Upsets Çeviri Türkçe
452 parallel translation
If it upsets you to see me doing that to someone you like then stop liking Tae Gong Shil right now!
Sevdiğin kızı rahatsız etmeme kızıyorsan o zaman Tae Gong Shil'i artık sevme!
Do you know what upsets me the most about my ability?
Hayaletleri görmenin en kötü yanı ne biliyor musun?
President Joo lost his memories... but you're alone with all your feelings and pain... that really upsets me.
Başkan'ın hafızasını nasıl yitirdiğini görünce kendini dizginleyip, duygularını bastırarak her şeye bir başına katlanman çok üzücü.
It bothers me and it upsets me.
Sürekli seni düşünüyorum, bu hiç iyi değil.
One thing upsets me : leaving Maréchal behind.
Benimse unutamayacağım tek şey Maréchal olmadan yola çıkmak.
You cause nothing but trouble and upsets.
Hep sıkıntı ve üzüntü yaratıyorsun.
I think quite often I've given in, in order to avoid scenes and upsets and....
Sanırım çoğu zaman olay falan çıkmasın diye pes ediyordum...
What is it that upsets you so?
Seni bu kadar üzen şey ne?
If you'll forgive me, sir, it upsets me to see you like this.
Eğer izin verirseniz efendim, sizi böyle görmek beni çok üzüyor.
The news about Ugarte upsets me.
Ugarte'nın haberine çok üzüldüm.
What upsets me is that he's dead and no one knows where those letters are.
Beni üzen, onun ölmesi ve mektupların yerini kimsenin bilmemesi.
Now, if a man lives completely within himself... if he upsets the normal balance between work and play... the mind may rebel.
Şimdi, bir adam herşeyi tamamıyle kendi içinde yaşarsa... Eğer iş ve oyun arasındaki normal dengesi bozulursa... Akıl başkaldırabilir.
He's so sensitive that anything upsets him
Çok hassastır. En ufak şey bile onu rahatsız eder. - Kapa çeneni!
It upsets me that you suspect him, even for a second.
Ondan bir saniyeliğine bile şüphelenmeniz beni çok üzüyor.
Every little thing upsets it.
Her şeyden alt üst oluyor.
Too much of it upsets my liver. It's not your liver.
Onun fazlası karaciğerimi altüst ediyor.
The fact that you run a brothel upsets her
Senin bir genelev işletmen, onu üzüyor.
But when the kids are involved, it upsets me. I...
Fakat işin içine çocuklar girince üzülüyorum.
It always upsets M. Herboux when I take... - more than a suitcase.
Bir bavuldan fazla aldığım zaman Bay Herboux kızardı
But when you throw me out... it upsets me, Cricri.
Ama eğer beni bırakırsan... Üzülüyorum, Cricri.
It upsets me a lot.
Bu durum beni çok üzüyor.
That's what upsets me.
Bu da beni endişelendiriyor.
Now, what upsets you?
Peki, seni üzen nedir?
School isn't what upsets him. It's my daughter-in-law.
Onu üzen şey okul değil, üvey kızım.
It was a day of upsets.
Bütün terslikler üst üste geldi.
Upsets me horribly.
Beni son derecede rahatsız ediyor.
Anything I give away upsets them terribly.
Bedava verdiğim her şey onları çok sinirlendirir.
This suicide upsets me no end.
Bu intihar beni derinden sarstı.
I konw it upsets him.
Bunun onu üzdüğünü biliyorum.
It always upsets me.
Noel'de hep keyfim kaçar.
The wife upsets very easy, Doctor.
Karısı çok çabuk üzülüyor doktor.
So, when man in his infinite mischief upsets the order of things, infinite mischief is bound to result.
Bu nedenle, insan sonsuz fenalığıyla nesnelerin düzenini bozduğunda, ardından sonsuz fenalığın gelmesi mukadder olur.
I mean, that really upsets me.
Yani, buna gerçekten üzülürüm.
And especially in your case, it upsets me, that I have to alter my attitude.
Ve size karşı olan davranışımı değiştireceğim için çok üzgünüm.
He said it upsets him to hear us argue.
Bizi tartışırken görünce üzüldüğünü söylüyor.
Meaning that other people don't talk about it in case it upsets you.
Demek ki seni Lizer diye ba § kalarl konu § amlyor.
It upsets me to see so little of you
Seni bu kadar az görmek beni sinirlendiriyor.
That's what upsets me
Beni kızdıran da bu.
No, the thing that upsets me, is for my little nephews.
Hayır, küçük yeğenlerimle olan şey beni rahatsız ediyor.
The violent scene that upsets him, and whose meaning he was to grasp only years later, happened on the main jetty at Orly, the Paris airport, sometime before the outbreak of World War III.
Manasını yıllar sonra kavradığı, onu altüst eden, korkunç sahne,.. ... Orly'de, Paris havaalanının ana iskelesinde,.. ... 3.
And if Tom Doniphon is smart, he pops the question before some busybody I am married to upsets his bag of apples.
Tom Doniphon zekiyse hemen teklifte bulunur yoksa daha önce bir işgüzar onun incir çuvalını berbat edebilir.
It upsets you, doesn't it?
Neden bunları yanına almadı ki? Seni altüst ediyor, değil mi?
Don't let them take your child away, even if it upsets your husband.
Hayır, lütfen. Şu an - Minnet duygusuna kapılma.
But do we discard my theory because it upsets your scheme of things?
Sırf seni üzdüğü için teorimi çöpe mi atmalıyız?
You know how terribly it upsets me.
Bunun beni üzdüğünü biliyorsunuz.
It upsets her. It upsets me.
O rahatsız olur, ben rahatsız olurum.
Looks bad in the newspapers and upsets civilians at their breakfast.
Kötü reklam oluyor.
Let's sell the furnishings and rent if selling upsets you
Eğer evi satmak seni üzüyorsa, eşyaları satalım ve evi kiraya verelim.
You know, she's got this big, kidney-shaped coffee table It upsets me just to look at it
Onun büyük, böbrek biçimli bir kahve masası var. Ona sadece bakmak beni hasta ediyor.
It upsets the whole percentage. How do you mean?
Bu tüm payımızı altüst eder.
IT KIND OF UPSETS THEM. NOW, YOU KNOW, HARVEY, I JUST KIND OF FIGURED
Böyle bir şey diyeceğini biliyordum Harvey.