Watery Çeviri Türkçe
254 parallel translation
The first sailor that was infected pulled the whole crew down into a dark, watery grave.
Hastalanan ilk denizci tüm tayfayı kendisiyle birlikte karanlık ve sulu mezara sürükledi.
Start in with that watery-eyed sheriff... and that gun-shy, lady-fingered deputy of his.
Şu kafası güzel şerifle başlamalı... ve şu silahtan utanan kız parmaklı yardımcısından!
Too watery, sir.
Çok sulu, efendim.
'I've returned from my watery grave to haunt you.
Yaşlı mezarımdan geri döndüm. Seni avlamak için...
The only thing standing between you and a watery grave is your wits. And that's not my idea of adequate protection.
Boğularak ölmenin önünde duran tek engel aklın ve uygun korunmadan anladığım bu değil benim.
Tony, don't make that martini too watery.
Tony, martini çok sulu olmasın.
The water's very watery.
Su bugün çok su gibi...
... from the lock that... water, water... from the lock that spills the watery... liquid...
... kilidi bulmak için... su, su... suyu akıtan kilit açman gereken kilittir...
Our little sister has returned from a watery grave.
Küçük kız kardeşimiz denizdeki mezarından dönmüş.
My long-lost brother who returned from a watery grave, God bless him.
Yıllardır kayıp olan ve denizdeki mezarından dönen kardeşime. Tanrı onu korusun.
I'd jump for a date in spring or a watery November sun.
Kasım ayında başladım ve Bahar toplantısına kadar zıpladım.
And as for your youth, that withered flower pressed between the pages of a hymn book since you were 12 years old with its watery blood and stale insipid scent, you can bid farewell to that without a tear.
Gençliğine gelecek olursak... yani şu solmuş çiçeğe... ilahi kitabının sayfaları arasında ezilmiş olan çiçeğe. 12 yaşından beri, ruhsuz, çürük ve kötü... kokuyor o çiçek. Tek bir damla gözyaşı bile dökmeden elveda diyebilirsin.
While they were luring you to a watery grave the yacht was being hijacked?
Seni sualtındaki mezara çektikleri sırada yatı mı kaçırıyorlardı?
Let us feast our eyes on the watery remains!
Onlardan geri kalanlarla gözümüze ziyafet çekelim!
We weren't meant for a watery grave!
Denizde ölecek değiliz!
George has watery blue eyes, kind of milky blue.
George'un açık mavi gözleri var, bulanık mavi türü.
Long live watery broth and the straitjacket!
Yaşasın sulandırılmış çorba ve deli gömleği!
... never heard from again. And all indications point to their being swept with the tide... out through the Golden Gate to a watery grave.
Tüm kanıtlar onların denizin yükselmesiyle Golden Gate'den sudan bir mezara sürüklendiklerini işaret etmektedir.
The traces of the smallest spider's web and the collars of the moonshine's watery beams.
Minik örümcek ağından dizgini. koşumları ayışığının nemli ışıltısından.
The sauce is watery.
Sos çok sulu.
Watery big eyes, slim waist and has a good voice
Sulu gözleri, incecik beli, ve duru bir sesi varmış!
You can't expect to wield supreme executive power... because some watery tart threw a sword at you.
Islak bir orospu sana kılıç fırlattı diye..... yüce yönetici güce sahip olmayı bekleyemezsin.
An incessant shower of imperceptible droplets that quickly cover one's clothes with a watery foam, icy and penetrating.
Bilinmeyen damlacıkların sürekli duşu.. insanın kıyafetini sulu bir köpükle.. hızla örter, buz gibi teneffüs eder.
You're not senile yet... like this Roden with his watery eyes.
Sulu gözlü Roden gibi... henüz bunamış değilsiniz.
Condemned to a watery grave with a captain who's legless.
Bacaksız kaptanı olan, sudan bir mezara mahkum olduk.
Tastes watery.
Tatsız.
I noticed your eyes were watery'though
Seninkilerin dolduğunu görmedim sanma.
"One day, the prehysterical beast... " rose from the watery depths, covered with seaweed... "and began to swallow the London citizens by the dozen."
"Günün birinde, bu kadim yaratık üzeri yosunlarla kaplı şekilde denizin derinliklerinden çıkmış ve Londra halkını yutmaya başlamış."
Runny nose, watery eyes...
Akan burun, sulu gözler...
Gather round, gather round... as Ulric the Undying defies the drowning chamber... a watery nightmare from which there is no escape.
Toplanın! Toplanın! Ölümsüz Ulric su dolu tanka kafa tutuyor kaçış olmayan sulu bir kabus yaşatacak.
Looks like some sort of... watery salade.
Bir çeşit sulu salataya benziyor.
" I have reached the watery depths.
Suların derinliklerine ulaştım.
Tonight, while their parents party they'll be dreaming away in their safe cribs their soft beds and we'll snatch them carry them into the sewer and toss them into a deep, dark, watery grave.
Bu akşam aileleri baloda eğlene dursun o güvenli karyolalarında yumuşak yataklarında rüyaya dalmışlarken bebekleri kaçırıp kanalizasyona getireceğiz ve onları karanlık, sular altındaki derin bir mezarlığa gömeceğiz.
This watery season...
Bu sulu sezon...
Your wine is fruity, but a tad watery.
Şarabınız meyvemsi, ama tadı su gibi.
Sometimes I sit around and my eyes just kinda get watery...'cause I be, like, I ain't amounted to nothing.
Bazen oturuyorum ve gözlerim doluyor... çünkü ben, ben hiçbir şey başaramadım.
Too watery.
Çok sulu.
You know, like watery pea soup?
Tıpkı sulu bezelye çorbası gibi.
And below these contestants my personal favorite : A watery grave.
Ve yarışmacıların altında... benim en çok sevdiğim... su mezarı var.
Its mission completed, the flower withdraws back to its watery world.
Görevi tamamlandı. Sulu dünyasına geri çekiliyor.
Let the traitor rot in his watery grave.
Bırakın hain sulu mezarında çürüsün.
Stymied by a dense fog, rescuers could only hear the desperate screams of the victims as their four-mile journey turned into a tragic and watery end.
Kötü sisli bir gece ve yalnızca kurtarma ekipleri kurbanların korkunç çığlıklarının duyabilir. Dört millik gezi bir trajediye dönüştü ve sularda son buldu.
79 people drowned and another 200 were injured..... as their journey came to a tragic and watery end. 79 people drowned and another 200 were injured...
79 insanın boğulduğu, ve 200 ünün kayıp olduğu sularda sona eren, Trajik bir seyahat... 79 insanın boğulduğu, ve 200 ünün kayıp olduğu...
I've sent my only grandson to a watery grave!
Torunumun mezarını ben hazırladım!
Their mother's acute sense of smell... brings them to their watery destination... with less than an hour to spare.
Annelerinin keskin koku duyusu onları sulak bir bölgeye getiriyor hem de, 1 saatten kısa sürede.
Not for her a watery end, but a new life beginning on a stranger shore.
Onun için ıslak bir son değil, yabancı bir sahilde başlayan yeni bir yaşam.
Besides, this sorrow is the enemy and would usurp upon my watery eyes and make them blind with tributary tears.
Ayrıca keder düşman gibidir. Gözyaşlarıyla insanı tutsak eder. Acıyla ağlamak gözleri kör eder.
Cider is way too watery, man.
Elma şarabı çok sulu adamım.
Tomorrow night, when Phoebe doth behold her silver visage in the watery glass a time that lovers'flights doth still conceal through Athens'gates have we devised to steal.
Yarın gece, Phoebe gümüş simasını ıslak çimenlerde gördüğü zaman gece aşıklara, kucağını açtığında Atina kapılarından iki sevgili geçecek.
The moon, methinks, looks with a watery eye and when she weeps, weeps every little flower lamenting some enforced chastity.
Bu güzel ay ışığında ey efendi ruhuma güzel çiçeklerin yaydığı koku gibi yayılan sen, sen kimsin, ey efendi?
So before we go to our watery graves...
Sulu mezarlarımıza giderken...
water 1797
waterloo 19
waters 51
waterfalls 20
watermelon 24
waterford 37
waterboy 18
water under the bridge 69
water bottle 23
water running 52
waterloo 19
waters 51
waterfalls 20
watermelon 24
waterford 37
waterboy 18
water under the bridge 69
water bottle 23
water running 52