We can't do that Çeviri Türkçe
1,783 parallel translation
What we do know that it's hermetically sealed, and we can't x-ray it.
Bildiğimiz bunun hermetik kaplı olduğu, ve x-ray cihazlarında görünmediği.
Can't ever do that unless we can get them to eat something that ain't human.
Gerçekten yiyebilecekleri bir şey bulamadığım sürece, bunu asla başaramazdım.
Do you think, I don't know that we can't win this war like that?
Ben bilmiyor muyum sanıyorsun savaşın böyle kazanılamayacağını?
You know, just because this is a comedy club doesn't mean that we can't do something more with this.
Tahmin edersiniz ki, bunun sadece komedi kulübü olması onunla daha başka şeyler yapamayacağımız anlamına gelmez.
- You know we can't do that.
- Biliyorsun ki yapamayız.
Look, we can't do that, all right? I got a kid, and you have your mother to take care of.
Bir çocuğum var ve senin de annenle ilgilenmen gerekiyor.
- we can't let him do that to Lassiter.
Lassiter'a bunu yapmasına izin veremeyiz.
we can't do that to them.
onlara bunu yapamazdık.
You know, thinking of the pickle and ham I don't know if we can do that.
Sanırım hindilerde virüsü kapmamışsa yeriz.
Look, Tuco, we can't do him like that, man.
Bak, Tuco, ona bunu yapamayız.
Cass, we can't let you do that.
Cass, bunu yapmana izin veremeyiz.
We can't let him do that.
Bu Megan'ın telefonu. Açı ya bak.
We can't do nothing, and consciously know that they're getting slaughtered.
Katliama göz göre göre izin veremeyiz.
Everyone's saying that we can't do this.
Herkes bunu yapamayacağımızı söylüyor.
" Obviously we can't do that.
" Elbette bunu yapamayız.
And together, there is nothing that we can't do.
Ve birlikte yapamayacağımız hiçbir şey yok.
There's plenty we can do that doesn't involve the slaughter of an animal.
Hayvanlara işkence edilmeden yapılan bi sürü eğlence şekli var
Listen, is there a way that we can do this where he doesn't know that you're a, you know...
Dinle, bu işi senin şey olduğunu bilmeden halletmemiz mümkün mü? Şey olduğunu...
I mean, obviously we can't do that. But that's what I would tell you to do if we weren't ordered to stay away from this case.
Yani, bunu yapamayız ama bu davadan uzak durmamız emredilmeseydi kesinlikle böyle derdim.
We can't do that!
Bunu yapamayız!
Let's not do anything that we can't undo, because then it will be difficult for me to meet your requests, Misha.
Geriye dönemeyeceğin hatalar yapma, Çünkü isteklerini yerine getirmem için... dikkatli olmalısın, Misha.
Say that we think he's trying to get rid of holly and he can't break the law to do it.
Onun Holly'den kurtulmaya çalıştığını ve yasaları deldiğini düşündüğümüzü söyleyeceksin.
If we can't do that, then I can't do this.
Bunu yapamayacaksak o zaman ben de bunu yapamam.
And maybe I didn't want to rub your nose in the fact that we'd be doing so thing you can no longer do.
Ve belki de senin yapamayacağın bir şeyi yaptığımızı gözüne sokmak istememişimdir.
- No, darling, we can't do that.
Hayır güzelim, bunu yapamayız.
then we can do a lot... and I don't believe that you're talking like such a loser...
çok şey yapabiliriz... ve buna inanmıyorum Kaybeden gibi konuşuyorsun...
- I don't know that we can do that.
Bunu yapabileceğimizi sanmıyorum.
- Um, we can't do that, but we gotta get the state troopers in here, or Chief Dawson. Where is he? Where's Chief Dawson?
Bunu yapamayız ama eyalet polisini arayabiliriz... yada şerif Dawson'u.
Someday soon, maybe. And I want to know when that time comes, if you can set aside our differences and do what is best for the people. Like we did once when we were young and saw a king in Silas.
- Yakında bir gündür belki de ve o gün geldiğinde farklılıklarımızı bir kenara bırakıp insanlar için en iyi olanı yapabilecek misin bilmek istiyorum tıpkı bir zamanlar gençken ve Silas'ta bir kral gördüğümüzde yaptığımız gibi...
We can't do that!
- Yapabiliriz.
I wanna have that conversation too, because we gotta figure that out, but I can't do it now.
Ben de bu konuşmayı yapmak isterdim çünkü bunu çözmemiz gerek ama şu anda yapamam.
What can the NSA do with it that we can't?
NSA bizim yapamadığımız neyi yapabilir onunla?
Maybe because a pit filled with garbage isn't the best that we can do in America.
Belki de çöple dolu bir çukur Amerika'da yapabildiğimiz en iyi şey değildir.
We can't do that, Mrs. Ambrose.
Üzgünüm, bunu yapamayız Bayan Ambrose.
- We can't tell you that. But we do believe it will happen soon, very soon if we don't intervene.
Ama eğer müdahale etmezsek çok yakında olacağına inanıyoruz, çok yakında.
You know we can't do that.
Bunu yapamayız, biliyorsun.
No, I can't do that.'Cause we can't use our powers on unsuspecting people.
Hayır, bunu yapamam. Çünkü güçlerimizi bu durumdan habersiz insanların üzerinde kullanamayız.
LET'S NOT DO ANYTHING THAT WE CAN'T UNDO,
Geriye dönemeyeceğin hatalar yapma,
Devon, we can't do that.
Devon, bunu yapamayız.
If we can't accept that about each other, how do we move forward?
Ama eğer birbirimizinkileri kabul edemezsek,
All right, if that's true, how are we going to determine which evidence is real and what was planted? We can start by asking ourselve "What, if anything, do all these things have in common?"
- Bu doğruysa, bulduklarımızdan hangisinin gerçek kanıt olduğunu, hangisinin oraya mahsus bırakıldığını nasıl ayırt edeceğiz?
I can't wait to bring that vampire up from the basement... In fact, just from knowing you the few minutes I have and watch the sun do him the justice that 2000 years of living couldn't. ... I can't help but feel that we're all gonna make each other's worlds richer.
Bodrumdaki vampiri ortaya çıkarıp da iki bin yılın sağlayamadığı adaleti sağlamaya can atıyorum.
It is a private company, isn't it? Sir, rest assured that we will do whatever we can to aid you.
Efendim, size yardımcı olabileceğimiz her ne varsa yapacağımızdan hiç şüpheniz olmasın.
We can't do it without her. - That's not true.
- Rachel, onsuz devam edemeyiz.
No, no, we can't do that.
Hayır, hayır, onu yapamayız.
We can't do that from here.
Buradan yapamayız.
We want you to release William Hightower into our custody. I can't do that.
William Hightower'ı bize vermeni istiyoruz.
I can't, remember we had that conversation, I have things to do... Alright.
Yapamam, seninle konuşmuştuk, benim de yapacak işlerim var.
I can't explain it, but it does mean that we're going to have to do a far more detailed exam.
Onu açıklayamam, ama bu çok daha detaylı bir muayene yapmamız gerektiği anlamına geliyor.
- We can't do that any more.
Onu artık yapamayız.
Can't we do better than that?
Daha iyisini yapamaz mıyız?
we can't 1514
we can't leave 63
we can't afford it 60
we can't give up 27
we can't do anything 50
we can't do it 50
we can't wait 112
we can't stop 49
we can't get out 36
we can't have that 76
we can't leave 63
we can't afford it 60
we can't give up 27
we can't do anything 50
we can't do it 50
we can't wait 112
we can't stop 49
we can't get out 36
we can't have that 76