altın günleri, o büyüyü, kirletilmemiş park alanlarını, serüveni, tarihi, eğitimi yeniden yakalamak istedik.
Your father expects a healthy, unspoiled, mountain child... of your age to share your studies.
Babanız sizin derslerinizi paylaşmak için sizin yaşlarınızda sağlıklı, bozulmamış bir dağ çocuğu bekliyor.
You're the most unspoiled girl I've ever met.
Tanıdığım en saf, en temiz kızsın.
" But then, she was quite young, comparatively unspoiled.
" Diğer taraftan çok genç ve hiç şımarık değildi.
A girl with a simple, unspoiled nature like Gwendolen... could hardly be expected to reside in the country.
Gwendolen gibi bozulmamış yapısı olan bir kızın taşrada yaşamasını beklemek pek uygun değil.
It's completely unspoiled, I hear, with some of the loveliest scenery in the world.
Duyduğuma göre hiç bozulmamış dünyanın en güzel manzaralarından bazıları oradaymış.
Did you ever see anyone so sweet, so unspoiled and down-to-earth?
Bu kadar tatlı, mazbut ve ayakları yere basan birini gördünüz mü hiç?
I'm afraid Mr. Avery hasn't much faith... in the unspoiled instincts of childhood.
Korkarım Bay Avery'nin çocukların bozulmamış hislerine yönelik herhangi bir saygısı yok.
But ask yourselves, how do we describe the unfortunate individual... who carries his unspoiled childhood instincts into adult life?
Ama kendinize bir sorun, bozulmamış çocukluk hislerini yetişkin yaşamına aktarmak zorunda kalan bahtsız kişilere ne demeli?
Think back to that wonderful, unspoiled time before Egypt, when she didn't owe you anything because you weren't a hero then, and wounded.
Mısır'dan önceki o harika, bozulmamış zamanları düşünmek. Sana borcu olmadığı zamanları. Daha kahraman değildin, yaralıydın.
And there will be little Scarlett - unchanged, unspoiled, unwed.
Ve küçük Scarlett de orada olacak. Değişmemiş, korunmuş ve evlenmemiş.
I had come to meet Larry Flint... an unspoiled, dedicated artist... searching in his own troubled way for the simple life.
Larry Flint'i tanımaya gelmiştim... Kendini sanatına adamış, hiç bozulmamış bir sanatçı... O da kendince basit bir yaşamın arayışında.
The West coast is unspoiled, easy to camp in.
Batı sahili el değmemiş, kamp için ideal.
It is magnificent... and totally unspoiled.
Harikadır... ve tamamen bakirdir.
To go to the unspoiled world of the stars...
Yıldızlardaki el değmemiş dünyalara gitmek...
An unspoiled lump of clay to mold in my own image.
Resmimde şekil verebileceğim bozulmamış bir parça.
We're talkin'unspoiled beauty.
Bozulmamış güzellikten bahsediyoruz.
I want Twin Peaks to remain unspoiled in an era of vast environmental carnage.
Twin Peaks'imizin insanların çevreyi katlettiği bu çağı zarar görmeden atlatmasını istiyorum.
Y - You live in one of the world's few remaining unspoiled wildernesses.
Sen dünyanın enson kalan birkaç, bozulmamış doğasının birinde yaşıyorsun.
Untouched, unspoiled, here in the middle of suburban uniformity, you can find... a tiny wilderness.
Burada ellenmemiş, bozulmamış banliyö tekdüzeliğinin tam ortasında küçük bir sahra bulabilirsin.
Unspoiled...
EI değmemiş...
It's a blessed haven, sheltered and unspoiled, which is the very reason why I can't allow you to go there under any circumstances.
Orası bir cennet, korunaklı ve bozulmamış, bu yüzden hiçbir şart altında, sizden birisinin oraya gitmesine müsaade edemem.
I'm happy knowing that future generations will enjoy unspoiled median strips and pristine highway embankments.
Gelecek nesillerin bozulmamış refüjlere ve el değmemiş otoyol setlerine sahip olacağını bildiğim için mutluyum.
Where I am worldly, Caitlin is unspoiled.
Ben maddeciyim ama Caitlin hiç bozulmamış.
Father-slash-seller arrives with daughter-slash-property... who's wearing a white dress to guarantee the merchandise is, you know, unspoiled.
Oğul babasıyla, yani satıcıyla, kız babası, yani mal buluşun mala hasarsız olduğunun garanti belgesi olan beyaz giysi giydirilmiştir.
Bring them to me alive and unspoiled.
Onları Bana Canlı Getirin Ve Zarar Vermeyin.
That's where the real show begins... unspoiled by dilettantes.
Orası asıl gösterinin başladığı, meraklıların el değmediği bir yer.
You got a lot of unspoiled wilderness up there.
O bölgede pek çok bakir toprak var.
A beautiful, unspoiled town in the Rockies!
Rocky dağlarında henüz bozulmamış bir kasaba.
Alive and unspoiled.
Canlı ve bozulmamış olarak.
A girl with an unspoiled nature like Gwendolen could hardly be expected to reside in the country.
Gwendolen gibi bozulmamış yapısı olan bir kızın taşrada yaşamasını beklemek pek uygun değil.
Father-slash-seller arrives with daughter-slash-property... who's wearing a white dress to guarantee the merchandise is, you know, unspoiled.
Alışverişi garantilemek için beyaz gelinlik giymiş... gelinle beraber gelen sağdıç nasıldır biliyorsun, Tertemiz!
Harmonious architecture, unspoiled, outstanding surroundings, pleasant lifestyle.
Uyumlu mimarisi,... bozulmamış, etkileyici doğası, sakin yaşam tarzı.
He shows up this sweet, unspoiled country boy... and now I've turned him into some sort of...
Sihirbazın soyunma odasının dışındaki görüntülere bakacağım.
Well, he's saying that love is magical, and that it makes people look at each other in an unspoiled way, without judgment.
Aşkın büyüsünden ve insanları birbirlerine önyargısız baktırdığından söz ediyor.
It is by far the longest voyage she has yet undertaken and its completion will signal that she's ready for our great journey to Bristol Bay whose unspoiled walrus habitat will yield an abundance of...
Şimdiye kadar yaptığı en uzun yolculuk olacak ve başarıyla tamamlaması bozulmamış mors balığı yaşam ortamına sahip Bristol Körfezi'ne yapacağımız büyük sefer için hazır olduğunu göstere...
Love that's fresh and still unspoiled
Henüz bozulmamış, taze bir aşk.
You are so unspoiled, my dear.
Sen el değmemiş bir güzelliksin, hayatım.
You guys aren't used to old-fashioned... unspoiled Southern manners.
Sizler eski Güneyli tarzına alışık değilsiniz. Ben öğreniyorum.
He shows up this sweet, unspoiled country boy... and now I've turned him into some sort of...
Tatlı ve bozulmamış bir köy çocuğuyken... -... onu bir çeşit şeye dönüştürdüm.
completely unspoiled.
Kesinlikle mükemmel.
Stupid Bart makes me drive to Oregon, home of unspoiled forests, birthplace of Matt Groening.
Aptal Bart yüzünden Oregon'a gidiyorum, Tahrip olmamış ormanların diyarına, Matt Groening doğduğu yere.
So delicate and unspoiled.
Narin ve zarar görmemiş.
Unspoiled land, surrounded by the biggest growth areas in the city.
Etrafında şehrin en büyük gelişme alanları bulunan bozulmamış bir arazi.
Do you mean unspoiled?
Bozulmamış anlamında mı diyorsunuz?
Real, completely unspoiled, a voice born to sing.
Gerçek tamamıyla pürüzsüz şarkı söylemek için yaratılmış bir ses.
It's unspoiled.
Bozulmamış bir yer.
That's because they're natural-born Ood, unprocessed, before they're adapted to slavery, unspoiled.
Çünkü bunlar normal doğmuş Oodlar. Köleliğe adapte edilmeden önce, işlemden geçmemişler. Bozulmamışlar.
You are a delightful, unspoiled little girl.
Sen çok hoş ve şımarmamış bir kızsın.
Completely unspoiled.
Ne içersin Ahbap?
... my unspoiled gender
Gülümsemem göz alıcıdır Bakışlarım ise şefkatlidir Fakat daha çok bozulmamış kadınlığımla bilinirim