Untidy Çeviri Türkçe
116 parallel translation
So untidy-looking, sweating like that.
Böyle ter içindeyken, pasaklılar gibi görünüyorsun.
So untidy.
Darmadağınık.
And from the look of this table, seven untidy little children.
Masanın görünüşüne bakılırsa çok da derbeder çocuklar.
Why, I bet I look ever so untidy.
Bahse girerim çok dağınık görünüyorum.
Huh? Dr. Watson is a very untidy fellow.
Dr. Watson çok dağınık bir yoldaştır.
Untidy fellow, Holmes.
Dağınık dostum Holmes.
Clothes untidy, tie all on one side.
Kıyafeti buruşmuştu, kravatı bir yandaydı.
Your thinking is untidy, like most so-called thinking today.
Düşüncelerin düzensiz, günümüzde düşünce sayılan pek çok şey gibi.
I'm sorry it's so untidy, sir.
Çok dağınık, kusura bakmayın.
- An untidy little magazine called Allure.
- Küçük düzensiz bir dergi Allure'e.
Let me fix your hair a little bit. - It looks so untidy.
- Kendine çekidüzen ver biraz.
I'm sorry, lieutenant, the place is so untidy.
Özür dilerim, Komiserim, burası çok dağınık.
They're much cuter like this, all grubby and untidy
Böyle pis ve dağınık daha sevimliler.
We can't leave the place looking so untidy.
Burayı böyle darmadağın bırakamayız.
But wouldn't that be terribly untidy?
Fakat böyle bir şey düzensiz olmayacak mı?
You are untidy.
Dağınıkmışsınız.
Excuse my hair being so untidy, but I never expected anybody to see.
Saçlarımın dağınıklığı için özür dilerim ama kimseyi beklemiyordum.
It's untidy, though
Biraz dağınık ama...
"Gin the untidy woman, who lived by the kaya tree, held in her arms sons, grandchildren, and even great-grandchildren."
"Kaya ağacının yanında yaşayan pasaklı kadın Gin kollarının arasına evlatlarını, torunlarını hatta torunlarının çocuklarını alırdı."
Untidy little girls won't go to the dance, so keep those tents clean, your uniforms spanking fresh, and we'll all be one big happy family!
Düzensiz küçük kızlar dans partisine gelemez. Çadırlarınızı temiz tutmalı kıyafetleriniz muazzam olmalı böylece büyük ve mutlu bir aile oluruz.
Untidy.
Dağınık.
- I don't wanna die untidy.
- Ölürken bakımsız olmak istemiyorum.
I apologize for receiving you in such an untidy room
Odanın dağınıklığı için özür dilerim.
We had some untidy callers last night.
Dün gece bazı pasaklı misafirlerimiz vardı.
It's a mean, untidy world run by toads.
Alçakların yönettiği kötü bir dünya bu.
It's a bit untidy, bit of a mess... but we bachelors have to fend for ourselves, you know. Brahms!
- Biraz dağınık ama biz bekarlar başımızın çaresine bakmak zorundayız işte.
Oh, yes. it's quite untidy. Here.
Evet, şurası düzgün değil.
True, I like to manage things, but nothing as disorderly as your household, as out of control, as untidy -
Düzenlemeyi sevdiğim doğru, ama sizin eviniz kadar dağınık şeyleri değil. Kontrolden çıkmış, dağınık.
Bachelors are supposed to be untidy, aren't they?
Bekar erkekler dağınık olurlar, değil mi?
That was very untidy, Mr. Bishop.
Hiç yakışmadı Bay Bishop.
Untidy. Messy.
Dağınık, karmakarışık.
You're unsteady, untidy, rank with the sweat and spirits.
Yalpalıyorsunuz, bakımsızsınız ve ter ve alkol kokuyorsunuz.
- I'm all untidy!
- Tamamen dağınık haldeyim!
With your head always bowed and your hair untidy so I cannot see your face.
Başın öne eğik ve saçların çözük halde o yüzden de yüzünü göremiyorum.
You really are an untidy boy.
Gerçekten pasaklı bir çocuksun.
Look how untidy you are
Ne kadar kötü giyindiğine bak.
At the warm but insecure untidy crowd
Sıcak ama güvensiz dağınık kalabalıkta
To continue, said dynamite was defective... and a premature explosion... caused the untidy demise of 22 workers employed... to renovate the bridge at Breaker Pass.
Devam ediyorum. Kusurlu dinamitler Breaker Geçidi'ndeki köprü yenileme çalışmaları sırasında zamansız patlayarak 22 işçinin yaralanmasına sebep olmuş. Buna ne cevap vereceksiniz?
He's always untidy.
O her zaman dağınık.
You're the most untidy man I've ever met.
Sen, tanıdığım en dobra adamsın.
Your untidy clothes, sheaf of legal papers, watch chain and your somewhat irregular breathing.
Düzensiz kıyafetleriniz, deste halindeki hukuki kağıtlarınız saat zinciriniz ve düzensiz nefes alışınız.
Don't go into the front parlour too often - it gets untidy easily.
Öndeki salona fazla girip çıkma. Hemen dağılıyor.
It does look untidy, does it not?
Oldukça düzensiz görünüyor, değil mi?
Yeah, when I saw the money was serialed I knew a good pro like you wasn't gonna leave an untidy trail.
Paraların seri numaralarının sürekli oldugunu görünce senin gibi profesyonel birisinin böyle bir iz bırakmayacağını biliyordum.
I'm sorry the place is a bit untidy, but I wasn't expecting you so soon.
Kusura bakmayın ortalık biraz dağınık. Sizi bu kadar erken beklemiyordum.
I'm frightfully untidy, you know.
Korkarım ki çok pasaklıyımdır.
Untidy feet and hands.
Tertipsiz ayaklar ve eller.
Young men are even more untidy.
Gençler daha bile dağınık.
- I think it looks very untidy, Hastings.
Bence çok düzensiz görünüyor, Hastings. Düzenli olması gerekmiyor zaten!
There were loose threads. Untidy parts of me that I would like to remove.
İpin ucunu kaçırdığım, söküp atmak istediğim karışık bölümler ;
Kirik, you can be so untidy!
Tabii ki. Nasıl bu kadar dağınık olabiliyorsun!